Bölüm 20

6 1 0
                                    

Boynuna isabet eden kurşun sonucu yelesine kan sıçrayan Şahnaz, sağ ayağının yamulması ile birlikte yere yığıldı. Ne yapacağımı bilemez bir vaziyetteydim. Gözlerim Talat ile Şahnaz arasında gidip geliyor, elindeki tüfeği halen indirmediğini fark ettiğim Talat’a lanet okumak isterken irade dışı olmakla beraber Şahnaz’a doğru dönüyordum.
Ferit ağabey koşa koşa yanımıza geldi ve elinde tüfeği olan Talat ile aralarında uzun süreli bir yumruklaşma başladı. Onları ayırma isteğim yumruğu atan kişi Ferit ağabey iken azalıyordu. Ancak ikisi de o kadar sinirli, o kadar gözü kararmış görünüyordu ki yumruğu atan Talat olunca da bir şey değişmeyince onlara yaklaşamadım. Nihayet Ata Bey ve Sedef Hanım gelip onları ayırarak bu kavgaya bir son verdiler. Sedef Hanım kavga biter bitmez sağ el işaret parmağını kaldırıp tüm bu olanlardan beni sorumlu tutunca bunun apaçık bir yalan olduğunu savunan Ferit ağabey ile aralarında uzun bir tartışma yaşandı.

-Ferit ağabey: (bağırarak) Hayır anne sorumlu olan senin küçük, şımarık, dünyayı kendisine ait zanneden oğlun. Ayşe sorumlu değil.

-Sedef Hanım: Ne oluyor sana Ferit? Ayşe’yi ne kadar tanıyorsun. (bağırarak) Ama pardon, onu hiç birimiz tanımıyoruz kim Ayşe, Ayşe kim?

-Ata Bey: (bağırarak) Kesin artık şunu. Söyleyin Şahnaz’ı kaldırıp burayı temizlesinler.

-Sedef Hanım: (bağırarak) Nadide ne duruyorsun, gelin çabuk buraya!
Evin çalışanları Şahnaz’ı çiftlikten çıkarıp götürdüler sonra başlarında durup bu olayın duyulmaması için onları sert bir dille uyaran Sedef Hanıma: “Emredersiniz hanımefendi”, şeklinde karşılık vererek etrafı temizleme işine giriştiler. Daha sonra herkes bir köşeye çekildi. O geceyi ben Nadide’nin yanında geçirdim. Talat da Ata Bey ile birlikte bir şeyler içmek üzere konaktan ayrıldı.

Nadide, her ne kadar yanımda olup bana annesi Süreyya’dan söz etse de kulağım onda değildi. Çünkü sahip olduğum bütün organlarım kaçış planı yapan aklıma destek olmak istiyordu. Evet, kesin karar vermiştim. Bir yolunu bulacak ve Ankara’dan gidecektim.

Sabahın erken saatleriydi. Dün geceyi düşünerek geçirdiğim için hiç uyumamıştım. Erkenden odama çıkıp valizimi hazırladım ve Gönül Uğurlu’nun ölüm emrinin verildiğinin kanıtı olan resmi odadaki çekmecede bulup aldım. Berrin ile görüştükten sonra gitmek üzere harekete geçeceğim için valizi dolaba saklayıp konaktan ayrıldım. Berrin ile görüştüm.  Durumu anlatmadan onu bankaya gitmeye ikna ettim ve resmi bankadaki ona ait olan 23 numaralı kasaya koyduk.

Muallim Zeynep’i bir telefon kulübesinden arayarak İstanbul’a gelecek olursam beni misafir edip etmeyeceğini sordum. Bunca yıllık dostunu kendi evinden başka hiçbir yere bırakmayacağını, babası Veysel Efendi için yaptıklarımdan sonra bana borçlu olduğunu dile getirerek söyleyince İstanbul’a tek kişilik bir bilet aldıktan sonra valizimi almak üzere Uğurlu konağına döndüm.  Talat, dolaptaki valizi fark etmişti. Israrla nereye gideceğimi sordu. Ona bir süre ailem ile kalacağımı söyledim ve böyle bir şeye izin vermeyeceğini dile getirerek valizi elleriyle boşalttı.
Cevher, Ayaş’ta hüküm sürmek adına tüm kabadayıların kendisine düşman olduğunu söyleyip yardım isteyen Maruf’un asıl niyetini,  içeri giren tüm kabadayıların mekânına el koyduğunu öğrenerek anlamıştı. Sinirliydi çünkü en yakın dostu ona ihanet etmişti.  Kandırılmış olmanın hesabını sormak üzere yanına gittiği Maruf’un cansız bedeni ile karşılaştı. Hiç şüphesiz bunu yapan kişi Fırat Delitaş’tı ve Çeçen Rıza ile İbne Ali’nin cezaevine girişinden bu yana ettiği zararın hesabını Maruf’tan olduğu gibi Cevher’den de soracaktı.
Talat ailem ile kalacağım konusunda ısrar etmiş olmama rağmen izin vermedi ve ben toparlandığını fark ettiğim Ferit ağabeyin İstanbul’a dönmeye karar verdiğini öğrenince yanıma İstanbul’da beni bir süreliğine idare edecek kadar para alıp aracın arka koltuğuna binerek gizlendim. Ferit ağabey ailesi ile vedalaştıktan sonra sonu İstanbul olan yolculuk başladı.

Cevher ahalinin ağzında Fırat Delitaş’ın Ayaş’a el koyacağı yönünde laflar döndüğünü duyunca ve yakın dostunun bile ihanetine uğrayınca Ayaş’ı ateşe vermişti.

Yokluğumu fark eden Talat, başta Berrin olmak üzere Vahide Sultan’dan da nerede olduğum hakkında bilgileri olmadığını işitince tekrar Uğurlu konağına döndüğünde Ankara’dan gitmek üzere aldığım bileti gördü. Her yeri yakıp yıkacak kadar sinirlenen Talat, İstanbul’a gideceğini öğrendiği Cevher’e içinde resmimin olduğu bir zarf verdi. Hiç şüphesiz Talat, ilk eşi Gönül Uğurlu’nun ölüm emrini verirken yaptığı gibi benim de resmimi bir zarfa koymuş ve Cevher’den beni bulup öldürmesini istemişti.

BEY KIZI /KİTAP OLDUHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin