Bölüm 2

11 1 0
                                    

1978 ANKARA

Ailecek katıldığımız bir davet gecesi babam herhangi bir teklif almadan Talat Bircan Uğurlu’nun masasına teşrif buyurdu ve konu ülkenin ekonomik durumundan Anadolu Milli Partisi’nin şu an ki konumuna kadar ilerledi. Şüphesiz partinin eksikleri vardı ve ileri görüşlü babam; eski milletvekili Sadi Enver Erenler çözüm odaklı davranmakta gecikmeyip Talat Bircan Uğurlu’dan kendisini makamında ağırlamak istediğini işitti.


O sıkıcı davetten kaçıp kurtulmak imkansızdı ve keyfimi yerine getiren tek şey Talat Bircan Uğurlu’nun masadan kalkarken ‘’küçük hanımefendi’’ diye hitap edip, iş konuşmalarından sıkıldığımı dile getirerek beni de daireme kadar bırakmak istemesiydi. Hem babam, karşısındaki kişi, Anadolu Milli Partisi’nin genel başkanı olunca ters bir tepki vermedi hem de ben makam aracıyla yapılan bu yolculuk boyunca işittiğim hoş sözleri kâr bilip, resmiyet kokan davetten erkenden çıkarak konağa gittim. Talat Bircan Uğurlu zarif bir beyefendi olmakla beraber zannımca benden hoşlanmıştı ki ben bunu; kokumu içine çekmek istercesine sergilediği bakışlardan anladım, ardından gelen yemek davetiyle de kanıtlamış bulundum. Beni bıraktıktan sonra yemek davetini gider ayak tekrar hatırlattı ve ben girişe doğru sıralanan basamakları çıkarken o da makam aracına binip uzaklaştı. İçeri girer girmez odama koştum ve makyajımı silmek üzere aynanın karşısına geçtim. Yardımcımız Aliye Hanım’a eve gelip gelmediğim sorulduğuna göre annem ile babam biz gittikten sonra davette yalnız kaldıkları Ata ve Sedef Uğurlu çiftine veda edip kalkmışlardı. Tahmin ettiğim gibi Vahide Sultan babamdan emri almış olacak ki Talat Bircan Uğurlu ile aramızda bir konuşma
geçip geçmediğini sormak üzere izin almadan odamdan içeri girdi ve büyük bir heyecanla beklediğim soruyu sordu :

-Harikulade zarif bir beyefendi öyle değil mi?

-Gerçekten öyle anneciğim.
-Ne konuştunuz.

-Ata Bey ve Sedef Hanımlar nasıldılar?

-Bir konuşma geçmiş olmalı aranızda. Öyle ya, Çankaya buraya nereden baksan yarım saat.

-Galiba benden hoşlanıyor. Yol boyu iltifat edip durdu. Baş başa bir yemek teklifinde de bulundu ama yarın orada olamayacağım.

-Sahne kızı Ayşe olma merakın henüz babanın kulağına gitmemiş iken aklını başına topla derim.

-Haklısın, yarın hem davete katılıp Sadi Enver Erenler’in kızı olduğumu gözler önüne sermeli hem de en kısa vakitte yüksek öğrenimimi bitirip kendimi babama affettirmeliyim.

Vahide Sultan’ın söyledikleri gücüme gitti ve bir son dakika kararı verdim. Evet, yarın şık ve zarif bir hanımefendi olarak davete katılacağım. Gerekse makyajım gerekse de kıyafetim ve potinlerim en az yüz güzelliğim kadar dikkat çekecek. Talat Bircan Uğurlu’nun yanındaki hanımefendinin kim olduğu garsonlara gizliden gizliye sorulacak. Görevini kötüye kullanan eski milletvekili Sadi Enver Erenler’in kızı olduğum çok nadir hatırlanacak, hatırlansa bile güzelliğim bu nahoş durumu ortadan kaldıracak. Belki de bey kızı Ayşe sahne alıp eski günleri yad edecek. Bu hadise babamın kulağına gidince delirecek. Evvela tüm bunlardan önce nefis bir uyku çekmek gerek.

Rahatlattığını hissettiğim bir uyku sonrası kahvaltı yapmak üzere alt kata indim ve Vahide Sultan’dan babamın, Talat Bircan Uğurlu’nun makamına gittiği haberini aldım. Şüphesiz bu görüşmenin ana konusu Anadolu Milli Partisi’ydi ve babam gerek maddi gerekse de manevi açıdan destek olacağını bildirerek Talat Bircan Uğurlu’nun genel başkanı olduğu partinin üyelerinden biri haline gelmiş, hatta Talat Bircan Uğurlu benimle yemeğe çıkacağı hususunda babamdan izin bile istemişti. Babamın Talat Bey ile birden bire arkadaş olması dikkatimi çekti ve sebebini sormak için babamın yardımcısı olup boş zamanlarında bahçedeki çiçeklerin bakımını üstlenen Fettah Efendi’nin yanına gittim. Bahçedeki çiçekleri suluyordu. Beni görünce hatırımı, ardından da okul işini ne yaptığımı sordu ve ben daha cevap vermeden bahçedeki lalelerin bakıma ihtiyacı olduğundan söz etmeye başladı. Bir ara konuşmasını yüzüme bakmadan yavaş yavaş ilerleyerek devam ettirdi, ben de aklımdaki soruları soramadan oradan uzaklaştım.

Akşam üzeri zarif beyefendi Talat Bircan Uğurlu’nun beni alması için kapıya şoför gönderdiği haberini; makyajımı tazelerken Vahide Sultan’dan aldım. Her ne kadar acele etmem konusunda uyarılsam da pek aldırış etmedim. Öyle ya daha onlarca potin arasından kıyafetime en uygun olanı seçecek daha sonra da potinin renk tonuna en yakın renkte olan üç çantadan birinde kesin karar verecektim.

Hazırlığa başladım ve acele etmem konusundaki ısrarlarını işitmediğimi nihayet anlayan Vahide Sultan’dan Talat Bircan Uğurlu’nun nasıl kaliteli bir beyefendi olduğunu dinlemeye başladım. Talat Bircan Uğurlu kendisi gelmemiş, beni alması için şoför göndermişti ve Vahide Sultan bunu son sınıf kalite olarak yorumluyor, babam gibi biri o vakit, dediğim zaman ise yüzü düşüyordu. Bir ara pencereden baktım, şoför arabanın kapısında hazır durmuş bekliyor, ara sırada yanaklarına kadar süzülmekte olan terini siliyordu. Evin hemen arkasında bulunan çalışma odasındaki babama kapı arasından görünüp sonrasında dış kapıya çıktım. Şoför Bey’e Talat Bey gelmediler mi? diye sordum.

Hiçbir şey söylemeksizin aracın kapısını açıp buyur etti, herhangi bir cevap vermeden ön koltuğa geçti. Sessiz bir yolculuk sonrası aracı durdurdu. Ben daha neden diye soramadan Talat Bey kapıyı açtı. Şoför Bey’e dönmesini emrederek geri kalan yolu beraber gideceğimizi söyledi. Arabadan inerken elini uzattı, koltuğa bıraktığım çantamı alıp indim.

Sanırım biraz şaşırdı, sonrasında hafifçe gülümseyerek yemekten önce  benimle biraz yürümek istediğini söyleyerek’’ güzel bayan’’, diye hitap etti. ‘’Hay hay’’, yanıtımdan sonra  ilerlemeye başladık. Sonrası Ankara’nın en güzide mekânlarından birine gidip mum ışığı eşliğinde yemek yemek oldu. Tahmin ettiğim gibi gecenin en güzel kadını bendim. Tabii bunda yanımdaki beyefendinin de payı vardı. Tüm gözler bizim, bilhassa da benim üzerimdeydi. Aman Allah’ım, kim bilir kaç kadın kalkmak üzere hesabı istemiş, kaç tanesi eşine makyajını tazeleyip geleceğini söylemişti. Talat Bey’in gözleri sürekli üzerimdeydi, bu bakışlara aşk adını vermek gecenin en güzel kadını olduğumdan sonra gelen tek hakikatti.

Bir ara sağ elini omuzuna kadar kaldırıp garsondan plağa ses verilmesini istedi. Ben ise garson efendiye rahatsız olmamasını söyleyerek ayağa kalkıp plakta çalmakta olan şarkıyı söylemeye başladım. Sahneye çıktığımı gören beyler başını çevirip bakınca dönmesi için sert bakışlar atan kadınlar, kalkar giderim diyen kadınlar, kadınlar resmen çıldırdılar. Garsonlar sesimin etkisinden olsa gerek hiçbir müşteriyle tam anlamıyla ilgilenemediler. Koskoca mekânın giriş çıkışının güvenliğini üstlenen korumalar ve görevliler kim bilir kaç serseriyi gözden kaçırıp içeri girdiğini fark etmediler. Tüm bunları eve varır varmaz Vahide Sultan’a anlatmam gerekiyordu. Çünkü babamı ne kadar seviyor olursa olsun, insanların beni konuştuklarından emin olduğum kadar, onun Sadi Enver Erenler’den bir gün olsun bu ilgiyi görmediğinden de emindim.

Öyle ya, ben “Ne olursun güzelim, sevsen beni, yar deyip de sinene sarsan beni”, dedim. O önce gözleriyle beni baştan ayağa süzdü sonra da etraftakilere ‘’Bu kadın benim’’ der gibi bir bakış attı. Şarkının ‘’Bir gün öldüreceksin en sonunda sen beni’’ bölümünde, nadir kullandığından bahsettiği rakıyı sek içtiğini gördüm. ‘’Dalgalandım da duruldum, koştum ardından yoruldum. Binlerce güzel sevdim de en son sana vuruldum’’, sözüyle ise hayatına girecek son kadının ben olacağıma kesinlikle kanaat getirdi, bunu yanına yaklaştığımda, kısık bir sesle: ”Yaktın yıktın kül ettin beni, mecnuna döndürdün mahvettin beni” demesinden anladım.

BEY KIZI /KİTAP OLDUHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin