Yaklaşık bir saat sonra kapım çalındığında koşarak hemen açtım, Cemre botlarını çıkartıp çantasını elime tutuşturdu. Hareketlerine gülerek çantasını vestiyere bırakıp mutfağa giden kızın peşine takıldım, aramızda senin benim yoktu.
"Bu güzel bayana iki yumurta kırar mısınız lütfen, açlıktan ölüyor da."
Masaya oturup sevimli bir ifadeyle bana bakıyordu, dolaba yönelirken su ısıtıcısının düğmesine de bastım. Kahvesini de hazırladım omleti pişerken, Amerikan özentisi gibi omletle kahve içişine alışamamıştım.
Kahvaltıyla çay içilirdi, ne o öyle zift gibi sade kahve. Ben onun omletini tabağa koyarken o telefondaki sevgilisiyle olan fotoğrafları siliyordu, mesajları da silip bana döndü.
"Bu salak var ya, benim makyajıma takmış. Senden vazgeçerim makyajımdan vazgeçmem, böyle olduğumu bilerek geldin bana dedim. Bana makyajsız çirkin misin diye sordu. Elimde kalacak sıska göt."
Sözlerine gülerken aklıma Kürşat geldi, Cemre'nin tipi olmasa da ilgisi hoşuna gidebilirdi. Bodoslama konuya daldım.
"Kanki, Ulaş'ın bir arkadaşı sana hayran kalmış. Seni bir tarif edişi var, duysan şaşarsın." Aslında onun ağzına sıçardı ama neyse.
"Yaa, nasıl birisi?" Cemre güzellik kavramı değişik birisiydi. Kimsenin bakmadığı erkeklerle çıkabilirdi, bunu kötü anlamda demiyorum. O kişinin ona hissettirdiklerine göre karar verirdi.
"Aslında pek senin tipin değil, ama tanışıp karar versen daha doğru olur." Kafasıyla onaylarken bir yandan karnını doyuruyordu, makyajını bir gram bozmadan nasıl yiyebildiğini anlayamıyordum. Ruju bile bozulmuyordu.
"Tamam ama beni biliyorsun, hoşuma gitmezse söylerim." Kafamı sallayıp ona hak verirken akşam olacakları düşündüm.
...............................
Mekanın önündeki korumalar beni gördüğü gibi yerlerinde dikleşip selam verdiler, 'hoşgeldiniz efendim' dediklerinde gülesim gelmişti.
Aklıma sürekli buradan sarhoş olup çıkışım geliyordu, adamlar benim kusmuğumu temizlemişlerdi. Cemre bana gülümseyerek döndüğünde yüzündeki piç ifadeye bakıp güldüm.
"Manitanın mekanında kapıdaki korumalar bile selam veriyor sana kankiiii, resmen zengin koca buldun."
Koluna vurup güldüm, koluma girip içeriye girerken Ulaş bizi kapıda karşıladı. Hem de ne karşılama..
Dudağıma kondurduğu kocaman öpücükle gözlerim açılmıştı, Cemre'ye samimi bir hoşgeldin derken elimi tutarak bizi yine en öndeki masaya ilerletti.
Henüz müzik başlamadığı için mekan boş sayılırdı, Cemre yanıma kurulduğunda yine masamıza garsonlar tarafından dünyanın mezesi ve alkolü getirilmişti. İçmeye bayılan kankimde açılışı ağır bir viskiyle yapmıştı.
Kürşat masaya geldiğinde hevesle Cemre'ye baktı, eli yüzü düzgün bir şekilde giyinmişti. Tanımasam iş adamı derdim, tarzı aynı olsa da duruşu değişikti işte. Masaya oturmadan önce kulağıma eğilip konuştu.
"Adamsın enişte, dile benden ne dilersen." Gülerek kafamı iki yana salladım, bakalım Cemre'nin tepkisinden sonra da aynı şekilde konuşabilecek mi?
"Hoş geldiniz Cemre hanım, ben Kürşat. Ulaş'ın yakın arkadaşıyım, burasının da idari sorumlusuyum."
Cemre onu baştan aşağı süzdü, dudakları o tanıdık 'eh işte' dediğim ifadeye bürünürken hayret ettim. Normalde böyle tipleri sevmezdi, Kürşat demek ki ilgisini çekmişti.
"Memnun oldum Kürşat, sizli bizli konuşmayı pek sevmem. Rahat konuş yani incelikten kırılmana gerek yok."
Kürşat kafasını sallayarak gömleğinin üstten iki düğmesini açıp biraz daha yayıldı koltuğa, bacağının birini dizinin üstüne koyup bana döndü.
"Enişte bugün de küfelik olur musun, ona göre alkol getirtelim masaya." Cemre'ye bakmadan benimle konuşmasına şaşırsam da belli etmedim.
"Bana belli olmaz, alkol göndereceğine Ulaş'ı gönder sen masama. Daha çabuk sarhoş olurum öyle." Kafasını sallayıp ayağa kalktı, içeri giderken Cemre'ye son bir kez bakmıştı.
"Ne oldu şimdi, küstü mü bu bana?" Cemre gülerek konuştuğunda ona döndüm, yüzünde ilgisini tamamen çektiğini belli eden bir sırıtış vardı.
"Sanmıyorum, belki de sadece bozulmuştur." Tekrar gülüp Kürşat'ın gittiği yöne baktı, bu iş oldu gerçekten.
"Ben onun gönlünü alırım gelince." Cemre dudaklarını yalayarak konuştuğunda Kürşat'a acımaya başlamıştım, zavallım nasıl bir belaya bulaştığının farkında değildi.
Yanıma oturan sıcacık bedenle hemen kendimi ona yasladım, kokusundan tanır hale gelmiştim artık Ulaş'ı. Bir süre sonra müzik başladı ve Kürşat masaya gelip Ulaş'ın yanına oturdu.
Cemre gülümsemesini bastırmaya çalışarak Kürşat'a döndü, onları izlerken içmek sinemada mısır yemek kadar zevkliydi.
"Kürşat bey, kaç yaşındayım demiştiniz?" Kaşları çatılan Kürşat kafasını bana çevirdi, bilmiyorum anlamına gelen bir hareket yaptığımda cevap verdi.
"Yirmi dokuz yaşındayım, Cemre." Cemre kaşlarını çatıp masaya yaklaşarak anlamadığını belirtti.
"Anlamadım, müzik çok yüksek." Kürşat Cemre gibi masaya eğilip söylediklerini tekrar etti. Aralarında çok ufak bir mesafe vardı, Cemre'nin yüzü sahneye dönüktü. Kulağını Kürşat'a uzatmış duymaya çalışıyor gibi yapıyordu.
Kürşat'ın yüzü ise Cemre'nin kulağına dokunacaktı neredeyse. Cemre Kürşat'ın kulağına bir şey söyleyip arkasına yaslandı, ne söylediğini bilmesem de Kürşat donup kalmıştı.
Yüzüne yayılan aptal sırıtışla ayağa kalkıp Cemre'nin yanına oturmasını şaşkınlıkla izledim. Ne söylemişti de bu kadar mutlu olmuştu acaba, ben bunları düşünürken bacağıma sarılan sıcak parmaklarla bedenim gerildi.
Ulaş sıcak elini yukarı aşağı hareket ettirerek bacağımı okşuyordu, vücudu tamamen bana dönüktü. Yüzüne döndüğümde dudaklarıma hafif bir öpücük kondurdu.
Tüm ilgimi kendisine istediğini bildiğim için elimi elinin üstüne koyup biraz daha yukarıya yönlendirdim ellerimizi. Nefesi boynuma vuracak kadar yakınımdaydı ve nefesi beni delirtecek kadar sıcaktı. Kendimi engellemeye çalışmadan dudaklarına kapandım, dilimi ağzına ittiğimde beni daha çok kendisine çekti.
Cemre'nin 'oha, oha' dediğini duyduğumda dudaklarımızı ıslak bir sesle ayırdım. Ulaş baygın gözlerle beni izlemeye devam ederken Cemre'ye Kürşat'ı gösterip sahneye döndüm.
Bana sırıtarak bakıp Kürşat'ın omzuna bol rujlu bir öpücük kondurdu. Zavallı Kürşat buna bile sevinmişti, o ruj izi asla çıkmayacaktı o gömlekten. Cemre Kürşat'a telefonunu uzatıp numarasını alırken gülerek onları izledim ve yanımdaki dağ gibi adama sırtımı yasladım.
Huzuru bulduğumu düşünürken gözlerimi yumdum, art arda patlayan silah sesleriyle huzurumun içine edildiğinde kendimi masa ve koltukların arasında yerde buldum. Ulaş benim üstümde, elindeki silahla ateş ediyordu.
Cemre'yi arayan gözlerim onu da bir masa ileride bizimle aynı şekilde buldu. Tek fark Kürşat'ın elinde iki tane silah vardı, Cemre ise baygındı......
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SEFER TASI
General FictionMahalledeki kilolu gence yanık olan kıro ağır abi Ulaş Kiloları yüzünden alay konusu olduğunu düşünüp depresyona giren Sefer