XXXV. Şahane Hayat ve Yeni Çekicim

30 2 34
                                    

Tarih: 20.08.2023

Şahane hayat diye bir film var. Orijinal dilinde "It's a Wonderful Life". Gerçekten güzel bir film izlemenizi tavsiye ederim. Hayat hakkında bizim fark etmediğimiz güzel mesajlar içeriyor. Filmin vurucu yanı bir insanın hayatının çevresindekilere etkisi. İyi bir insan olarak yaşadığımız sürece çevremizdekilere o kadar yardımımız dokunabilir ki. Eğer biz olmazsak da kocaman bir boşluk oluşuyor. Bu yüzden de her insanın içindeki iyilik potansiyeline inanıyorum ve hayatın yaşamaya değer olduğunu sonuna kadar savunuyorum. Hayat bize ne kadar acımasızca davranırsa davransın bunu savunmaya devam edeceğim. Hayat yaşamaya değerdir ve onu değersiz kılmaya çalışanlar da tamamen karşı çıkıyorum. Yaşamın kötü ve acımasız olduğunu düşününler karamsar düşüncelerle kendilerini kandırıyorlar. Eğer gerçekten hayat hakkında birazcık bile fikirleri olsaydı böyle söylemezlerdi. En kötüsü de bu insanlar benden daha fazla hayatı anlamış havasına bürünüyorlar. Asıl acımasız olan yaşamın kendisi değil, hiç düşünmeden hayatı değersiz kılmaktır.

Bu bakış açısından dünyaya bakabilmek önemli bir durum. Çünkü bakış açımız ne olursa hayat da karşımıza onu çıkarıyor. Fikirlerimiz ne ise hayatımız da o yönde ilerliyor.

Bahsettiğim filme geri dönersek, bazı kısımlarında klasik Hollywood, fakir avuntusu içerebilir ama bu filmi yine de önemsiz kılmıyor bence. Hayat o filmdeki kadar toz pembe değil biliyorum ve insan her zaman iyi olmasına rağmen acımasızlığa uğrayabiliyor. Ama buradaki temel fikir, filmin bize hayatın değerini aşılaması. Olasılıkları bize göstermesi.

İnsanlar bazen kolaya kaçıp çabuk pes edebiliyorlar veya sadece duygularıyla hareket edip kendileri için yıkıcı kararlar alıyorlar. Bunun temel sebebinin de hayat hakkında yanlış fikirlere sahip olmalarından kaynaklandığını düşünüyorum. Zor zamanlarda insanların strese girip yanlış kararlar vermesi normal bir şey. Bu gibi durumlarda unutmamaları gereken ise her zaman yardım isteyebilecek dostlara sahip olmalarıdır. Eğer biz iyi bir insan olmaya çalışırsak hem kendi karakterimiz daha çok gelişir hem de çevremizde çok fazla bizi seven dostlara sahip olabiliriz. Dostluğun önemini daha önce de söylemiştim ve yine tekrarlıyorum. Bu film de öyle yapıyor. Bir sahnesinde aynen şöyle söylüyor: "Remember, George: no man is a failure who has friends." Yani dostları olan hiçbir insan kaybetmez. Dostlarım benim kanatlarım olur, onlar olduğu sürece yere düşmekten korkmam.

Ama aynı zamanda tüm umutlarını yitirmiş bir insanı, hayatın ne kadar güzel ve yaşamaya değer olduğu konusunda ikna etmenin ne kadar zor olduğunu biliyorum. Gidip hayattan bıkmış bir insana her şey çok güzel dersem beni ciddiye almaz. Bunu kanıtlamak oldukça zor bir şey. Sadece bir mucizenin veya uzun süre boyunca bakış açınızın yavaş yavaş değişmesiyle anlayabileceğiniz bir durum. Onun dışında herkes hayatın yaşamaya değer olduğunu kolay kolay kabul etmez.

Ben bile hayatı sevmeme rağmen zaman zaman esprisine olayları karamsar hale getiriyorum. Ölmek ile ilgili bu kadar fazla espri yapmasam daha iyi olurdu ama hayatın güzel yanlarından birisi de her şeye rağmen gülmektir.

Benim karmaşık felsefi görüşlerimin temeli burada yatıyor. İlk başta hayatın absürt olduğunu kabul ediyorum. Başıma gelen olayları da olduğu gibi görmeye çalışıyorum. Bir şeylere iyi ya da kötü demek çok kolay ama neyin iyi neyin kötü olduğunu sonuçlarını bilmeden anlamamız çok zor. Biz sadece anladığımızı sanıyoruz o kadar. Olaylar zinciri o noktada bitmiyor çünkü. Hayatı olduğu gibi gördükten sonra çevremdeki düzene dikkat ediyorum. Yaşamın kendisine doğru bakarken sanatçı gözlüklerimi kullanıyorum. Bütün bu gördüklerim benim için bir sanat eserine dönüşüyor. İşte bu yüzden hem Albert Camus hem de Nietzche sanatı bu kadar çok yüceltiyor. İnsan hayatına sanatın dokunuşu değdiği zaman kendimizi savunacak güç buluyoruz. Kendini ifade etme ve çevrendekileri kavrama gücü.

Eğer biz hem kendimizi ifade edemez, kendimizi iyi anlamazsak dünyaya karşı olan bakış açımız da anlamsız olur. Çevremizde olanları kavrayamazsak gerçekten yaşıyormuş gibi hissetmeyiz.

Eğer biz hayattan keyif almayı bilmezsek ve aynı zamanda hayatın zorluklarına karşı hazır olmazsak hayatın bize öğretmeye çalıştığı dersleri asla öğrenemeyiz. Çünkü hayat bizi karşısına alıp öğüt vermez, onun öğretme şekli bizim zayıf ruhlarımızı oradan oraya savurmaktır. Bu yüzden bazen kendimizi çok yorgun hissederiz. Doğru bakış açısına sahip olanlar hazır olanlar bu durumu hemen kavrar ver hayatın ona bir şeyler öğretmeye çalıştığını fark edip sevinirler. Karamsar olanlar ise nefretle dolup kendisine, sevdiklerine veya onu yönetenlere karşı zarar verir.

Biz hayata kendi anlamımızı vermezsek bizim yerimize başkaları hayatımızı kullanır. O zaman köle olursunuz. Özgür bir insan olamazsınız. Ya kendi korkunuzun kurbanı olursunuz ya da hayatın derslerine karşı gözünüzü kapatıp, yarı uykulu bir şekilde etrafta dolanırken varlığınızın beli olup olmadığı bir yaşamınız olur.

Bu konuda yeterince bahsettikten sonra size yeni çekicimi göstermek istedim. Bu çekiç fiziksel bir çekiç değil. Ama hayal ürünü bile olsa benim hayatımda fiziksel etkileri olacak. Bu çekiç benim için iki şeyi temsil ediyor: yapımı ve yıkımı.

Biliyorsunuz ki üretken bir kişiliğim olmasına rağmen bir yandan da oldukça yıkıcı kararlar alıyorum. Bunun nedeni elimdeki çekici hem çevremdeki tehlikelere karşı savurmam hem de kendim için daha güzel bir hayat inşa etmemden kaynaklanıyor. Eğer kendimdeki zayıf alışkanlıkları yıkmazsam o alışkanlıklar beni çürütüyor. Zihnimi çürütüyor. Eğer ben çekicimi sahte ve çıkarcı insanlara karşı savurmazsam benim hayatımı kendi çıkarları için kullanıyorlar.

Çekici biz metafor olarak oldukça zordur. Herkes bu çekici kullanamaz. Bu ustalık gerektiren bir sanat.

Yıkımın kendi başına zaten benim için büyük bir zevki var. Bir şeylerin yandığını görmekten zevk alıyorum. Yeni şeylere yer açmak için bazı şeylerin yıkılması gerekiyor. Yoksa daha iyi duruma geçemiyorsunuz. Çevremdeki sarmaşıklardan kurtulmazsam adım atamayacak hale gelirdim. Bu çekici kullanarak kendi önyargılarımı da kırmaya çalışırım her zaman.

Çekicin yapıcı kısmı ise oldukça zaman alan bir iştir. Saatlerce, günlerce, aylarca, yıllarca sabırlı olmanız gerekir. Parça parça her şeyi yerine koyarsınız. Birbirine sıkıca bağlamak gerekir. Yanlış bir yola girince de geriye dönmek için zamana ihtiyacınız olur. İlerlemek için bazen geri gitmeniz gerekebilir. En sonunda ise uzaktan bakınca karşınızda dünyanın en hayret verici yapısı bulunur kendi hayatınız.

Bu yüzden hepimiz kendi hayatımızı yapabilmek için küçük birer sanatçıya dönüşmeliyiz ve en tatmin edici eserimiz ise kendi hayatımız olmalı. Bunu yapmak yerine kendinizi çatıdan aşağıya bakarken bulursanız bilin ki yanlış yapının üstüne çıktınız. İntihar size bir çözüm gibi gözükebilir ama yapacağınız en büyük hata olur.

Bazen insanlar uzun vadeli sorunlara kısa vadeli çözümler bulup işleri daha da kötü yapar. Siz kendinize şu soruyu sorun: ben şu an sadece günü kurtarmaya mı çalışıyorum yoksa geleceğim hakkında doğru adımlar mı atıyorum? Sorunları kökünden çözmezseniz hep sizi bulur. İstediğiniz kadar hayallerinizdeki işe, okula girin, çok para kazanın veya sevgiliyi yapın; eğer temel problemi çözmezseniz daha çok büyür. Temel sorununuz ne? Bunu anlayın ilk önce. Hayattan ne istiyorsunuz? Fikirleriniz ne yönde? Olayları olduğu gibi görmeyi öğrendiniz mi yoksa hala duygularınızla mı bakıyorsunuz? 

Yeraltından NotlarHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin