Bizi eve bıraktıktan sonra Kürşat ve Ulaş o büyük arabaya binip gitmişlerdi. Cemre çok korkmuştu ve hala ara ara ağlayacak hale geliyordu. Evin her odasını birlikte kontrol etmemizi istemişti, onu arkama çekip her odaya tek tek baktım.
Kendi odama gelince Ulaş'ın unuttuğu tişörtünü gördüğümde aklıma şu an ne halde olduğu geldi. Resmen kelle koltukta bir hayatı vardı, bütün derdinin arasında bana zaman ayırıp el üstünde tutuyordu.
Salona geçip ışıkları açtım, Cemre dizlerini kendine çekerek kollarını bacaklarına sarmıştı. Makyajı ağlamaktan bozulmuş ve yanaklarında gözyaşları sebebiyle yol yol izler oluşmuştu.
Annemin odasına girip makyaj temizleme malzemelerini alıp yanına oturdum. Pamuğa döktüğüm sıvıyla bozulan makyajını silerken hala ara ara iç çekiyordu, saçlarını arkadan topuz yaptım. En son temizleme mendiliyle yüzünü iyice sildiğimde bebek gibi cildi ortaya çıkmıştı.
Çok güzeldi canım arkadaşım, bunun ona moral olacağını bildiğim için ona da söyledim. Gözleri hafifçe ışıldarken burnunu çekip gülümsedi.
"Biliyorum tatlım, makyajla gizliyorum işte millet aşık olmasın diye." Söylediği şeylere aynı anda güldüğümüzde gözleri iyice doldu.
"Tamam kuzum, bak geçti. İyiyiz hepimiz, kimseye bir şey olmadı." Kollarını boynuma dolayıp ağlamaya başladığında yine sırtını sıvazladım.
"Aniden silahlar patlayınca çok korktum, kendimi Kürşat'ın kollarında buldum. Sonra herşey karardı, uyandığımda başka bir yerdeydik. Kaçırıldığımı sandım, çok korktum."
"Merak etme, ne Kürşat ne de Ulaş böyle bir şeye izin verir. İkisi de bizi korumak için elinden geleni yapar, bu konuda onlara güvenim tam."
Gerçekten korumacı yönlerine oldukça güveniyordum, bize yada başkalarına bir şey olmasını asla kabul edemezlerdi. Koruyup kollamak alışkanlık olmuştu onlarda galiba.
Yorgunluk ve stresten iyice halsiz düşen arkadaşımı misafir odasına yerleştirdim ve uyuyana kadar yanında kaldım. Yatağa girdiği gibi elimi tutup uyuya kalışını gülümseyerek izledim, korkusu onu daha çok yıpratmıştı.
Odama geçip Ulaş'ı aradım, ikinci çalışta açıp hızla cevap verdi.
"Yavrum, ne oldu hayırdır? Bir sorun yok değil mi? Cemre nasıl?" Peş peşe sorduğu sorularla hafifçe güldüm, gülüşümle derin bir nefes aldı.
"Cemre iyi, uyudu şimdi. Seni merak ettim, iyi misin?" Birkaç hışırtı sesinden sonra birisi yüksek sesle inledi. Kaşlarımı çatıp kulağıma daha çok yaklaştırdım telefonu, birisi inliyordu ama acıyla.
"Şerefsizin ifadesini alıyorum yavrum, iyi olmam için biliyorsun ki senin kollarımda olman lazım. Yani şu an bu piç yüzünden kollarımda değilsin ve bu beni çok sinirlendiren bir durum." Kaşlarım yukarı kalktığında dudaklarımda kıvrılmıştı, yanında kim olursa olsun sevgisini dile getirmekten çekinmiyordu.
"İşin bitince gel o zaman, sinirini alayım." Bunu söylerken kızaran yanaklarıma aynadan bir bakış attım, pembeden kırmızıya dönüyordu yanaklarım.
"Cemre gidince gelirim, seninle yalnız kalmamız gereken konular var." Söylediği şeye gülerken telefonumun şarjı bitip kapandı. Koşup şarja taktığım telefonu açtığımda hemen arama ekrana düştü, merak edeceğini biliyordum.
"Sefer, yavrum iyi misin?" Telaşlı sesine gülümseyerek cevap verdim.
"İyiyim, şarjım bitti sadece. Merak etme bütün evi kontrol ettik Cemre sayesinde, bayağı korkmuş." Vedalaşıp telefonları kapattığımızda yorgun vücudumu duşa sürükledim.
Bornozuma sarınıp odama girdiğimde üstümü hızla giyindim. Cemre uyanırsa rezil olmak istemiyordum. Ulaş hariç kimse beni çıplak görmemişti şimdiye kadar, görmesini de istemiyordum zaten.
Ne zaman uyuduğumu bilmesem de uyandığımda kapı çalıyordu. Karşımda elleri poşetlerle dolu ikiliyi gördüğümde gözlerim büyüdü, evde herşey vardı. Bu tabi ki onların bu kadar şeyi almasına engel değildi. Üçümüz kahvaltıyı hazırlarken Cemre uyanıp mutfağa girdi, saçları dağınık ve makyajdan arınmış tertemiz cildiyle bebek gibi parlıyordu.
Kürşat'ın Cemre'ye bakıp kaldığını gördüğümde bıyık altından gülmüştüm, Ulaş bana doğru yürüyüp kollarını etrafıma sardığında bende ona sarıldım sımsıkı. Cemre elini uzatıp 'kahvem' dediğinde gülerek eline az önce yaptığım sade kahvesini uzattım.
Kürşat Cemre'nin yanına oturup hayretle makyajsız yüzünü izlerken gülmemi tutamadım. Makyajlı hali de oldukça güzel olsa da makyajsız tam bir bebekti, canım arkadaşım.
"Çok açım, hadi omlet yok mu bugün? Hoşgeldiniz sizde, Kürşat ağzını kapat." Biz gülerken Kürşat ciddi anlamda açık kalan ağzını kapattı, ben ocağın başına geçip herkese omletlerini yaparken Ulaş bir an olsun benden ayrılmıyordu.
Sırtımdan sarılmış, boynumu öpüp kokumu içine çekiyordu durmadan. Bu haline gülmek istesem de dün yaşadığımız şey yüzünden hala biraz gergindim. Bu hareketleri bana da iyi geliyordu itiraf etmek gerekirse.
Sonunda sofraya oturduğumuzda herkes sakince atıştırmaya başladı, Kürşat bir elini uzatıp Cemre'nin karman çorman saçlarını yatıştırarak düzeltince arkadaşımın yüzünde minik bir tebessüm belirdi. Sevilmek herkese iyi geliyordu sonuçta.
Dolan gözlerini ilk kez Kürşat'a çevirdiğinde gözlerindeki kabullenmeyi gördüm, o güçlü tavrı ilk kez çatlıyordu. İlk kez birisine bu kadar masum bakıyordu ve buna şahit olmak biraz şaşırtıcıydı.
Kürşat Cemre'yi kolunun altına çekip göğsüne yaslarken sertçe yutkundu, saçlarına masum bir öpücük kondurup daha sıkı sararken biz de onlara bakarak kahvaltımızı ediyorduk. Tıpkı bir belgesel gibiydi, ilk kez izlediğin ve varlığından haberinin olmadığı bir şeyi izliyor gibiydik.
Tabi ki Ulaş'ın bu tavrı uzun sürmedi ve bana geri döndü. Tombul yanaklarımı kavrayıp dudaklarımı sesli sesli öptüğünde bu sefer onlar bize dönmüştü. İkisi de gördüğüm kadarıyla çarpık gülüşlerle bizi izliyorlardı, Ulaş şap şap beni öperken hızını alamayıp öpücüğü derinleştirmeye çalışınca parmağımı kaburgasına doğru bastırdım sertçe.
Bu hareketimle Ulaş anında benden ayrılıp küfrettiğinde Kürşat'ın kahkahasını duydum.
"Geçmiş olsun abi, enişte tikini buldu. Bak bunu kullan enişte." Diyerek bana göz kırptığında, benden uzaklaşan Ulaş'a bakıp sırıttım.
Belki kullanırdım, belki de kullanmazdım. Ama bunu ona söylememe gerek yoktu. Biraz kıvranmasını izlemek komik olabilirdi.
Herkes romantizmden çıktığında kahvaltımızı bitirdik ve onlar evlerine gitti, bizde arkadaşımla benim sunumumun üstünden geçtik son kez. Bu sunumdan yüksek bir not alırsam bitiriyordum seneyi, alttan dersim de kalmıyordu.
Tam işimiz bitmişken apartmanın önünde bir aracın ani frenle durduğunu duyduk. Biz cama koştuğumuzda apartmana giren ikiliyi sadece bir anlığına görebilmiştik. Cemre kapı deliğinden bakarken arka taraftaki annemlerin odasında hissettiğim hareketlilikle o tarafa ilerledim.
Tam kapı açıldığı an önüme çıkan adamı gördüğümde nefesim boğazımda tıkanıp kalmıştı. Karnımda hissettiğim yakıcı hisle gözlerim büyürken adam eğilip kulağıma sert bir sesle konuştu.
"Ulaş beye selamımı söyle ibne."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SEFER TASI
Fiksi UmumMahalledeki kilolu gence yanık olan kıro ağır abi Ulaş Kiloları yüzünden alay konusu olduğunu düşünüp depresyona giren Sefer