1980 İSTANBUL
Ben adı annesinin deyimiyle Buse olan ancak daha doğmadan evvel babasının vermeyi düşündüğü isim ile hüviyet bulan Ayşe... Burası İstanbul, yakın arkadaşım Zeynep ve benimle birlikte sahne alan arkadaşlarım Azize ile Fidan var yanımda. Bugün hafta sonu olduğundan muallim Zeynep, talebelerini özlemiş olsa da mektep idaresi değil, biz de kendimize izin verdik. Bu gece sahne almayacağız. Zeynep çay hazırlıyor. Hah, geldi işte geldi, bana Cevher’i soruyorlar. Neyini seviyorsun bunun diyorlar... Tamam, kabul! Namı diğer kabadayı, kimse sevmez herkes korkar. Keşke göğüs kafesi arasında kendine zor bela yer edinen küçük kalbini görme şansınız olsa. Ya da Allah korusun işin sonunda kırk yıllık dostları onun için kırmak var. Sonra ağzımın ortasına vurduğu andan itibaren ailesinin gözünde ondan adamı olmayacak kocamı unutup, kabadayının beni kırıp kırmadığını soruyorlar. Kırılıyorum ama o bunu bilmiyor. Ben yanındayken odunları ıslattıktan sonra tartan Kısır Osman’a bile el sürmüyor. Kabadayı ama yanında bir tek ben olunca şiddeti şiddetle kınıyor, yanında bir tek ben olunca karşısındakine elinin tersiyle vurup meydanda diz çöktürmeden önce uzlaşma taraftarı oluyor. Kırılmam mevzusuna gelecek olursak onunla Ferit ağabeyin çay bahçesine oturup çay içtiğimizde bana güzelim demediği vakit kırılıyorum. Buz kesmiş ellerimi avuçlarına sığdırıp sevdam demediği zaman da
kırılıyorum. Anlayacağınız sorunlu bir arkadaşınız var, kırılmayı aşk sanıyor: ”Dünya hayatı boyunca aşk yolunda kırılana öbür dünyada Allah acır, kanaatine varıyor.”
Konu uzun bir süre benim uzuna yakın orta boylu, açık kahve gözlü Cevheri’m oluyor. Dik duruşundan anlam veremediğimiz yüz ifadesine kadar konuşuyoruz. Gerçekten o kadar farklı ki ne gülüyor ne somurtuyor. Lakin avucunu açıp gözlerini biledi mi anlayalım ki kızdı, vereceği cezanın ne boyutta olacağına karar veriyor. Yuvarlak kaşları yok mu yuvarlak kaşları, çattığında dudağının sol kenarındaki gamzenin varlığından eser kalmadığı anlaşılıyor. Yüz güzelliği onu sevdiğimden midir bilmem bana güzel geliyor. Onun yakışıklı olduğunu bir tek ben düşünüyorum, zaten bir tek beni ilgilendiriyor.
Suallerin sonu gelmeyecek gibi görünüyor. Kalkacağım desem ısrar kıyamet masa beni buluyor. Allah ısmarladık dedim ve son sözü, saat dörtte her zamanki yerde ol gülüm, olan kabadayının yanına gittim. Her zamanki yer olmasaydı keşke. Orada Ferit ağabey var ve kabadayı Cevher’le aşk ettiğimi anladığı vakitten bu yana yazıktır kızım, onu bırak ayıptır kızım lafı ağzına takıldı. Masaya oturduk mu gözlerini Cevher’ den ayırmıyor, ayırdı mı bilelim ki gözleri bana kaydı bakmaya utanıyor. Gerçi beni de bir korku götürmüyor değil. Size verecek bir çayım dahi yok demesine belki ramak kaldı belki de kardeşimin karısı gözümün önünde elin adamıyla fingirdiyor diyerek beylik tabancasını çıkartma düşüncesine kapıldı. Ne yapalım canım, kardeşi de az biraz insan olsaydı. Kâfi diye bir kelam vardı ve zannımca eşim olacak bi iman bundan habersizdi. Evet, büyük bir ihtimalle öyleydi. Yüksek makam sahibi Talat Bircan Uğurlu; ki kendisi bizzat kocam olur, dur durak bilmez, doymazdı. Allah’ım ölmek diye bir şey vardı lakin onun elinden kurtulmak mümkün değildi. Sahi, Talat Bircan Uğurlu benim hayatıma nasıl girdi?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BEY KIZI /KİTAP OLDU
General FictionKİTAP OLDU D&nr ve kitap satan her yerde. Bey Kızı Ayşe' nin; babası Sadi Enver Erenler ve Anadolu Milli Parti Başkanı Talat Bircan Uğurlu karşısında Cevher'e olan zorlu aşkı. Başlangıç Tarihi : Eylül 2016 Bitiş tarihi. : Ekim 2017 Keli...