Bir Düzine İzmarit

87 17 67
                                    


Sigaradan bir nefes daha çektim. Balkonun trabzanına yaslanıp dışarıyı izliyordum. Dolunay araba yolunu aydınlatırken bahçe sık sık ağaç olduğu için görünmüyordu.

Rüzgâr yağmurun ardından daha da şiddetlenmişti. Çıplak göğsüme değdikçe üşüdüğümü hissediyordum. İçeriye adımımı attım, bir de fiziksel olarak yıpranmak istemiyordum.

Yatak odasının kapısını açıp yatağın üstündeki içki şişelerine ve yerdeki sigara izmaritlerine baktım. Histerik bir gülüş yüzümde belirirken sigarayı duvarda söndürüp diğer izmaritlerin yanına fırlattım.

Telefonum tekrardan çaldı, Gin iki gündür arıyordu ancak açmıyordum. Tek kelime edecek mecalim yoktu. İşe de gitmiyordum.

Tuz buz olmuştum. Cam olsam bir kez kırılırdım, bin kez kırılmıştım.

Akutagawa en korktuğum şeyi bana yapmıştı. Bir gün beni bırakacağı korkusundan peşinden ayrılmazken ansızın bırakmıştı. Hayatını mahveden birinin cümlelerine güvenip hayatını ona adayanı silmişti.

Ben bunun ağırlığını kaldıramıyordum, ben kendime yediremiyordum. Elimden gelen her şeyi ona verirken ve vermeye hazırken bir orospu çocuğunun lafıyla terk edilmeyi, hiçe sayılmayı hazmedemiyordum.

Akutagawa'nın eşyalarını bugün ağlaya ağlaya toplamıştım. O gittikten sonra dış kapının üstündeki çakmağı görmemle de evi birbirine katmıştım. Aşağı kat cam kırıklarıyla doluydu. Birkaç lokma yemek için kendimi zorlarken mutfağa geçtiğim oluyordu. Cam kırıkları ayağıma batıp keserken zerre umursamıyordum.

Gin ve Tachiara dün kapımı çalmıştı ancak ses çıkarmadan perdenin arkasından öylece baktım onlara.

Adımlarım piyanonun yanında durdu. Akutagawa bana taşındığı ilk gün hevesle çalmıştı, ben de tebrik edip sarılmıştım sıkıca. Eskiden ruha en çok dokunduğunu düşündüğüm bu müzik aleti en ruhsuzu olmuştu gözümde.

Ben de yetimdim ancak yetinmeyi bilirdim Akutagawa.

Tirbuşonla bir şarap şişesini daha açtım, kadehe doldurmadan öylece kafama diktim. Kendime gelmek istemiyordum, düşünmek istemiyordum. Gerçeği kabullenmek istemiyordum. Bu evde yaşadıklarımız değil de yaşayamadıklarımız takıldı boğazıma.

Telefon tekrar çalarken Gin yeniden aradı beni. Açtım telefonu, bir şey demedim sadece dinledim onu.

"Chuuya-san? Chuuya-san orada mısın?"

Ses çıkarmadan baktım telefon ekranına.

"Bir şey söyle lütfen, iyi misin? İşe gelmiyorsun, telefonlarımı açmıyorsun. Endişeleniyorum."

Derin bir nefes alıp yarı ayık kafamla telefonu hoparlöre aldım.

"Yarın evime gelebilir misin? Onun eşyalarını götür."

Kapının yanındaki kolilere baktım. Her şeyin bu kadar kısa süreceğini düşünmemiştim.

"Chuuya-san! Tanrıya şükür sesini duyabildim."

Tekrardan sustum, Gin bıkkın bir nefes verdi. O sadece benimle değil muhtemelen abisiyle de uğraşıyordu.

"Yarın gelirim almaya, sen merak etme. Lütfen ben gelene kadar iyi bak kendine."

"Denerim."

Telefonu kapatıp başımı yatağa gömdüm. Akutagawa'nın geri döndüğü bir hayal belirdi aklımda. Yalvararak özür dilediği, pişman olduğunu düşündüm. O hayalde bile affedemedim onu.

Bir süre sonra da halsizlikten uyuyakaldım.

...

Kapının zili çalarken gözlerimi zar zor araladım, başım çatlıyordu.

Lights of Yokohama | ChuuakuHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin