XIX. Bu Adam Aynı Ben ve Diğer Başka Düşüncelerim

24 3 18
                                    

Tarih: 04.05.2023

Bugün iki konu hakkında yazmak istiyorum. İlk konumuz bu adam aynı ben mantalitesinin karakterimizi nasıl etkilediği. Diğer konu ise kendi hayatımla ilgili sosyal şikayetlerimi içeriyor. Bir yandan kıymalı makarna yapıyorum. Tüm gün evde yattım. Dün başıma güneş geçtiği için galiba çok yoruldum. Saat şu an 17.30 civarında. Telefonumu çekmeceye kilitledim ve bu durumu yazının ikinci konusunda açıklayacağım ama ilk önce ilk konuğumuzu masaya davet edelim.

Daha önceki yazılarımda da ufak ufak bahsettiğim gibi diğer insanların fikirleri bizi çok etkiliyor. Özellikle gündelik hayatımızda çok hızlı tükettiğimiz gerek kurgusal gerek medyadan kaynaklı hikayeler, olaylar, diziler, filmler kısacası dış dünyadan önümüze hazır olarak gelen şeylerin karakterimize ve zihnimize etkileri çok büyük. Birçoğumuzun hayatını bu ikinci dünya oluşturuyor. Dünya denilebilecek kadar büyük bir alan. Dünya dediğim zaman karışıyor o yüzden kurgusal alem demek istiyorum bu yere. Yine birçoğumuz bu kurgusal alemde yaşıyoruz. Bu adam aynı ben diyerek şaka mı yaptığı yoksa cidden kurgusal alemdeki kurgusal karakterleri içselleştiren kişilerin sayısı azımsanmayacak derecede. Çoğu insan ya kendisini tanımıyor ya kendisini sevmiyor ya da kendisi gibi olmak istemiyor. İnsanların kendilerine bu kadar kötü davranmaları üzücü. Bu insanlar da doğal olarak başka birisi gibi olmak istiyorlar, daha özel hissetmek, kısacası başka birisiymiş gibi davranmak istiyorlar. Hayal gücümüz de bu duruma müsait olduğu için kurgusal alemde kaybolabiliyoruz. Kurgusal alemde yaşamanın doğru mu yoksa yanlış mı olduğundan henüz emin değilim. Aslına bakarsanız bu bir tercih meselesi gibi bir şey. İnsanlar nasıl kumar bağımlısıysa aynı şekilde kendi hayallerine ve bu ikinci dünyaya da bağımlı olabilirler ve kendi kimliklerini hayallerin üzerine kurabilirler. Sigmund Freud burada olsaydı ne derdi acaba.

Bazılarımızın rol modellere ihtiyacı olabiliyor. Rol modelimizi bile kurgusal alemden seçebiliyoruz. Ama o dünyada yaşayan karakterlerin gerçek olmadığını bazen unutabiliyoruz. O kadar insani özelliklerle oluşturuluyorlar ki çoğuna aşık bile olabiliyoruz. Kurgusal dünyanın tehlikeli olduğu nokta gerçek dünyayı unutup ikisi aynı yermiş gibi davranmak ve kendi kişiliğimizi de bu karışıma göre oluşturmaktır. Daha sonra bu adam aynı ben diyerek ve gerçekten de taktir ettiği o insanlardan birisi gibi olmak isteyenlere ne desem bilemiyorum.

Bir şeyden eminim ki insanlar hikayeleri çok seviyor. Antik Yunan'da da eminim ki insanlar destanlardaki karakterler gibi güçlü veya erdemli olmak istiyorlardı. Şu an ki durum da buna benziyor aslında ama bizim durumumuz inanılmaz derecede kötü. Kurgusal bir karakterin cenazesini kılan insanlar bile vardı.

Yapabileceğimiz tek şey tükettiğimiz şeylerin kurgu olduğunu sık sık kendimize hatırlatmak. Çevremizde yaşanan olayların, izlediğimiz dizilerin ve okuduğumuz hikayelerin zihnimizi bu kadar çok meşgul etmesine izin vermemeliyiz. Eğer bunları bilinçli bir şekilde tüketirsek karakter gelişimimiz de daha sağlıklı olur. Yoksa siz de benim gibi anime kızları görürsünüz.

Çoğumuz süper güçlere sahip olmak istedik. Ünlü olmak istedik. Futbol maçını kazanıp kupayı kaldıran ya da okuldaki en meşhur kişi olmak istedik. Erkeklerin veya kızların peşimizde koşmasını hayal ettik. Belki de milyoner olmayı. Hepimizin en derin arzuları var. Arzu konusu başlı başına bir yazıyı hak ediyor çünkü hayatımızın temelindeki bir yapı. Kurgusal karakterler ise arzu duyduğumuz şeylere sahip olacak şekilde tasarlanıyorlar. Onlara imrenebiliyoruz. Tabi imrenmediğimiz karakterler de var. Ben şimdiye kadar herhangi birisinin Raskalnikov gibi olmak istediğini görmedim, benim dışımda tabi. Şaka bir yana Dostoyevski öyle bir yazıyor ki karakterlerine imrenmiyorsun. Yine de bu adam aynı ben diyebiliyorum birkaç karakteri için. Bu durum gerçek hayattan esinlenmesinden kaynaklanıyor. Yani imrendiğimiz karakterler ve bize benzeyen karakterler iki farklı şeyler. O zaman birisinin bu adam aynı ben derken o kişiye imrendiğini mi yoksa gerçekten ona benzediğini mi düşünmemiz lazım. Kurgusal karakterlerle empati kurmamız ve onlarla arkadaş olmamız olası. Sonuçta onlar da insan suretinden yaratılıyorlar.

Peki asıl soru bu kurgusal alem o kadar zararlı mı yoksa değil mi? Hayatımızın bir parçasına dönüşmüş durumda. İnsanlar rol yapmak istiyor. Bir noktaya kadar faydalı bir şey. Hepimiz gündelik hayattan sıkılıp bu ikinci yerde kendimizi buluyoruz. O yüzden tamamen zararlı değil ve zaten bu alemden kurtulamayız. Bunun olması için ya hafızanızın silinip tek başınıza adaya bırakılmanız lazım. Böyle bir deneyde ya da tamamen kurgusal alemden bihaber büyütülen bir bebeğin hayatında nasıl bir karakter gelişimi olurdu acaba. Yine bizim gibi bir insan mı olurdu? Yoksa daha farklı daha özel bir kişiliğe mi sahip olurdu.

Sonuç olarak günlük hayatın tehlikeleri olduğu gibi kurgusal dünyada yaşamanın da bedelleri var.

İkinci konumuza gelirsek yine kendi hayatımdan biraz yakınmak istiyorum. Son iki gündür sosyal hayatıma çok önem verdiğimi fark ettim. Normalde işlerim ve hedeflerim benim önceliğim olması gerekirken ben insanlarla ilgileniyorum. Arkadaşlarımla dışarlarda gezip sohbet ediyorum ya da yeni insanlarla tanışmaya çalışıyorum. İnsanları sevmediğimi söylemiştim ama bunu neden yaptığımı tam anlamadım. Sosyalleşmek önemli ve doğal olarak sevdiğim kişilerle ilgileniyorum ama bu durum cidden işlerimi ve kendimi aksatmama sebep oluyor.

İlkokuldan liseye kadar insanlarla hiç anlaşamıyordum ve sınıftaki en sessiz kişiydim, yani onlara göre sessizdim. Bence benden daha sessiz insanlar vardı ama onlara bir şey demiyorlardı. Anksiyetem olduğunu düşünüyorum. Eskiden de konuşabilecek pek bir konu yoktu insanlarla. Lisede bu durumu düzeltmeye karar verdim ve gerçekten de sosyal ilişkileri öğrenmek istedim. Şuan istediğim seviyedeyim yani hedefime ulaştım sayılır. Durup düşündüm ve madem neredeyse istediğim noktadayım ve kendimi ifade etmeyi öğrendim ki küçük bir çocuk için bunu yapamamak gayet doğal bir şey. Büyüdükçe de çok şey öğreniyor insan. O zaman kendime yeni bir hedef belirlememenin zamanı geldi bence. Zaten hedeflerim var ama bu hedefler hayatımın merkezindeymiş gibi hissetmiyorum. Sosyalliğim ve diğer insanlarla geçirdiğim vakitler son üç yıldır hayatımın merkezinde.

Tamamen eve kapanmak istemiyorum ama artık bir denge oluşturmak zorundayım. Bu durumun böyle olduğuna çok geç fark ettim. Sosyal konularda hala kendimi kötü zannediyordum ama çoktan kendimi aşmışım. Aynı zamanda birliktelik duygumun olmadığını ve diğer insanları önemsemediğimi düşünüyordum ama hayatımın merkezinde sosyalliğin olması bu düşüncemi değiştirdi. Hatta düşüncelerimde bile insanları, ilişkileri, kavramları anlamaya çalışıyor ve bu konular üzerine kafa yoruyorum. Hedeflerimi ise son zamanlarda çok aksattım.

Bir arkadaşım çok düşündüğümü ve bu yüzden istediğim şeylerin çoğunu yapamadığımı söylemişti. Bazen düşünmeden hemen işe başlamak gerekiyormuş. Ama burada şöyle bir detay var. Düşünmeden başlayalım ama ilk önce hangi işi yapmalıyım. Öncelik belirlemem lazım. Tamam bu önceliğimi de belirlemiştim ama fark ettim ki zihnimde belirlediğim bu öncelikli hedef ve hayatımın merkezinde olan bu sosyallik birbirine zıt. Peki bu durumda hayatımı daha çok sosyal olup insanları anlamaya mı adamalıyım. İyi dostluklar ve mutlu bir ilişki kurmak için mi? O zaman hedefimi ve gündelik işlerimi de ona göre düzenlemem gerekir. Yoksa hayatımın merkezinden sosyalliği çıkarıp – tabi yine söylüyorum sosyallik hayatımda her zaman olacak – hedeflediğim şeyleri mi koymalıyım. O zaman sosyalleştiğim kişileri de bu hedefe göre düzenlerim ve beni hedefime taşıyacak insanlarla sosyalleşirim.

Bendeki bu farkındalık belki sizin de işinize yarayabilir. Sizin hayatınızın merkezinde ne var? Merkezdeki şey ve hayalleriniz sizi aynı yolda mı ilerletiyor yoksa ikisi bambaşka şeyler mi?

Benim nihai hedefim aynı Jules Verne karakterleri gibi inanılmaz donanımda bir insan olmak. Kaptan Nemo deniz altısıyla dünyayı geziyordu ve 6 tane dil biliyordu. Çok komik değil mi hedefim kurgusal bir karakter olmak. Hayatımın merkezine bundan sonra inanılmaz bir insan olmayı koymam lazım. Yani bu yolda zaten ilerliyorum ama çok yavaş ve verimsiz bir şekilde. Lisede kendime sosyal ilişkileri çözeceğime söz verdiğim gibi bunun üzerine koyarak üniversitede nasıl para kazanılacağını çözmek istiyorum çünkü bu konuda çok kötüyüm. Bu son kısım hakkında yazmak benim için güzel bir motivasyon oldu. Umarım siz de hayatınızı yoluna koymak için uğraşıyorsunuzdur.

Yeraltından NotlarHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin