Öğlenin parlak ışıklarıyla uyandığımda kafam deli gibi çatlıyordu. Gözümün tam önünde kaslı ve esmer bir sırt görmeyi beklemediğim için gözlerimi hemen geri kapattım.
Gözümü tekrar açtığımda hala oradaydı, gece olanları bölük pörçük hatırlıyorken kapı zili tüm cırtlaklığıyla beynimde çınladı. Başımı tutup üstüme bir tişört geçirip kapıya yöneldim, elimin birisi kafamda birisi de kapı kulpundaydı.
Karşımda Kürşat duruyordu, yüzünde kocaman bir piç gülümsemesiyle. Beni ufaktan süzüp başını sağa çevirdi, elinde ufak deri bir çanta vardı. Onu uzatıp elime tutuşturdu.
"Abi burada olacak demiştin enişte, kasayı getirdim. Size iyi günler." Arkasına bile dönmeden gülerek merdivenleri inmişti.
Lan bir dakika, odamdaki o esmer kaslı sırt Ulaş'ın sırtıydı, çıplak benim odamda, yatağımda. Benimde üstüm çıplaktı çünkü üstüme tişört giyip gelmiştim kapıya, altıma baktım hızla. Ohh şükür boxer hala altımdaydı, ama hafızam perişan haldeydi.
Olduğum yere çöküp bağdaş kurdum. Geceyi düşündükçe bölük pörçük anlar hatırlıyordum, Ulaş'ın tuvalette bir adamı dövmesi gibi. Sürünerek mutfağa gittim ve bir bardak suyla iki hap yuttum.
Şu kafama çakılan çiviyi de çıkartabilsem iyi olurdu, tam beynime çakmışlardı herhalde çiviyi. Yavaşça kalkıp kahvaltı hazırladım ikimize, midemi bomboş hissediyordum. Arada ağzıma hazırladıklarımdan bir kaç lokma atıyordum.
Hayrettir ki şampuan ve şeftalili duş jeli kokuyordum, beynimde patlayan anıyla masaya tutundum ve kafamı iki yana salladım. Umarım gerçek değildir, Ulaş'ın beni öpücüklerimden kaçınarak yıkadığını hatırlamıştım. Bende mızmızlanıyordum 'hadi öpüşelim yine' diyerek.
Allah'ım çok rezildim, ne olur rüya olsun bunlar. Sonra tüm akşam yaptığım rezillikler bir bir zihnimde canlandı, kafamı yemek masasına vurdum bir kaç kez. Yatak odamın kapısı açılıp Ulaş boxerla odadan çıktığında, yanağım masada gerinen adamı ağzımın suyunu akıtarak izliyordum.
Beni görmeden önce toparlandım ve sofradaki eksikleri çıkartmak için buzdolabına yöneldim. Elimdekileri yerleştirirken Ulaş'ın banyoya girdiğini duydum, kısa süre sonra banyo kapısı açılıp kapandı ve Ulaş kapıda göründü.
Dövmeler ve yara izleriyle dolu göğsü çıplak halde gözlerime bayram ettirirken 'günaydın yavrum' diyip dudaklarıma hatırı sayılır bir öpücük kondurdu. Gözkapaklarım anında örtülmüştü, geri çekildiğinde sendeledim.
Masaya oturmadan önce ikimize de çay doldurdu, gözleri kısa bir an bembeyaz bacaklarıma indi. Yutkunup çayını yudumlarken bende yumurtalarımızı tabaklarımıza bölüştürüp karşısına oturdum.
"Kürşat kasayı getirdi." Diyip deri çantayı gösterdim, içini açıp paraları üstün körü kontrol edip kapattı.
"Akşam güzel iş olmuş, sen uğurlu geldin tabi sevgilinin mekanına."
İçtiğim çay burnumdan gelirken deli gibi öksürmeye başladım, ben hatırlamıyor gibi yapacaktım ama yaa..
Gülerek sırtıma vururken elimi kaldırdım, yerine geçtiğinde gözleri parlıyordu yine. Beni izleyip karnını doyururken ben ancak kaçamak bakışlarla bakıyordum ona.
"Dün gece sana bir kez daha aşık oldum, neden biliyor musun?" Kafamı iki yana salladım kızararak.
"Deli gibi sarhoşken bile arabama kusmadın, kapıyı açıp dışarı kustun." Yüzümü buruşturup ciddi mi diye suratına baktım.
Gayette ciddi duruyordu, elimdeki çatalı bırakıp bir yudum çay içtim. Yüzüne hala buruşturduğum yüzümle bakarken o bana gülümsüyordu.
"Öyle bakma yavrum, kara sevda benim dert ortağım. Senin aşkını en çok o dinledi benden, mazimiz var yani." Kafamı iki yana sallayıp çaylarımızı yeniledim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SEFER TASI
General FictionMahalledeki kilolu gence yanık olan kıro ağır abi Ulaş Kiloları yüzünden alay konusu olduğunu düşünüp depresyona giren Sefer