Bölüm 22

3 1 0
                                    

1979 İSTANBUL

Artık Bey Kızı yoktu.
‘’Ne olacağım, ne yapacağım’’, diye düşündüğüm esnada babası Veysel Efendi’nin ilaçlarını verip dinlenmesini söyleyen Zeynep kalacağım odaya geldi. Önce sıkıca sarılarak yanağıma beni özlediğini, bu sayede anladığım bir öpücük kondurdu. Sonra da odamı sevip sevmediğimi sordu. Günler öncesine kadar çiftlikte kalmayı tercih eden biri olarak odaya ısındığım cevabını verdim.

‘’Neler oldu?’’ diye sordu Zeynep. Acıktığım gerçeğini ortaya atıp mutfağa doğru yürüdüm. Tabii, bizim muallime hanım konuşmak istemediğimi hemen anladı, istediğim zaman beni dinleyebileceğini söyleyerek konuyu makarna yiyip yemeyeceğime getirdi. Beraber yemek yerken kendime çalışacak bir iş bulmam ve burada kaldığım sürece de evin giderlerine ortak olmam gerektiğini söyledim. Ellerini elime dokundurdu ve daha yeni geldiğimi, bunları düşünerek kendimi sıkmamam gerektiği cevabını verdi. Bir ara Veysel Efendi’nin sağlık durumunu sordum, yüzü düştü. Uzun bir süre kadar önündeki yemek tabağında çatal gezdirip durdu. Sonrasında da hızlı bir şekilde konuyu yaptığım salatayı beğendiğine, talebelerine hafta sonu yapmaları için verdiği ödeve, hemen ardından da yarın hafta sonu olduğundan bana mahalleyi gezdirebileceğine getirdi. Sofrayı el birliğiyle kaldırıp odalarımıza geçtik.

O gece, gözüme gram uyku girmedi, diyebilirim. Çünkü ak lıma geride bıraktığım kim varsa geldi. Bir yandan Nusret, Akif Efendi ile arayı bozmuş mudur endişesi, bir yandan Talat, babam ile münakaşaya tutuşmuş mudur derdi. Tabii, bir de sol yanımdaki kötülük meleği. Babam bir yolunu bulup Talat’ı uyutmuştur düşüncesi, Ata Bey soyadı etkilenmesin, diye bu konuyu yasak etmiştir fikri. Böyle böyle sabahı ettim. Zeynep ile kahvaltı yaptık. Veysel Efendi’ye ilaçlarını verip yatağına yatırdıktan sonra, çarşı pazar turladık. İş bakalım, dedim müsaade etmedi. Yürüdük ve o anlattıkça anlattı:

- Bak Ayşe, bu gördüğün pazar yeri. Haftanın her günü burada tezgah bulunur. Ama en büyük kalabalık ve en kıyak iskonto pazar günü vardır. Şu köşedeki Veli amca. Kuru yiyecekleri neredeyse tüm mahalle ona günler öncesinden sipariş eder, tabii bende.

Bir yandan da sözünü ettiği esnafa selam veriyordu Zeynep.
(bağırarak) Nasılsın Veli amca?
Ardından tekrar devam ediyordu anlatmaya :

-Bak şu otobüs seni bu mahallede nereye istersen bırakır.

Şoför biraz çapkındır, bindiğinde sakın muhatap olma!

Neredeyse bütün bir haftayı Zeynep okula giderek, eve geldiğinde öğrencilerinden bahsederek geçirdi. Ben de zamanın büyük bir çoğunluğunu düşünerek ve Veysel Efendi ile ilgilenip yemek pişirerek geçirdim. Bu haftanın son iş günü olan cuma günü de böyle sürecek gibiydi. Zeynep erkenden kalkıp ayaküstü bir kahvaltı yapmış, Veysel Efendi’nin ilaçlarını verip  mektebe gitmişti. Saat 11:00 gibi uyandım. Ilık bir duş aldıktan sonra mutfağa girdim. Önce dünden kalma bulaşıkları yıkadım sonra da çay demleyip iki yumurta kırdım. O esnada aklıma yine Nusret geldi.’’ Kendisine birlikte kahvaltı yapacağı bir Ayşe abla bulmuş mudur?’’ diye düşündüm. Sonra onun hayatına kolay kolay kimseyi dahil etmediği gerçeği geldi aklıma. Tabii benim yerime birini koyamayacağı da.
Sonra kahvaltıya başlamak üzere masaya geçtim. Veysel Efendi’ye bir şeyler yiyip yemeyeceğini sordum, uyumak istediğini anlatan hareketlerde bulundu. Ona ikinci kez baktığımda çoktan gözlerini kapattığını gördüm. Yavaş yavaş yediğim için yaklaşık bir saat üstünde kaldığım sofrayı toplamaya başladım. Bir ara gözüm saate çarptı kendi kendime:

‘’Zeynep’in gelmesine daha epey vakit var, ne yapsam? diye içimden geçirdim. Son olarak çaydanlığı da mutfağa bırakıp salona geldiğim esnada kapı çaldı. Veysel Efendi’ye baktım hâlâ uyuyordu. Pencereden dışarı baktığımda mahallenin oldukça sakin ve her günkü gibi kalabalık olmadığını fark ettim. Kapıyı çalan kişinin kim olduğuna dair olan düşüncelerim yerini önce endişe, ardından da gitgide artan korkuya bıraktı. Yavaşça yöneldiğim kapıyı kuvvetli bir nefes sonrası açtım.
Elinde küçük bir tencere olan orta yaşlı bir kadın ”Hoş geldin komşum”, diyerek içeri girdi. Kapıyı kapattığım da kısa boylu, kısa ve hafif, kır saçlı bu kadın çoktan elindeki tencereyi masaya bırakıp salondaki koltuğa geçmişti. Adının Naile olduğunu yaprak sarmayı sabah erkenden kalkıp kendi elleriyle yaptığını söylediği esnada öğrendiğim bu kadın konuşmasına yan dairede oturduğunu ve arkadaşlarının kendisine minnoş diye hitap ettiğini dile getirerek devam etti, sonrasında adımı sordu. Ne diyeceğimi bilmiyordum. Masadaki tencereyi alıp mutfağa götürdüm. Bir dakika kadar mutfakta durup tekrar salona geçtim ve zahmet ettiği ile birlikte teşekkürlerimi bildirerek adımın Buse olduğunu söyledim. Uyumakta olan Veysel Efendi’ye dönüp vah vah ettikten sonra sağlık durumunda bir değişiklik olup olmadığını sordu, durumunun pek iyi olmadığı cevabını verdim. Bir süre Veysel Efendi’den bahseden Naile Hanım önce evli olup olmadığımı so rup cevap vermemi beklemeden parmağımda yüzük görmediğine göre bekar olduğumu dile getirdi. Sonra da kendisine Naile Hanım diye hitap etmemem konusunda küçük bir uyarıda bulundu. Sualleri bitmek bilmiyordu. Zeynep’in çok eski arkadaşı olduğumu, Veysel Efendi’nin durumunu merak ettiğimi ve Zeynep’e destek olmak için geldiğimi hızlı bir şekilde anlattım. Yarım saat sonrasıydı. Kapı çaldı, ikinci bir komşunun gelmiş olabileceği yönündeki endişem yerini gelen kişi Veysel Efendi’yi merak ettiği için öğlen arası okuldan çıkan Zeynep olunca bana Ayşe diye hitap edebileceği düşüncesine bıraktı.

-Aaa hoş geldin Minnoş teyze.

-Sen de hoş geldin Zeynep kızım. Karnın açtır şimdi senin. Elim boş gitmeyeyim, dedim, kendi ellerimle sardım. Buse kızımla beraber afiyetle yersiniz.

Çantasını kolundan çıkaran Zeynep bir anda gözlerini üstüme dikti, şaşkınlığı süresince devam eden bu duruma nihayet bir pot kırmadan:

“Buse ile tanıştınız demek.”

Bir kaç kez seslenmesi sonucu uyanan Veysel Efendi’ye ilaçlarını içirdi ve daha sonra tekrar geleceğini söyleyen Naile Hanım gidince beni mutfağa çekip kendimi Buse diye tanıtmamın altında yatan sebebi sordu.

Zeynep’e sırtımı döndüm. Parmak uçlarımı tezgahın üstündeki su bardağına kavuşmasına ramak kalmışken donmuş gibi hissediyordum. Bizim sakinliğini her daim koruyan muallim Zeynep Hanım konuşmamı istiyordu. Birden ona doğru döndüm ve beklemediği bir konuşma yaptım:

-Kocam evlendikten altı ay sonra bir canavara dönüştü. Önce anlam veremediğim tavırlarına katlanmak zorunda kaldım. Sonra da ilk eşinin ölüm emrini verdiğini öğrendim. Tanımadan evlendiğimi çok geçte olsa anladığım bir adamla aynı evde yaşamak zorunda olmaktan korktum ve kaçtım. Şu an karşında olduğuma bakma Talat Bircan Uğurlu içimdeki Ayşe’nin ölümüne sebep oldu.
Söylediklerim ile büyük bir şaşkınlık yaşamıştı Zeynep. Sarıldı ve :

-Ayşe, ben bilmiyordum, dedi üzgün bir şekilde.

- Öğrendin işte.

-Arkadaşım benim, geçti artık o adamla aynı yerde, aynı evde değilsin.

-Bana bir daha Ayşe demeni istemiyorum. Yeni bir hayatım olsun istiyorum. O yüzden şimdi benimle geleceksin ve ben bir iş bulup çalışacağım.

-Tamam arkadaşım. Şimdi çıkacağız, gerekirse akşama kadar dolanıp sana uygun bir iş bulacağız.

Zeynep ile konuştuktan sonra elimi uzatıp almakta neden zorluk çektiğimi halen anlamadığım suyu nihayet alıp içtim. Sonrasında Zeynep yemek yerken odama gidip hazırlandım.

İş aramak üzere evden çıkarken Minnoş teyze ve bir kaç arkadaşıyla karşılaştık. Selam verdiler. Gözleri benim üzerimdeydi. Bunu anlayan Zeynep onlara adımın Buse olduğunu, bundan sonra kendisiyle kalacağımı söyledi. Merdivenleri inerek çıkış kapısına yöneldik. Minnoş teyzeyle arkadaşları gözlerini üstüme dikmişti.
‘’Halen benim hakkımda konuşuyorlar mıdır?’’ diye sordum. Yüzüme bakıp hafifçe gülümseyen Zeynep, konuştuklarından hatta  en çok da bekar olup olmadığımı merak ettiklerinden adı kadar emin olduğu yanıtını verdi.

Bir ara gözüm ceketi omuzlarında, tespihi elinde birine çarptı. Mahallenin kabadayısı olduğunu düşündüğümden gözlerimi üzerinden çekip uygun bir iş bulmak adına etrafa bakındım. Evden çıktıktan sonra ilk on dakika kol kola olduğum Zeynep ile epeyce yürüdük. Bu arada Zeynep, etrafta tanıdığı kim varsa istifini bozmadan ayaküstü uğrayıp aynı konuşmayı yaptı:

-(Tanıdığı esnaflara ismi, sohbeti olan orta yaşlı mahalle sa kinlerine ise bey amca, hanım teyze şeklinde hitap ederek) Bu yakın dostum Buse. Artık mahallemizin kızı sayılır. Ee. tabii size de ona yardım etmek düşer. Haberiniz olsun kendisine uygun bir iş arıyoruz. Tanıdığınız, uygun  gördüğünüz bir iş olursa haber edin, oldu mu?

Sonunda bir kalabalığın önünde durduk. Görünüşe göre gittiğimiz yerde yeni pasajın açılış töreni vardı. Biraz durup seyrettik. Bir ara gözüm bir kaç adım önümüzde ilerleyen kabadayıya çarptı. Zeynep’e onun kim olduğunu sordum o da bir haftadır mahallede gördüğünü söyledi. Tahminine göre İstanbul’a yeni gelmişti ve epey bir dostu vardı. Eşkıya hakkındaki tahminini söyleyince ikimizin de gözü tören alanında olan Zeynep ile aramızda kısa bir konuşma geçti.

-Epey bir dostu olduğunu nereden biliyorsun?

-Bilmiyorum ama bütün bir hafta esnafın ona ikramda bulunduğuna şahit oldum.

-Eşkıyaya mı?

-Yani ceketi bir haftadır omzunda, tespihinin elinde olmadığı bir zaman görmedim.

-Adı ne, biliyor musun?

-Cevher.

-Çok dostu var demiştin ya, böyle adamların düşmanı da çok olur.

BEY KIZI /KİTAP OLDUHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin