1.bölüm

188 8 6
                                    

İnsan bazen herşeyi yoluna koyduğunu sanır. Fakat o mutluluk öyle bir son ile biter ki, yol seçmeye dahi fırsatın kalmaz.

New York'un kalabalık caddelerinden birinde kapşonumla ellerim cebimde geziniyordum. Ara sokakların birine girip ötekinden çıkıyordum.

Artık yıllar hayata farklı bakmam için bana zorluklar vermişti. Çünkü artık eskisi gibi olmadığımı fark ettim. Bunu ne kadar kabul etmesem de, ne kadar kaçsam da gerçek buydu. Ben değişmiştim.

Hemen bir taksi çevirip hızla arka koltuğuna oturup adresi söyledim. Telefonuma gelen mesaj ile elimi cebime atıp çıkardım telefonu. Mesaj Orhan'dan gelmişti.
"Attığım adrese gel bekliyorum." Derin bir iç çekip ona geri cevap yazdım. "Beklemeye devam et o zaman." Mesajı yazdıktan sonra kapatıp cebime koydum.

Orhan, kendisi ile tatsız bir olay yüzünden tanışmıştık. Bu olay aylar önce olmasına rağmen neden hala peşimde hiçbir fikrim yok. Sorunca da intikam gününü bekliyorum diyip dalga geçiyor. O gerçekten manyak, kimse onun düşmanı olmak istemez. Kendine ait şirketleri var ve o şirketlerin birinde müdürlük yapıyor.

Ben annemi kaybettikten sonra yetim ve öksüz bir genç kız olarak sokaklara düştüm. Hani başta demiştim ya mutluluk öyle bir sonla biterki yol seçmeye fırsatın kalmaz diye. Ben o gün üç şey kaybettim. Kalbimi diğer adı ile ablamı, ruhumu ve duygularımı yani annemi ve hayatımı kaybettim.
Aynı gün, aynı yıl.
Hayatta ne yaşarsanız yaşayın eğer yanınızda anneniz var ise veya bir aileniz varsa o zaman hayatta zorlukla ilgili hiçbirşey yaşamamışsınız demektir. Çünkü zorluğun bir kısmını onlar taşımış olurlar, ne kadar kötü biri olsalarda, sizi sevmeselerde.

Yine de tavsiyem olsun sevilmeyi başkasından beklemeyin. Ağaçlarda ilkbaharda yapraklarını yeşertir ama sonbaharda solmak yetmezmiş gibi birde dökerler.

Taksinin fren sesiyle düşüncelerimden sıyrıldım. Ücreti ödeyip otele girdim. Asansörün sakin sesini sukunet içinde dinledim. Asansör kapılarını açıp bana yol verince yavaş adımlarla asansörden ayrıldım.

Odamın kapısını açıp içeri girdim hırkamı hızla çıkartıp girişteki dolaba astım. Kafamı kaldırıp camdan dışarı baktım. Güneş günün son sıcaklığını odama yansıtıyordu. Bir hafta sonra Türkiye'ye dönmeyi düşünüyordum.

Üzerimdeki sade beyaz crobu hızla çıkartıp kenara attım. Saçımda ki sıkma tokayıda açıp kot pantolonumun kemer kısmına takıp dinlenmek için yatağa doğru yürüdüm. Dış kapının hemen arkasında bir duvar ve duvarın bitimine yapışık karşısı camları izleyen bir yatak vardı.

Duvara elimi sürerek yavaş ve yorgun adımlarla yürüyüp yatağa yaklaştım. Yatağın diğer ucunda sırtını yatak başlığına yaslamış bir ayağı yerde bir ayağınıda yatağa uzatmış elinin birini başının altına diğerini ise yatakta ki bacağına koymuş vaziyette oturan Murat'ı görünce korkarak bir iki adım geri gittim.

Pozisyonunu asla bozmadan "hoşgeldin" dedi. Yüzündeki alaylı ifadeyi görmek sinirlerimi bozmuştu. "Ne işin var senin burada?" Kafasını çevirip yan gözle bana baktı. "Bir an hiç gelmeyeceksin sandım." Diyerek önüne döndü tekrar. Yüzündeki sırıtış sinirlerimi daha da çok bozuyordu. Yatağın etrafından dolanırken sözüne yanıt verdim. "Burada olduğunu bilseydim gelmezdim zaten." Tam karşısında durup ellerimi göğsümde birleştirip birbirine bağladım. Güldü sadece güldü ve ben yanına gidince yatakta ki ayağını indirip hemen yanda duran komidinin üzerinden sigarasını aldı. "İçsem sorun olmaz değil mi?" Derin bir nefes çekip gözlerimi sımsıkı kapatıp açtım. "Defol git dışarıda iç!" Dişlerimi sıkarak cevap verdim.
"Bence de burada içmeliyim." Ağzına koyduğu sigarasını bir eliyle tutarken öbür eliyle çakmağı alıp sigarayı yaktı. "İçme şu pisliği odam da." Derin bir nefes çekip sigarayı sigara paketinin üzerine ucu dışarıda kalacak şekilde koydu. Ayağı kalkıp ağzındaki dumanın yarısını burnundan geri kalanı da ağzından yüzüme doğru üfledi. Ellerimle dumanı etrafa savurup yüzümü buruşturdum.

MÜNFERİTHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin