Güneş yavaş yavaş batarken Yokohama'nın gökyüzü maviliğini yitiriyor bulutlar turuncu ve sarıyla dans ediyordu. Bu saatlerde ayrı bir güzelliği vardı bu şehrin. Ben de sırtımı duvara dönüp odamdaki koltuğa yatarak gökyüzünü izliyordum.Yorucu olmasa da yoğun bir gün geçirmiştim, depo kontrollerini yapıp Lonca'nın geri gönderdiği mallarda eksiklik var mı diye düşündüğüm için de başkasına bırakmamış kendim saymıştım. Neyse ki bir eksik yoktu ve hepsi sağlamdı.
Evime gitmemek için hiçbir sebep yoktu ama burada öylece uzanıp gökyüzünü izlemek daha iyi bir seçenek gibi geliyordu. Kafamı hafifçe kaldırıp saate baktım, mesai bitmişti.
Buradan bakıldığında insanlar görünemeyecek kadar küçüktü ama karınca boyutundaki arabalar görünüyordu, hepsi aciliyeti var gibi bir yerlere yetişmeye çalışıyordu. Bazı insanları bazı insanlar seviyordu ve sağ salim dönebilmesi için dua ediyordu, bu insanlar sevgiyi hak etmek için ne yapmıştı diye düşünmekten başka bir şey yapamıyordum. Gördüğüm her sevgi koşulluydu, gördüğüm her insan iki yüzlüydü.
Düşüncelerimin arasında kaybolurken telefonum çaldı. Gördüğüm isimle az önce canı sıkılan ben değilmişim gibi gülümsedim.
"Chuuya?"
Akutagawa'nın sesini duymamla gülümsemem daha da genişledi.
"Günebakan."
Birkaç saniye sessizlik hakim oldu aramızda, nefes alışını duydum.
"Alışamıyorum bir türlü..."
"Alışıp sıradanlaşmasındansa alışmamanı tercih ederim. Her şey yolunda, değil mi?"
"Evet, sadece seni merak etmiştim."
"Ben de seni özledim."
Yine sessizlik oluşurken gülerek böldüm sessizliği.
"Odama gel, gitmedim bir yere."
"Geliyorum."
Sesindeki neşe kulaklarımı okşadı, kalbimi ses tonuyla ısıtan birinin varlığı benim de tuhafıma gidiyordu ama asla şikayetçi olmuyordum.
Telefonun kapanmasıyla yerimde doğruldum bacak bacak üstüne atıp yeleğimin en üstteki düğmesini açtım. Ceketim ve şapkam her zamanki gibi askılıktaydı. Askılığın üstündeki saati kontrol ettim iki dakika olmuştu telefon kapanalı ve liseli aşıklar gibi heyecanlı hissediyordum. Gözüm bir saatte bir kapıda dolanırken kapının tıklanmasıyla gülümsedim.
"Gel."
Kapı aralandı, Akutagawa sanki gizli bir iş çevirir gibi sessizce içeri girdi ve kapıyı kapattı. Gözleri beni bulunca birkaç saniye duraksadı, belli belirsiz bir gülüş oluştu suratında.
Elimle yanımı pat patladığımda koltuğa doğru yürüdü, oturmak üzereydi ki yanıma değil de kucağıma oturttum.
Elleri omuzlarımı bulurken neye uğradığını şaşıran yüz ifadesi kırmızıya dönmeye başladı. Ani hareketlerimle onu utandırmak kesinlikle favori eğlencemdi.
Kafasını eğmeye çalışsa da engel oldum, çenesini hafifçe yukarı kaldırıp göz göze gelmemizi sağladım. Aramızda neredeyse hiç mesafe yoktu, burunlarımız birbirine değmek üzereydi, nefeslerini dudağımın üstünde hissediyordum ve az önceki eğlenen ruh halim kaybolmuştu.
Eldivenlerimi masanın üstüne attım. Ellerim usulca belini sardı, dizlerimin üstünde kaymasını sağladım.
"İllegal bir şey yapıyormuşuz gibi saklanman hoşuma gitmiyor. Kaldı ki bizim yaptığımız her şey illegal."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Lights of Yokohama | Chuuaku
RomanceChuuya Nakahara, kaybettiği ışığı karanlıkta bulmuştu. Kitap kapağı: ©Ichikari 12.05.23