Senpai'ın İstekleri

111 14 429
                                    

Kalp atışlarım düzenli bir ritme girmeye başlarken dudaklarımı Akutagawa'nın alnına bastırdım.

Sevgilimden hoşnut bir mırıltı kazandım. Kızarmış yanaklarını ve izlerle dolu göğsünü süzdüm. İki saattir sevişiyorduk ve ikimiz de fazlasıyla yorulmuştuk. Akutagawa ellerini ensemdeki saçlara atıp okşarken hem duygusal hem de fiziksel olarak nirvana'yı gördüğümü biliyordum.

Akutagawa'ya sahip olmak bana tanrıymış gibi hissettiriyordu. Sanki tanrıyla sevişiyor, ona karışıyor ve kutsanıyordum.

Sevgilimin ensemdeki elleri sırtıma kayarken dudaklarımın arasından cılız bir inleme kaçtı. Akutagawa için sırtımı kanatmak rutindi ve ben de bundan fazlasıyla zevk alıyordum. Hatta bazı günler yara tam kapanmamış oluyor ve gömleğim yaraya sürttüğünde acısını unutturmuyordu, dolaylı yoldan Akutagawa'yı da unutturmuyordu.

"Chuuya."

Kafamı kaldırıp sevgilime baktım. Dudaklarım göğüs kemiğinden köprücük kemiğine oradan da boynuna kaydı. Hımlamakla yetindim sadece, dudaklarımı beyaz teniyle meşgul etmek daha cazip geliyordu.

"Higuchi'ye ne oldu?"

Dudaklarımın hareketini kestim. Akutagawa'ya yalan söyleyecek değildim. Bana daha önce sormamıştı, Gin bana Higuchi'yi sorana kadar da aklına gelmemişti.

Yüz yüze gelmemizi sağladım. Akutagawa ne sinirli ne de huzursuz duruyordu. Sadece merak etmiş ve olacakları kabul edecek biri gibiydi. Ya da ben öyle olmasını umuyordum.

"İzin almasını sağladım."

Akutagawa sol elini yanağıma yerleştirip yavaşça okşadı. Yanağımı eline yaslayıp ay ışığının aydınlattığı gözlerine baktım.

"Hasta olduğunu raporla doğrulattım. Fiziksel bir hastalık, ayağı kırılmış gibi gösterdim."

"Nerede peki?"

"Bir depoda. Bizi bekliyor."

Sevgilimin kaşları çatıldı hafifçe. Sağ eli göğsümü okşarken merak duygusu yüzünden okunuyordu.

"Bizi mi?"

"İddiaya girmiştik hatırlıyor musun?"

Akutagawa'nın gözlerinde şaşkınlık belirdi, tebessüm ettim.

"Sen yoksa..."

"Tam olarak düşündüğün şeyi yapacağız."

...

Bazen kendimi iyi biri olarak görüyordum. Hayvanlarla ilgilenirken, kadınlara saygılı davranırken ya da çalışanlarımı koruyup kollarken iyi biri gibi hissediyordum. Sonra aklıma öldürdüğüm insanlar, öldüreceğim insanlar ve hayatını mahvetmek için gününü beklediğim insanlar geliyor ve iyinin tam tersi olduğuma emin oluyordum.

İyi olmaktan çok uzaktım ve iyi olmak gibi bir derdim de yoktu. Akutagawa'yı bu depoyu getirirken de zerre pişmanlık duymuyordum. Biraz sonra asla unutulmayacak şeyler yaşanacaktı ve ben bunlardan da pişman olmayacaktım.

Tahammül eşiğimi çoktan aşmıştım. Olacakların hiçbirinde sorumluluk kabul etmiyordum. Ben gerekene gerektiğini yapacaktım.

Akutagawa'nın meraklı bakışları deponun dışında, ormanlık alanda, gezerken onun için ne ifade edeceğini de kestiremiyordum ancak yanımdaki adam da benim gibi masumluktan çok uzaktı.

Deponun kapısını açtığımda tok bir ses yankılandı. Zifiri karanlığın hakim olduğu depoyu aydınlatmam birkaç saniyemi aldı. O an onu gördüm, Higuchi deponun ortasında sandalyeye bağlı ve gözleri kapalı duruyordu.

Lights of Yokohama | ChuuakuHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin