Telefonu tutan elim titrerken öfkeden gözüm karardı. O kadını doğduna pişman etmek bundan sonraki en büyük hayat gayemdi."Sonuçları mail adresime at, teşekkür ederim."
"Rica ederim Chuuya-san. İyi akşamlar."
Telefonu kapatıp masanın üstüne bıraktım. Ellerimin titremesine engel olamıyordum. Her şey o sikiğin planıydı. Her şeyi en başından ince ince planlanmıştı. Sırf bizi ayırmak için Akutagawa'nın zayıflığını, travmasını kullanmıştı ve amacına ulaşmıştı da.
Tahmin etmem gerekirdi. Gözünü bana dikmesinden anlamam gerekirdi, önlemimi almam gerekirdi. Bu kadar ileriye gidebileceğini hesaba katmamıştım. O kadını fazla hafife almıştım.
Akutagawa hangi cehennemdeydi bilmiyordum ama kırgınlığım günden güne azalırken kızgınlığım baş gösteriyordu.
Tüm bunlarla ben başa çıkmaya çalışıyordum. Önce Dazai itiyle uğraşmıştım şimdi de Higuchi sikiğiyle uğraşacaktım. Akutagawa'nın kabus gördüğü gün söz vermiştim, ne olursa olsun onun canını yakan hiç kimsenin yanına bırakmayacaktım.
Akutagawa bana baba, abi ya da bunun gibi Higuchi'nin söylemi olan zırvalıklarda bulunabilirdi ama sikimde değildi. Ben zaten ona her şey olmaya çalışmıştım. Hatalı ithamlar olduğunu bile söyleyemezdim.
Her ne kadar birilerini gebertmek bana keyif verse de astlarıma değer veriyordum. Liman Mafyası bana aile olmuştu. İletişim kurma konusunda mükemmel olmasam da elimden geleni yapmaya çalışıyordum. Hâlâ tam olarak iletişim kurabildiğimi söyleyemezdim, güven sorunumdan dolayı sayılı insanla konuşur ve güvenirdim. Yine de hatalarımın ve zayıflıklarımın farkındaydım. Akutagawa'yla başlayan bu zincir beni buraya getirmişti. Şimdi çocuğunu korumaya çalışan bir baba gibi davranıyordum belki ama bu gerçeği değiştiremiyordu. Akutagawa'yı hâlâ deli gibi seviyordum ve benden uzak olsa dahi onu koruyup sevmeye devam edecektim.
Bu sorunu kimseye haber vermeden halledecektim. Ancak Dazai'yi Akutagawa'yla konuşması için ikna etmem gerekiyordu.
Ne yapabileceğimi düşünürken onun da zayıflığı olduğu aklıma geldi. İkna olur muydu bilmiyordum ama denemeye değerdi.
Yatak odasına aceleyle gidip üstümü değiştirdim. Kaybedecek bir saniyem bile yoktu. Mutfağa uğrayıp dolaptan bir yeşil elma aldım, birkaç bir şey yesem de hâlâ açtım en azından elma beni bir süre idare ederdi.
Motorsikletin anahtarını anahtarlıktan aldım ve kapıyı kapattım. Elime kaskı aldığımda aklıma Akutagawa'yla olan ufak tatlı tartışmalarım gelirken tebessüm ettim.
Kaskı kafama takıp motorsikleti çalıştırdım ve ana caddeye çıktım. Rüzgâr göğsümü okşarken Silahlı Dedektiflik Ajansı'nın önünden geçtim. Kırmızı ışığın yanmasıyla hızımı yavaşlattım ve durdum. Hemen yanımda duran otobüsteki liseli kızlar yüzlerini cama yapıştırarak beni izliyor bazıları da cinsel espriler yapıp arkadaşlarına beni işaret ediyordu. Ben de onlara el salladım ve sanırım imalarını duymadığımı sanıyorlardı çünkü el salladığım gibi laf atan kızlar kaybolmuştu. Yüzümü göremeyeceklerinin rahatlığıyla güldüm.
Bir ayağımı kaldırıp motorsiklete gaz verirken ışık sarıya döndü, ben de beklemeden hareket ettim. Ara sokağa girdiğimde hızımı yavaşlatıp kaskımı çıkardım. Etraftaki binaları inceledim, ardından da krem rengine boyanmış bir apartmanın sekiz nolu numarasına bastım.
"Kim o?"
"Ecelin."
Kapı otomatik açılırken asansörü kullanmak istemedim ve merdivenleri kullandım. Üçüncü kata geldiğimde Dazai kapıya yaslanmış kollarını kavuştururken bana bakıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Lights of Yokohama | Chuuaku
RomanceChuuya Nakahara, kaybettiği ışığı karanlıkta bulmuştu. Kitap kapağı: ©Ichikari 12.05.23