17.bölüm

4 0 0
                                    

çın çın ötüyor yüreğimin kökünde
şu dünyanın ıssızlığı,
tanrı kimsenin başına vermesin
böyle bir yalnızlığı.
-duru-

Anneme minnettarım adımı Duru koyduğu için. "Duru bir hayatı olsun." Demişsin beni düşünerek. İlk ve son kez düşünerek bir iş yapmışsın anne o da bir hiç. Sözlerim dönüp dolaşıp anneme geliyor tuhaf bir şekilde. Sanki beni kendine mühürlemiş gibi. Gerçi her evlat annesinin gölgesidir. Asla ondan ayrılmaz ve onu yansıtır. Ben anneme benzemiyorum herhalde, şöyle bir düşünüyorum sonra diyorum ki 'o kadın sana erişemez.'

Ben aptalım! Annem gibi tek bir erkekte takılı kalan bir aptalım!

Aptal! Aptal! Aptal!

Karşımda ki adama uzunca baktım. Yüzümde ki şaşkınlık ifade edilemezdi. Onun burada ne işi vardı?

"Senin burada ne işin var?" Yüzünde ki acınası tavrı daha da büyüyerek öne doğru atıldı. Dışarıda etrafa tedirgin bir şekilde bakıp kolumdan çekerek beni içeriye sürükledi.
"Ne işin var senin dedim!" Sesimi yükselterek bağırınca elini ağzıma bastırdı. Asansörün kapısı kapanmaya başlarken ben onun elinden kurtulmaya çalışıyordum. Fakat nafile daha da sıkı bir şekilde elini bastırdı. Kırışıklıkları arasında gözlerini bulup öfkeyle baktım. Onu tanıyordum ama anlamak istemiyordum ne işi vardı. Denk mi gelmiştik yoksa bilerek mi gelmişti.

"Elimi çekicem, sesin çıkmasın!" Hiç tepki vermeden yüzüne baktım. Elini yavaşça indirip asansörün düğmelerinden birine bastı ve aniden asansör durdu. "Kızım" yumuşak sesi içimi yakıp geçmişti. Eskiye göre değişmemişti bu adam. Annem hep anlatırdı, fotoğraflarını gösterirdi. Bu adam tam karşımda duruyordu. Babam yanıma gelmişti. Beni tanıyordu bende onu tanıyordum, benziyorduk birbirimize. Ben babama benziyordum, babamın kızıydım. Babamın kızı!

Kimdi hayatımı zehir eden; annem mi, babam mı?

"Ben bir kaç gündür rüya görüyorum." Gözlerini yere indirip biraz düşündü. "Seni gördüm rüyamda.'Gel' diyordun bana, 'sana ihtiyacım var' diyordun. Seni her gördüğüm rüyamda ağlıyordun. Ama son sefer de ağlamadın. Bağırdın bana, kızdın. 'Neden bıraktın beni!' diye bağırdın." Gözlerim doldu boğazım düğüm düğüm oldu. Ağlayacakmıydım ilk defa gördüğüm bu adama ağlayacakmıydım. Sessizce dinlemeye devam ettim. "İçim içime sığmıyordu artık. Bir kaç gün önce öğrendim ki evlenmişsin. Kocanı buldum ama sen yoktun onun yanında başkası vardı. Başka bir kadın ve bir bebek. Seni sordum ona 'babasıyım' dedim. Başlarda bilmediğini söylese de yanında ki kadın söyledi yerini. Kocan olacak o adamdan çocuğu varmış. Senin kaldığın evin adresini aldım ve geldim. Gelmeden önce o adam beni tehdit etti söylememem için fakat ben bir yük daha kaldıramam kızım bunu bilmeni istiyorum. Şimdi geldim yanına bunca yıldan sonra karşındayım. Bana ne yapacaksan yap; vur, bağır..."

Gözlerimden akan yaş yeri boyladı. Babam olacak bu adama değil de kendi halime ağladım. Acıdım kendime. Karşımda benim gibi başka birisi olsaydı ona sımsıkı sarılırdım, öper koklardım. Benim gibi sevgiye muhtaç kişiler için çok büyük bir lütuftu bu durum. Ama bütün bunlar bir hayaldi, bir imkansız. Kimse beni anlayarak sarılmayacak ve benim derdimi dinlemeyecek. Bir psikolog daji beni seans başına aldığı para için dinliyor ve kazancı için olmayan şeyler saçmalayıp bir daha ki seansa çağırıyordu.

Ne yapacaktım babama, ne diyecektim ona, söyleyecek bir kaç sözüm var mıydı? Gözlerimden akan yaşların tezatlığına ilişkin kahkaha atmaya başladım. Babam kaşlarını çatıp korkuyla yüzüme bakmaya başladı. Aniden hıçkırarak ağlamaya başladım. Sonra tekrar kahkaha atınca bağırarak kapıyı açmasını söyledim. Korkuyla eli titreyerek kapıyı açan babama son kez ağlayarak babama bakıp kafamı olumsuzca salladım ve koşarak dışarıya çıktım. Derin derin nefesler alırken yavaşça merdivenleri inmeye başladım. Sesli bir şekilde ağlarken elimi saçlarıma atıp geriye doğru taradım. Camlı kapıdan çıkıp nefes aldım. Kesik kesik aldığım nefesler bana yetmiyordu bir bıçak gibi göğsümü kesiyordu. Uzunca dışarıya üfleyip kısa kısa nefesler alıyordum. Elimi duvara atıp dizlerim üzerine çöktüm. Yumruk yaptığım ellerimi yere sertçe vururken bir taraftan da hıçkırıyordum.

"Kızım!" Arkamdan gelen sesle hızla ayağı kalktım. "Sakın gelme peşimden!" Kısık çıkan sesimle bağırıp babamdan uzaklaşarak koşmaya başladım. Üzerimde ki elbise bana aşırı bir fazlalık yapıyordu ve bir de ona olan sinirime ağlıyordum. Hayatın bana yaptıklarına ağlamaktan canım çıkacaktı. Yolun sonu deniz kıyısına çıkınca bulduğum boş banka kendimi atıp oturdum. Ağlamaktan yorulan bedenimi sakince serbest bıraktım. Tonlarca taş taşısaydım bu kadar yorulmazdım. Arkama yaslanıp dalgaların kayalara çarpıp oluşturduğu sese, hafifçe esen rüzgara ve parım parım parlayan dolunaya kendimi bıraktım. Haftanın üç günü buraya gelip oturur ve denizi izlerdim. Yanıma sokulan kedileri sever denizin üzerinde mutlulukla uçuşan martıları izlerdim. Tam yanımda ki bankta oturan adam bakar gülimserdim.

Bir saniye o adam şuan burada mıydı yoksa ben mi yanlış görüyordum. Islak gözlerimi silip tekrar baktım. Bu adam bana tanıdık geliyordu. Bu adam... Ben bu adamı tanıyorum... "Sensin!" Şaşkınlıkla yanımda ki bankta oturan adama bakıyordum. Gözlerini denize dikmiş elindeki sigarasını içiyordu. Barın Görkem Kaya! İşte seni buradan tanıyorum ve sende beni. "O adam ne söyledi sana!" Sigarasından bir nefes çekip üflerken yüzünü bana döndü. İşte şimdi tam emindim artık. Öfkeyle yerimden kalkıp onun aksine doğru yürümeye başladım. Arkamdan gelen ayak sesleri ile omzumun üzerinden ona baktım. "Gelme peşimden!" Yanımdan geçen bir kaç kişi dönüp şaşkınlıkla bana baksa da ben önüme bakarak adımlarımı hızlandırdım. Adım sesleri gittikçe yaklaşınca aniden durdum ve arkamı döndüm. Karşılaştığım bedenle geriye doğru adım attım. "O adam ne dedi sana?" Gür sesi bu sefer kısık çıkmıştı. "Pardon! Kim olarak soruyorsun?" Alayla kaşlarımı kaldırıp dudaklarımı büzdüm. "Üzüyorsun ama beni. Günlerce burada sana sırdaşlık ettim, ayıp oluyor." Kaşlarımı çatıp o günleri düşündüm. Gerçekten ya nasıl her geldiğimde burada oluyordu. Sanki biliyordu benim buraya geleceğimi ya da buradan hiç kalmıyordu ve ben her geldiğimde bu bank boş oluyordu.

"Doğru ya! Sen beni takip mi ediyorsun!" Öfkeyle sordum. Bir elini cebine koyup diğer elinde ki sigaradan uzun bir nefes çekip yere atarak ayağının ucuyla bastı. "Pislik herif!" Yerdeki izmarite bakıp iğrenerek yüzüne baktım. Kafasını sola doğru çevirip dumanı üflerken kafasıyla birine gel işareti yaptı. Kaşlarımı iyice çatarak onun baktığı yere baktım. Takım elbiseli bir genç hızlı adımlarla ceketinin önünü tutarak yanımıza doğru geliyordu. "Ya isteyerek benimle gelirsin ya da ben seni zorla götüreceğim." Dışarıdaki elinide cebine koydu. Kaşlarım şaşkınlıkla havaya kalkıp indi. "Bana bak!" Parmağımı ona doğru sallayarak tehdit vari devam ettim. "Nesin necisin bilmiyorum seni daha tanımıyorum da alırım ayağımın altına. Şikayet ederim hayatını bitiririm. Parayla tuttuğun bu adamlara güvendiğin belli bir gün onlarda elinden kaydımı görürüm ben seni. Şimdi bir an önce defol git yoksa ben burayı ileteceğim!" Gür bir kahkaha atıp elini yanımıza gelen adama uzatıp "anahtar!" diyerek otoriter bir sesle emretti. Adam ona itaat ederek cebinden çıkarıp eline koyarak kafasını yere eğdi ve bir adım geri çekildi.

Barın aniden eğilip beni kalçamdan tutarak omzuna aldı. Omzundan aşağıya ters dönünce bir an ne olduğunu anlamadım. Bulunduğumuz yerden uzaklaşmaya başlayınca korkuyla bağırarak çırpındım. "Napıyorsun be! Sapık var! İmdat, yardım edin! Bıraksana beni! Polis! Polis çağırın!" Ellerimi yumruk yapmış sırtına vuruyordum fakat nafile. "Ellerin biraz daha bedenimde gezerse eve kadar gidemeyeceğiz." Kısık çıkan sesi kulaklarımda ağır çekimle yankılandı. Bu adam deliydi!

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Jun 20 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

MÜNFERİTHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin