Bölüm 10

10 1 0
                                    

Ne oldu da ağlıyorsun? diye sormak istedim. İçimi okuduğunu düşünmeye başladığım gözleri bana çevrilip konuşmaya başladı. Ferda Sultan bana öyle bir baktı ki gözleri benim nazarımda hâkikaten dile gelmiş gibiydi :

-Ne yaparsa yapsın olmuyor. Söylemek şöyle dursun mırıldanmasına bile izin yok bu aşkı. Madem o ağladıkça ben dökülüyorum, bir şeyler yapmak gerek dedim. Yaptım... Pes demeyip dikildim aşık olduğu adamın gözlerinin önüne. Dikildim de nafile. Baksa dahi görmüyor anasını satayım.

Ortada bir isyan durumu olduğunu apaçık ortaya seren bu sözler Ferda Sultan’ın gözlerine aitti. Düşündüm... Gözleri bile bu denli güçlü bir kadın ne olur, nasıl olur da yıkılır dedim. Bir iki etrafa bakındım kimse yok, çeşme desen hâlen akmakta. Hıçkırıklarını kimse duymasın, diye Ferda Sultan sonuna kadar açıvermiş ardından da yere çökmüş. Önce ağlamaktan helâk olan Ferda Sultan’ı onu yalnız bırakmam için verdiği uğraş yüzünden zorlansam da ayağa kaldırmayı başardım. Sonra bir elim ile durabilmesi için ona destek olup bir elimle de yüzüne su vurmaya başladım.

On dakika sonrasında kendini az buçuk toparlayan Ferda Sultan kimseye bu halde görünmek istemediğini söyledi ve biz istediği gibi kimseye görünmeden arka kapıdan çıktık. İki sokak dönünce:

-Sağ ol, dedi.

-Hiç bir yere gitmiyorum, dedim.

Gülümseyip yürüdü. Peşinden geleceğimi tahmin etmediği açıktı. Bir adım arkasında olmakla beraber onun adımlarına ayak uyduracak hızda yürümeye devam ettim. Bana doğru döndü:

-Anlaşıldı sen peşimi bırakmayacaksın.

Bırakmayacağım cevabını verince gitmem ve onu yalnız bırakmam konusundaki ısrarlarına son verdi. Oturup uzun uzun konuştuk. Bana Bedri Kızmaz’ı anlattı:

-Bakma sessizliğin ondan sorulduğuna. Ağzından laf çıkmasa gözleri başlar konuşmaya. Başlar ve sussun istemezsin. Yani ben bu zamana kadar hiç öyle bir şey istemedim. Bütün her şeyi ona bağladım, ona yazdım.

Madem  o şarkıları size Bedri Kızmaz’ın bitmesinden korktuğunuz konuşmaları yazdırdı o vakit hepimiz ona borçluyuz. Zira ben kendi şahsıma o şarkılar için faydası olan herkese teşekkür ederim.

-Çok hoşsun Ayşe, dedi gülerek.

-Gülmeyin lütfen. Gerçekten gerek o şarkıların sahibine gerekse de sahibini yazmaya teşvik  eden Bedri Bey’e teşekkür edilmeli.

-Sağ ol Ayşe’ciğim.

Ferda Sultan ile konuşmak gerçekten iyi geldi. Onunla yaptığımız konuşma sonrası kabul ettim ki Bedri Kızmaz kesinlikle gönül verilecek bir adam. Yoksa sevmez, gözyaşı dökmezdi bu her şeyiyle güzel kalmayı başaran, mutlu olmayı hak eden güzel insan.
Onun yüzünden prova yapamadığım için benden özür dileyip kolumdan tuttuğu gibi beni çalışma odasına götüren Ferda Sultan, güzel insan olduğunu gösterdi. Yahu, o nasıl bir af dilemektir ki kadın iki saat önceki halini unutup tamamen benimle ilgilendi. Defalarca bana verilen parça üzerine denemeler yaptık. Bir eşlik etti, bir de parçanın en can alıcı yerinde ansızın bırakıp devam etmemi istedi ki tamamen ona güvenip kendini salan sesimin daha kuvvetli olduğunu bu sayede anladım. Üstüne üstlük şarkıdan korkmamam gerektiğini  de yine ondan öğrendim.
Eve gittim. Vahide Sultan, Talat ile baş başa yaptığımız kahvaltının nasıl geçtiğini sordu. Ona doğru döndüm. Sağ elimdeki hafif sarı tondaki çantamı yere bıraktım ve:
“Mükemmeldi” cevabını verdikten sonra odama geçtim.

Çeçen Rıza’nın Polatlı’daki mekânına giden Cevher gazinoda biraz oturdu. Daha sonra da Çeçen Rıza’nın orada olmadığını fark edince kalktı. Oturduğu sandalyeden ceketini almak üzereydi ki elinde içki şişeleri olan garson ile çarpıştı. Ürktüğü her halinden belli olan garson “ Şey efendim” diyerek konuşmasına başlarken Cevher, Çeçen Rıza’yı fark etti. Omzunu sıkarak dikkat etmesini söylediği garsonun yanından uzaklaşarak Çeçen Rıza’nın peşinden gitti.

Kendi odasına geçip masadaki içkiden içen Çeçen Rıza’nın yanına çağırdığı gençten bir kadının gelmesiyle gizlenen Cevher dikkat çekmemek adına hesapları kontrol edip odadan çıkan kadın ile  bir iki dakika sohbet etti. Laf arasında Çeçen Rıza’nın müsait olup olmadığını sordu. Kadın yere düşen çantasını alırken Çeçen Rıza için birazdan gider, cevabını verdikten sonra uzaklaştı ve Çeçen Rıza’nın odasının olduğu bölüme dönen Cevher onun odada olmadığını fark etti.

Çeçen Rıza’nın birden bire ortadan kayboluşuna şaşıran Cevher, gizli bir kapı olup olmadığını kontrol etmek istese de sürekli inip çıkanların  dikkatini çekmemek adına Polatlı gazinosundan ayrıldı. Daha sonra da Ayaş’a gitti. Aklında Çeçen Rıza’nın nasıl birden ortadan kaybolduğu, silahları nerede tuttukları gibi cevap bekleyen bir yığın soru vardı. Yanına gelen Maruf ile iki kadeh içki içip olanları anlattı. Konuşmasına tüm bu uğraşların sebebinin Maruf’u korumak ve kendisine ait olan Ayaş’ı temiz tutmak olduğunu ekledi. Maruf, onu korumak için kendini riske atan Cevher’in gözlerinin içine baktı. Bunu fark eden Cevher başını eğip gözlerini kıstı ve tek sadık dostu o olduğundan onu kaybetmek istemediğini söyledi. İhanete uğradığını, kullanıldığını, anlamış gibi bakan bu gözlere Maruf aldırış etmedi. Nasıl etsin ki işin sonunda Ayaş’ı elde etmek vardı. Sahi bu Ayaş neydi böyle? Hangi kabadayıya sorsan Ayaş’ ta hüküm sürmek isterdi. Zaten Maruf ile Cevher Ayaş’ta büyümüş, ilk kavgalarını Ayaş’ta etmişlerdi. Elbette ikisi de Ayaş’ı istiyordu. Ama Cevher sahip çıkmak, Ayaş denince akla gelen darbeyi, karanlığı, korkunun anlamını unutturmak istiyor, Maruf bu darbeyi sürdürüp malum korkuyu arttırmak için çabalıyordu.

Bugünün pazartesi olduğunu, haftanın ilk iş gününe beni görmeden başlamak istemediği için kapıya kadar geldiğini söyleyen Talat sayesinde hatırladım. Beraber çıkıp simit eşliğinde birer çay içtik. Ona ‘’eskiler’’ in yılbaşı için hazırladıkları albümde yer alacağımı söylemek istedim. Ancak neden bilmiyorum bir şey beni engelledi. Sustum ve çayımı yudumlamaya devam ettim. Bir şey söylemek istediğimi ve bir anda nedense sustuğumu soran Talat’a hafif serin bir hava ve uçuşan kuşlar derken ancak sualinin tekrarı sonucu dikkatimi toplayıp cevap verebildim. Doğrusu tam olarak cevap verdim de denilmezdi. Elimdeki çay bardağını yavaşça bıraktım.

-Bir şey mi dedin?

-Galiba bir şey söyleyecektin ama sonra vazgeçtin.

-Yok. Hava ne güzel, diyecektim.

Dokuzu çeyrek geçe kalktık. Talat  beni eve kadar bırakmak istedi ancak ona Berrin ile buluşacağımı söyledim ve oradan tek başıma uzaklaştım.
Çankaya’nın çarşı taraflarında görüştüğümüz Berrin’in selamlaşırken bile kolundan çıkmadığı erkek arkadaşı ile tanıştım. Ne kadar çaba sarf ederse etsin, yüzündeki kabalığı örtmeye yetmeyen, sinir hücreleri yüzüne kondurduğu gülücükten daha kuvvetli olan biriydi Semih. Beraber oturup bir şeyler içtik. Sonrasında Berrin alışveriş yapmak üzere çarşıya yönelince erkek arkadaşına Allah’ın yardım etmesi yönündeki dileklerimi bildirmeden gitmem gerektiğini söyleyip uzaklaştım. Yeni ürünleri, kampanya dahilinde olduğu pek anlaşılmayan, israftan başka bir şey olmayıp dudak uçuklatan etiketleri ve en önemlisi, Berrin’in bitmek bilmeyen alışveriş enerjisini düşündükçe adımlarımı hızlandırdım.

Karşıma Ferda Sultan’ın uğruna şarkı yazıp gözyaşı döktüğü Bedri Kızmaz çıktı. Önümüzdeki pazartesi günü provaların başlayacağı haberini verdi. Ona Ferda Sultan’ı sordum, gözlerini kaçırdı. Hepsi çok iyi dedi.

-Ferda Sultan’ı merak etmiştim ben. Ama haberiniz yok galiba?

-Son gördüğümde gayet iyi bir şekilde ”Eskiler’den Bir Yıl” albümüne hazırlanıyordu.

-Onu son gördüğümde  içindeki sesi susturmak için gözlerine işkence ediyordu. Son gördüğümde yıkıldığı gerçeğine biri daha şahit olur, diye utanıyordu. Lakin işkence de utanç da sizden söz etmesine mani olamıyordu. Onu son gördüğümde, kendisini son görüşümüz olsun diye dua ediyordu.

Bunları söylerken Bedri Kızmaz’ın gözlerinin içine baktım. ‘’Pazartesi stüdyoda görüşürüz’’ dedi, cevap vermedim. Çünkü aramızda geçen konuşmadan sonra hala gülebiliyor olması gücüme gitti. ‘’Gitmem gerekiyor’’ diyerek oradan uzaklaştım.

Cevher, Çeçen Rıza’nın mekânına bir kez daha gidip gizli bir geçit olup olmadığını öğrenmeyi kafasına koymuştu. Harekete geçmek için cumartesi gününü bekliyordu çünkü özel müşteriler cumartesi orada bulunmayı tercih eder, Çeçen Rıza onlarla yakından ilgilenir ve odasına pek girmezdi. Yanına gelen Selami Eyüpoğlu ile konuştular. O gece Selami Eyüpoğlu da Polatlı’da olacaktı ve Çeçen Rıza’nın yakından ilgileneceği müşterilerle aynı masada olacağından Cevher, rahatça, Çeçen Rıza’nın odasını kontrol edebilecekti. Öte yandan Cevher, emrindeki adamları İbne Ali’nin mekânına göndermiş, gerisin geri dönen adamlardan mekâna kimin el koyduğunu öğrenemediklerini işitmişti. Beklenen cumartesi akşamında Cevher, Polatlı civarındaydı. Hiç şüphesiz gazino çalışanı olan Yaprak’ı bekliyordu. Çünkü Yaprak’ın misafiri olarak gazinoya girmesi dikkat çekmemesini sağlayacaktı.

On dakika sonrasında gazinoya girmek üzere olan Yaprak ile selamlaştı. Ona güzel olduğu ile başlayan bir yığın iltifatta bulunarak Yaprak’ın içeriye girerken kendisini de yanında götürmesini sağladı. Beraber içeri girip göz önünde olmayan köşe bir masaya geçtiler. Ardından mesai arkadaşlarıyla içeri giren Selami Eyüpoğlu da bir masaya geçip oturdu ve memnuniyetleri için ne yapabileceğini soran Çeçen Rıza ile onu oyalamak adına sohbete tutuldu. Selami Eyüpoğlu sohbeti ile  Çeçen Rıza’yı oyalıyor bir yandan onun epeydir buralara uğramadığını söyleyen mesai arkadaşına görevi gereği hayatından bir şeyler kesmek zorunda kaldığı cevabını veriyor ve bir yandan da  mesai saati içinde olduğu zamanlar ağzına sürmediğinden terk ettiği içki şişesini elinde götürüp getiriyordu. Bu arada Çeçen Rıza’nın odasının bulunduğu üst kata çıkan Cevher, hızlı bir şekilde önce etrafı sonra da Çeçen Rıza’nın odasını kontrol etti. Odada dikkat çeken hiçbir şey yoktu. Çıkmak üzere kapıya yöneldi. Üst kata çıkmakta olan garsonu görünce bulunduğu odaya dönmek amacıyla geri döndü ve o odada gizli bir tünel olduğunu ancak ayağı takılıp yere düşmesi sonucu fark etti. Yurtdışına gönderilecek olan silahlar büyük ihtimalle o tüneldeydi ve Çeçen Rıza’nın sonu gelmişti. Aşağı inip Selami Eyüpoğlu’na haber verdi ve gece yarısı emniyet güçleri tarafından yapılan baskın ile silahlar ele geçirildi, Çeçen Rıza gözaltına alındı. Çeçen Rıza’ya olan bakışları ile Ayaş’ın ona ait olduğunu söyleyen Cevher bir kabadayıyı daha bitirmişti. Namını yitiren Çeçen Rıza’nın dile getirdiği tek şey Fırat Delitaş’ın daha ölmediğiydi.


BEY KIZI /KİTAP OLDUHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin