"Hasta olacaksın, içeri gel."Akutagawa beni duymamış gibi yapıp omuz silkerek verandada yağmuru izlemeye devam etti. Bir kez daha ikaz etmedim çünkü onu bir şeyi kendi isteğiyle yaparken çok nadir görüyordum.
Arkasında durarak ceketimi üstüne attım. Bahar yağmurları aldatıcıydı, serin olduğunu belli etmeden hasta ederdi insanı.
Elini uzattı, yağmur damlaları parmaklarının arasında süzüldü.
"Bana acıyor musun?"
Duyduğum soruyla neye uğradığımı şaşırdım. Bana cidden sormuş muydu bunu? Günler sonra ağzını açmıştı ve ilk konuştuğu şey bu muydu?
"Neden yanımdasın Chuuya? Anlayamıyorum, anlayamayacağım. Son zamanlarda çok düşünüyorum sahiden neden yanımdasın? Hayatını değiştirmek isteyip de değiştiremediğin hangi insanın vicdan azabını bastırıyorum?"
Her cümlesi beynimden vurulmuşum gibi hissettirdi. Uzun zaman sonra konuşuyordu. Şu anın gerçekliğini sorguluyordum, inanmak istemiyordum. Canımı uğruna tereddütsüz vereceğim adam ne sevgimin ölçüsünü ne de yaptıklarımın nedenini anlayamamıştı.
"Ağzından çıkanların farkında değilsin."
Ellerim titrerken sesimi sabit tutmaya çalıştım. Akutagawa'nın zaman zaman kendi kabuğuna çekilmek istediği zamanları olurdu ben de o dönemlerde alttan alıp ona destek olurdum ama bu diğerleri gibi değildi. Dilinden kalbime bu sefer acıdan başka bir şey düşmüyordu.
"Ben ağzımdan çıkanların farkındayım ama sen yaptıklarının nedenini kendin bile anlamıyorsun Chuuya."
Hâlâ sırtı bana dönüktü, omuzları kendine ağırlıkmış gibi çökmüştü. Gözlerim dolmuştu ağlayacak gibi hissediyordum.
"Vicdanın rahatlasın diye birini aradın sonra da en zayıf duran kişiyi seçtin değil mi? Beni korumaya çalışmanın amacı ne Chuuya? Neyden, kimden koruyorsun?"
Ellerim daha fazla titrerken gözlerimi kapattım yavaşça. Öfkenin vücut bulmuş hâli olan ben kırgınlıktan çocuk gibi titriyor gözyaşı döküyordum. Her kelimesi kalbime saplanan bir ok gibi beni daha çok yaralıyordu.
Hiç mi dedim kendime hiç mi hissettiremedim ben sevgimi?
Cevap vermemem onu rahatsız etmiş olacak ki aniden arkasını döndü. O an nefret ettim kendimden, karşısında böyle savunmaz durup göründüğüm için nefret ettim.
Gözlerine baktığımda onun da ağladığını gördüm. Gözleri kan çanağına dönmüştü. Gözlerime çok bakmadı duvarı izlemeye başladı. Yüzünde en ufak mimik yoktu, anlamak için can attığım adam yedi kat yabancı gibi duygusuzca bakıyordu.
Omuzlarına attığım ceketimi üzerinden çekti ve yere attı. Sözde bir ceketti ama sanki kaldırıp yere attığı benmişim gibi hissettim.
"Benim hiç babam olmadı Chuuya. Beni ne koru ne düşün ne de yanımda ol. Yetim bir adama baba rolünü yaparak vicdanını yeterince rahatlattığını düşünüyorum. Nasıldı, güzel bir deneyim oldu mu senin için?"
Gözyaşlarım yanağımdan çeneme süzülürken acı bir gülümseme kapladı yüzümü. Belki ben eksiktim, yarımdım, hiçtim ama onu dünyadaki tek insan gibi sevmiştim, öyle hissettirmek için uğraşmıştım.
Şu an tek gördüğüm koca bir hiçti. Onca çaba bir hiçti, yaşanan her şey yaşanmamış gibi yoktu gözünde.
"Daha fazla konuşma yoksa kalbini kıracağım."
Sesim titrerken sesimi sabit tutmaya çalıştım ama nafileydi sesim tüm vücudum gibi titriyordu.
Samimiyeti zerre içermeyen bir gülüş sundu bana, bugüne kadar kırılmamışım dedim ben.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Lights of Yokohama | Chuuaku
RomanceChuuya Nakahara, kaybettiği ışığı karanlıkta bulmuştu. Kitap kapağı: ©Ichikari 12.05.23