Bölüm 23

5 1 0
                                    

Aramızda geçen konuşma sonrasında kalabalık ile birlikte ilerlemeye başladık. Kalabalık, sıraya dizilip ikramlıklardan alırken ses sanatçıları çıkıp bir kaç parça okudu. Bu arada sesimin güzel olduğunu hatırlayan Zeynep, benim de çıkıp bir şarkı söylemem konusunda ısrar etmeye başladı. Çıkıp söylemedim; ancak yüksek çıktığını fark etmediğim sesimle eşlik ettim. Hemen önümüzde olan gençten bir beyefendi bize doğru döndü. Önce adının Metin olduğunu sonra da kendisi için ”Kibar” dersek mekânını gösterecekleri ile birlikte sesimi çok beğendiğini dile getirdi. Tanıştık. Bir müzik  okulu olduğunu ve beni eğitmen olarak aralarına dahil etmek istediğini, böylece iş aramak zorunda kalmayacağımı söyledi. Gerçekten de kibar biriydi. Teklifini kabul ettim. Mekânın adresini söyleyeceği esnada saatin epey geç olduğunu hatırlatıp duran Zeynep’e babasını merak ettiği konusunda hak verdiğimden daha fazla orada kalmak istemedim. Adresi söylemedim, diyen Metin Bey’e Kibar’ın mekânını sorduğumuz vakit gösterecekleri cevabını verip oradan uzaklaştım.
Severek yapacağım ve Zeynep’e ev giderlerinde destek olabileceğim bir iş bulmuş olarak eve döndüm. Epey bir meraklanan Zeynep içeri girer girmez babası Veysel Efendi’nin yanına gidip sarıldı. Bu, yaşamadığım bir sevgiydi. Öyle ya o her elini öptüğünde babasına istediği bir şey olup olmadığını örnek vererek sormuş, her defasında da babasından ona yük olduğu ve gençliğini dilediği gibi yaşaması gerektiğini duymuştu. Yüzümdeki hafif gülümseme eşliğinde bir kaç dakika kadar onları seyrettim, işe başlayacak olmanın sevinciyle odama geçtim. Aklıma sahip olduğum gardırobun tamamen boş olduğu gerçeği geldi. Alışveriş yapmam gerektiği kanaatine vardım; ancak iş görüşmesi yaptıktan sonra gidip bir şeyler bakmanın daha mantıklı olduğuna karar verince alışveriş işini yarına erteledim.

Akşam yemeğini yerken elimde olmadan düşünmeye başladım. Dalgınlığımın sebebini soran Zeynep’e geride bıraktıklarımı merak ettiğimi söyledim. Elindeki kaşığı sofraya bırakıp ayağa kalktı ve salona doğru ilerledi. Nereye gittiğini sordum, salona gelmemi söyledi. Şaşkınlığım süresince masada kaldım. Daha sonra da elimdeki çatalla  yemek tabağı ile oynamaya bir son verip salona gittim. Zeynep çoktan numarayı çevirmiş ve Berrin ile konuşmaya başlamıştı.

-Nasılsın Berrin’ciğim?

-Zeynep sen misin? İyiyim teşekkürler yahu nereden geldim aklına da aradın?

-Haklısın canım ama sen ve Ayşe’nin de benden aşağı kalır yanınız yok. Sizde beni unuttunuz.

-Zeynep, Ayşe seninle birlikte İstanbul’da değil mi?

-Yok, hayır. Ayşe İstanbul’a mı gelecek?

-Canım Ayşe kaçtı. Enver amca ve Ata Bey, Ayşe isminin Ankara’da anılmasını yasak ettiler.

-Ya, peki Talat?

-O da bir süre aradı sordu; ancak şimdi hiç ses seda yok. Zaten partinin başına Enver amca geçti. Talat’ın Anadolu ile bir alakası kalmadı.

Berrin’in sesini özlediğimi anladım. Galiba o da beni özlemişti. Benimle yaptığı çarşı gezmelerini, bıktıran ve bitmek bilmeyen alışverişleri. Ama en çokta karşıma geçip bana Semih’ten söz etmeyi. Zeynep, İstanbul’da olduğumu gizleme konusunda bir pot kırmadan Berrin ile olan konuşmasını bitirdi. Duyduklarım sonrası anladım ki şu an hayatı yolunda giden tek kişi babamdı. Anadolu onun olmuştu ve sanırım istediği de buydu. Talat’ın beni unutmuş olduğunu düşündüm. Bugün her zamankinden biraz daha rahat uyudum diye bilirim.

Sabah ilk iş olarak Kibar diye sorunca mekânını bulabileceğim Metin Bey’in yanına gidecektim; ancak Zeynep’in saatin epey erken olduğunu söylemesi beni bu fikrimden vazgeçirdi. Önce onunla güzel bir kahvaltı yaptık, sonra da onun elinden kahve içtik. Daha sonra o öğlen gelip babasını hastaneye kontrole götüreceğini söyleyerek mektebe gitmek üzere evden ayrıldı. Ben de hemen ardından hazırlanıp çıktım.

Gözüm önce eşkıyaya çarptı. Sonra yanındaki dokuz on yaşlarındaki oğlan çocuğuna. ‘’Nesi olur bu çocuk’’, diye düşündüm. Düşüncelerim çocuğun neden mektepte değil de eşkıyanın yanında olduğu, eşkıyanın çocuğu kendisi gibi yetiştirip yetiştirmediği ile yer değiştirip durdu. Eşkıyanın da bana baktığını fark edince başımı diğer tarafa çekip yürümeye devam ettim.
Sonra yoldan geçenlere Kibar’ın mekânını sordum. Tarif ettikleri yere geldim. Etrafıma bakındım. Çayı elinde, elemanları yüzünden işinin ters gidiyor olmasına yakınan birine daha sordum el işareti ile hemen önünde olduğum kapısı açık yeri gösterdi. İçeri girdim. Bağırış çağırış çalışanları azarlayan kilolu, seyrek saçlı gür sakallı orta yaşlarda biri yüzünü bana döndü ve kısa bir konuşma sonrası kulise gidip hazırlanmamı istedi.

-Sen misin sahne almak için gelen? Adın ne?

-Buse, adım Buse.

-(seslenerek) Funda, kızım bakın hemen buraya. Hazırlayın Buse Hanım’ı.

Bu konuşma sonrası adının Funda olduğunu öğrendiğim genç bir kız, kendisiyle gelmemi söyleyerek bir kaç adım önde ilerlemeye başladı. Bir yandan Kibar Metin Bey’in nerede olduğunu düşünüp bir yandan da yürüdüm. Kendim sordum kendim cevap verdim:

-Kibar Metin Bey’in işi çıkmıştır. Burada bağıra bağıra konuşan beyefendi de yardımcısıdır ve emrinde çalışanlar adamı kesinlikle çileden çıkarmıştır.

Funda ile kulise gittik. Bana bir yandan makyaj yapılmaya ve bir yandan da kıyafet gösterip beğenip beğenmediğim sorulmaya başlandı. Nihayetinde akşama doğru çıkıp sahne aldım. En güzel şarkıları seslendirdim. İnsanlar beni dinledikçe içmeye bahane arayıp kendilerine dert edindiler. Gecenin sonunda çıkıp kendi kıyafetimi giydim. İçeri girerken çalışanlara bağıran adama görünmeden çıkmaya çalıştım ancak olmadı. Beni beklediği söylendi. Sahne alanında olduğunu öğrenince oraya doğru yürüdüm. O da yavaş adımlarla bana bakmak üzere ilerliyordu. Karşılaştık.
Adının  Hazar  olduğunu,  kendisine Güçlü Bey, diye hitap edil diğini ve müşterilerin beni çok sevdiğini dile getirerek önüme bir miktar para koydu. Sonra sebebinin işçilerin fazla başına buyruk davranmasının olduğunu söyleyerek en  az iki ay boyunca burada çalışacağımı gösteren bir anlaşma  imzalamamı istedi. Sahne almak beni mutlu etmişti. Anlaşmayı imzaladım, eve gitmek üzere çıkışa yöneldiğimde Kibar’ın müzik okulunun yan taraftaki binada olduğunu, neden gelmediğimi sorduğunda kendisinden öğrendim.
Kibar’ın mekanı, diye sorduğumda buranın gösterildiğini ve benim yanlışlıkla karşı mekâna girdiğimi söylemedim. Çünkü ”beni görmeyince hiç mi tuhaf karşılamadın?” diye soracaktı.

Yüzüne bakıp bir cevap vermemi istedi:

-Bir cevap vermedin?

-Burada çalışmanın daha iyi olacağını düşündüm.

-Benim kriterlerimin sana da uygun olacağını düşünüyordum. Kaldı ki biz henüz anlaşma yapmamışken bir seçim yapman saçma.

-Her neyse Metin Bey, ben burada çalışmaya karar verdim. Size iyi geceler.

İyi geceler karşılığını vermesini beklemeden yola koyulup eve gittim. Gün içinde babası Veysel Efendi’yi kontrole götüren Zeynep eve gelip yemek hazırlamış, babasına yemek yedirmiş, tek başıma yemek yememem için beni beklemeye başlamıştı. Gecenin ilerleyen saatlerinde bu durumu pencere önünde devam ettiren Zeynep beni görür görmez koşup kapıyı açtı. Nerede kaldığımı, ardından da ilk iş günümün nasıl geçtiğini sordu. Mutfağa geçip yemeği ısıtırken ona Metin Bey hadisesinden söz ettim.’’ Ayıp olmuş kız!’’  Şeklinde bir tepki verip ardından Güçlü Hazar Bey’i sordu. O nasıl biri? İşi sevdin mi? Ve benzeri suallerin yanı sıra ”Zaten sahne almak senin en büyük hayalindi”, gibi yorumları bitmek bilmedi. Yemek yedikten sonra sabah konuşmak üze re odalarımıza geçtik. Geceliğimi giyinip yatağa geçtim. Uyumak üzere başımı yastığa koydum ancak düşünmeden edemedim. Kibar Metin Bey’in verdiğim sözü tutmayışıma kırılmış olması bir yana bu gece beni dinlerken içmeye bahane arandığının, insanların içmek için olmadık şeyleri dert edindiğinin bana verdiği tuhaf mutluluk aklımdan çıkmadı. Son çareyi bunları düşleyerek uykuya dalmakta buldum.

Gözlerimi açtığımda saat ona geliyordu. Başımı kaldırıp saate bakmam ile tekrar yastığa koymam bir oldu. Ancak mutfakta kızartma yapan Zeynep uyumama izin vermedi. İçeri girerek uyku halindeyken beni uyandırmak amacıyla uzunca bir süre konuşup tekrar mutfağa gitti. Anladığım tek şey, mektebe öğleden sonra gideceği, benden kahvaltı yaparken dün gecenin tam olarak nasıl geçtiğini anlatmamı istediğiydi ki Zeynep, rahat bırakmaz beni uyandırmak için beş dakika sonra bir daha gelirdi. Bunu bildiğimden kalkıp yüzümü yıkadıktan sonra kıyafetimi giydim, kahvaltı hazırlığına yardım etmek üzere mutfağa Zeynep’in yanına gittim.

Hazırlığa yardım etmek için girdiğim mutfaktan ekmek sepetini alıp salondaki masaya geçmek üzere çıktım. Çünkü Zeynep yapılacak her şeyi yapmış bana da oturup afiyetle yemek kalmıştı. Zeynep, babası Veysel Efendi’nin önüne tepsiyle birlikte kahvaltısını koyup yedirirken ben de ona Güçlü Hazar Bey’den aldığım ödemeden söz ettim. Hatta ona gerekli ihtiyaçları karşılayacağı bir miktar para vermek için zarfı almak üzere masadan kalkıp odama gittim. Önce çantama ardından da sehpaların üstüne baktım ancak zarfı bulamadım. Bu durumu bildirdiğim Zeynep ile odama tekrar bakındık ama durum değişmedi.
Tanıdık esnaflara durumu bildirmekte yarar olacağını söyleyen Zeynep ile kahvaltı sonrası mahalleyi küçük bir tur attık.

Zeynep her daim alışveriş yaptığı esnaflara durumu anlattı. Bu lamayacağımız düşüncesine kapıldığım esnada hemen arkamızda duran eşkıya ve yanında her gördüğümde aklıma Nusret’i düşüren oğlan çocuğunun bir zarf hakkında konuştuğuna şahit oldum. Adının Ömer olduğunu eşkıya ile arasında geçen konuşmaya kulak misafiri olunca öğrendiğim bu mektebe gitme çağı gelmiş oğlan çocuğu bulduğu bir zarftan söz ediyordu. Yanlarına gidip dün gece vakti kaybettiğimi ve zarfın bana ait olduğunu söyledim. Oğlan çocuğu yüzüme bakıp tebessüm ettiyse de eşkıya kelamımı pek işitmemiş gibiydi. Ömer’in başını okşayıp konuşmaya başladı onunla:

-Aferin len Ömer. Ben de ne vakittir bu zarfı arıyordum.

Beni görmezden gelen kabadayıya sert bir şekilde bakarak yüksek ses tonuyla lafımı  tekrar ettim:

-İşitmediniz galiba, zarf bana ait. Mahreme girer, açmayın rica ederim.

-İçinde şahsıma ait  son derece mühim  malumat taşıyan bir zarf kaybettim. Ne malum zarfın sana ait olduğu?

-”Siz”  diyeceksiniz! Kahvehane arkadaşınız değilim ben sizin.

-Şimdi zarfı açacağım. Bana ait olmadığına kanaat getirirsem alır gidersiniz bayan.

-Nereden bileceğim içindekini görünce sahiplenmeyeceğinizi?

-Eğer zarfın içinden bir resim çıkarsa bana aittir. Resim dışında çıkan her neyse alabilirsiniz.


BEY KIZI /KİTAP OLDUHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin