O gece Ulaş'ın evden gitmesini sağlamak için çok fazla çaba göstermiştim. Gitmek istemiyordu, aslında bende gitmesini istemiyordum ama rahat durmayacağı belliydi. Eli kolu durmuyordu adamın, durmadan öpmeye, okşamaya çalışıyordu.
En sonunda dayanamayıp gitmezse öpücüklere tamamen veda edeceğini söylemiştim, ilk başta inanmasa da ciddi bakışlarımla karşılaşınca boynunu büküp ayaklarını sürükleyerek gitmek zorunda kalmıştı.
Yavru köpek bakışlarına kanmamam gerekiyordu, bir ara iradem sarsılsa bile toparlamıştım. Bu kadar yakışıklı olması haksızlıktı, karar mekanizmamı derinden sarsıyordu. Kapıdan çıkmadan önce son kez yine Ulaş'lığını yapmıştı.
"Bugün sözünü dinlediğim için bir öpücük daha kazandım, yarın tahsilata gelirim yavrum." Ben kafamı iki yana sallayıp gülerken o elinde tesbihiyle merdivenleri ağır ağır iniyordu.
Yarın okulum yoktu ve Ulaş tabi ki bunu biliyordu. Sabah kendime güzel bir omlet yapıp çayımı doldurduğum an kapım gümbür gümbür çalındı, kalbim ağzımda atarken kapıda elinde sıcak ekmeklerle ter içinde bir Ulaş görmeyi beklemiyordum.
"Kahvaltıyı kaçırmadım demi yavrum, sana sıcak ekmek aldım İhsan abinin fırından. O biliyormuş senin sevdiğin ekmeği, Sefer bundan alıyor yeni çıktı dediği gibi kapıp geldim."
Hızlı hızlı konuşup bir yandan spor ayakkabılarını çıkartıyordu, içim sıcacık olmuştu bir anda. Sırf sevdiğim ekmek soğumasın diye koşarak gelmişti resmen.
Kollarımı beline dolayıp kafamı göğsüne yasladım, kalp atışları zaten hızlıyken sarılmamla daha da hızlandı. Sertçe yutkunup kollarını bana sararken derin nefesler alıyordu.
Kafamı kaldırıp yüzüne baktığımda kafasını tavana kaldırmış olduğu için adem elmasıyla bakıştım. Çenesine akan yaşı görmemle geri çekilmek istesem de bırakmadı beni, daha da sıkı sarıldı hatta.
"Niye ağlıyorsun Ulaş?" İnip çıkan adem elmasından yutkunduğunu anlasam da cevap vermemişti bana.
Tek elini kaldırıp yüzündeki yaşları sildikten sonra sarılmayı bırakıp geri çekildi. Yüzüne bakmama fırsat vermeyip masaya dönünce tek kişilik hazırlanmış masaya oturdu, bende ona çay koymak için ocağın başına geçtim.
Sırtı bana dönük olduğu için ne halde olduğunu göremesem bile hala aldığı derin nefeslerden toparlanamadığını anlamıştım. Çatal bıçak almak için çekmeceye elimi attım, iki tabak çıkartıp yaptığım omleti ikiye böldüm ve tabaklarımıza servis ettim.
Önüne koyduğum omlete bariz bir şaşkınlıkla bakması beni güldürmüştü. Anında kafasını kaldırıp bana bakarken gülüşümün hiç bir anını kaçırmak istemiyor gibiydi. Elimi omzuna bir kaç kez vurup karşısına oturdum.
"Elim mutfağa yatkındır, bu kilolar havadan gelmedi sonuçta." Kendimi gösterip kurduğum cümleyle gözleri vücuduma kaydığında dudaklarını yalayışı, tenimde gezdirdiği dilini görmemle nefesim kesildi bir anlık.
Boğazımı temizleyip sorumu tekrarladım, 'neden ağladın şimdi?' diyerek.
Gözleri önündeki tabağa indiğinde bir süre alt dudağını ısırıp öyle kaldı. Artık konuşmayacağına emin olduğum an yüzünü kaldırıp dimdik gözlerimin içine baktı.
"Ben hep böyle olmayı hayal etmiştim seninle, kabul etsen beni, böyle sarmaş dolaş olsak seninle, isteyerek, içinden gelerek sarılıp öpsen beni. Sen bir anda sarılınca da kalbim durdu sandım, hayal görüyorum sandım, sonra kokunu duydum gerçek olduğunu anladım. Mutluluk ağır geldi bir anda."
Bu sefer gözleri dolan bendim, başım istemsizce öne eğildi. Ben bu kadar sevildiğimi bilmiyordum ki, benim için ağlayacak kadar seven kimse olmamıştı bu güne kadar. Kimse sarıldım diye mutlu olmamıştı, sarılmamı gerektirecek kadar yakın olduğum bir tek Cemre vardı zaten.
Kafamı kaldırıp Ulaş'a baktığımda hala tabağına bakıyordu, yüzünde ufak insanı ağlatacak kadar buruk bir tebessüm vardı. Çok güzel bir adamdı, neden beni seviyordu ki...
"Ulaş, sen beni neden seviyorsun?" İçimden geçenleri sesli söylemek istememiştim, elimi ağzıma kapatma isteğimi zorlukla bastırıp başını hızla kaldıran Ulaş'a baktım.
"Anlamadım yavrum?" Cidden anlamamış gibi bakıyordu, kaşları hafif çatılmış, yüzünde kocaman bir soru işareti oluşmuştu sanki.
"Neden beni seviyorsun, istesen herkes etrafında dört döner. Yakışıklı, uzun boylu, karizmatik, herkesin saygı ve sevgi duyduğu bir adamsın. Ben yanında biraz..." Lafımı bölüp daha da çatılan kaşlarıyla öne eğildi.
"Çok güzelsin çünkü, etrafta kimse yokken ki davranışlarını ben biliyorum. Senin için çok güzel, kalbin var ya el değmemiş bir elmas gibi. O kadar parlak, o kadar değerli. Merhametlisin, koşulsuz seviyorsun, sokak köpeklerini bile."
Hayretle onu dinlerken kaşlarım alnıma değecekti, mahallenin insanlarından önce köpekleriyle arkadaş olmuştum. Geceleri onları besler, saatlerce kirli tüylerini okşardım. Kimse yokken sevdiğim köpekler gündüzleri kuyruk sallayarak peşimde dolaşırlardı.
"Hatta bazı geceler seni köpeklerle izlerken köpekleri kıskanırdım. Severken senin dizine başlarını yaslardı bir tanesi, içten bir şekilde gülerdin sende o köpeğe. Derdim dizine yatsam, benimde saçlarımı okşar mı acaba?"
İkimizde yutkunup gözlerimizi kaçırırken, boynumdan kulaklarıma doğru ilerleyen sıcaklıkla birazdan pancar gibi olacağımın sinyalini almıştım. Masadan kalkıp banyoya zor attım kendimi, yüzüme ve boynuma soğuk suyu çarparken aynada kendi yansımamı yakaladım.
Benim gülümsemem bu kadar güzel miydi, insanın sevildikçe güzelleştiği doğru muydu yoksa?
Kurulanıp mutfağa geçtiğimde Ulaş bıraktığım gibi duruyordu, soğuyan çaylarımızı boşaltıp tazeledim. Kahvaltıya oturup elime çatalımı aldığım an Ulaş elini diğer elime sardı. O sol eliyle çatalını aldığında yutkunup çok normalmiş gibi elimi tutmasına izin vererek kahvaltımı ettim.
Ulaş eli elimde gayet rahat bir şekilde kahvaltısını ediyordu, arada elimi okşayıp sıkıyordu. Yüzünde ufak bir tebessümle çatalını elinden bıraktığında sofrada gözlerimi gezdirdim. İki kişi anasını ağlatmıştık sofranın, ben zaten çok yiyordum ama Ulaş'ın da maşallahı varmış.
Sofrayı toparlarken bana yardım etmek istese de izin vermedim. Çayını yudumlayıp her hareketimi gözünü kırpmadan izliyordu.
"Gel odama gidelim, biraz işim var odamda, burada yalnız kalma."
Gözleri parlarken hemen ayağa kalktı, heyecanlı haline kısık sesle gülerken önüne geçip odama doğru yürüdüm. Arkamdan takip eden adım sesleri olmasa gelmediğini düşünürdüm, sanki nefes bile almıyordu.
Odamın kapısını açıp düzenli odayı gözleri önüne serdim, elimle önden geçmesi için işaret edip makinedeki kuruyan çamaşırları seleyle odama getirdim. Beni pür dikkat izliyordu, katlayıp hızlı bir şekilde yerleştirdim ve arkamı döndüm.
Gözlerini yatağıma sabitlemiş öylece bakıyordu, bende baktım yatağıma garip bir şey var mı diye, yoktu... Bu neden kilitlenmiş gibi bakıyordu o zaman. Elimi koluna koyduğumda bana çevirdi başını, yutkunup hiç ummadığım o soruyu sordu.
"Yavrum, neden yatağın çift kişilik?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SEFER TASI
General FictionMahalledeki kilolu gence yanık olan kıro ağır abi Ulaş Kiloları yüzünden alay konusu olduğunu düşünüp depresyona giren Sefer