10. bölüm

7.9K 442 59
                                    

Durmadan patlayan silah sesleriyle, ağlama ve çığlık sesleri yankılanıyordu mekanda. Ulaş bir an bana baktığında gözlerinde o korkuyu gördüm, ikinci kez silahla aynı ortamda bulunuyordum ve ikisi de Ulaş yüzündendi. Onu suçlamıyordum ama gerçek buydu.

Ayağa kalkıp iki el ateş etti, sonra tüm silah sesleri bir anda durdu. Resmen kükreyerek bağıran Ulaş'a şok içinde bakıyordum.

"Bunu al benim ofise bağla, diğer köpekleri de derenin oraya at. Ölen ölsün, kalan kalsın." Galiba bu adam Kürşat'ın sabah bahsettiği adamdı.

"Kürşat, bizimkileri arka odaya götür, seninle sonra konuşacam." Beni tek eliyle yattığım yerden kaldırıp üstümü silkeledi. Gözleri vücudumda hasar kontrolü yaparken dişlerini o kadar çok sıkıyordu ki gıcır gıcır sesler geliyordu.

Ondan çok kendimi rahatlatmak için elini tutup kuvvet verir gibi sıktım, birleşen ellerimize bakıp bir nebze rahatlarken eğilip saçlarımı öptü.

"İyiyim, iyiyiz. Merak etme, sapasağlamım." Sözlerimle derin bir nefes alıp elini kısa saçlarına sürttü.

"Yavrum, Kürşat seni arkadaşınla arka odaya götürsün. Orada beni bekle, kimseyi içeri almayın başka." Gözlerimi hala semsert duran yüz hatlarında gezdirdim, başımla onu onaylayıp Cemre'yi kucaklayan Kürşat'ın yanına koştum hemen.

Cemre'nin saçları geriye sarkıyordu ve vücudu tamamen tepkisizdi. Ondan fazla koruma içerideki adamları ortadan kaldırırken, biz sahnenin arkasındaki perdenin içinden geçip daha önce orda olduğunu bile bilmediğim koridorda ilerledik.

"Enişte, ceketimin cebinde anahtarlar var. Onlardan altın renkli olanla kapıyı açar mısın sana zahmet?"

Elimi hızla Kürşat'ın cebine atıp anahtarları aldım, kapıyı açıp girdiğimizde alarm sesi gibi bir bipleme duyuldu odada.

"Enişte, şu beyaz panele şifre girmen gerek." Ona baktığımda sırıtıyordu.

"Şifre ne Kürşat?" Bana 'ciddi misin?' der gibi bakıyordu.

"Sence enişte? Sana bu kadar aşık bir adamın, sadece iki kişinin bildiği odasının şifresi ne olabilir?" Yüzüm yanmaya başlarken elim titreyerek şifreyi girdim.

Doğum günümü nasıl öğrendiğini sormayı yıllar önce bırakmıştım, ilk doğum günümde aldığı Beşiktaş formalı oyuncak ayı hala dolabımdaki kutuda duruyordu. Bana aldığı, kapımıza bıraktığı diğer şeyler gibi.

Kapı tekrar kilitlenirken baygın yatan arkadaşımın yanına gittim, nabzına baktığımda normaldi. Vücudunda bir yara yada kanama da görünmüyordu. Kürşat elinde bir kolonyayla geldiğinde alıp bileklerine ve boynuna sürmeye başladım. Bir süre sonra Cemre ayılmaya başladığında etrafına korku dolu bakışlar atmıştı.

Kollarını boynuma sarıp sımsıkı sarıldığında bende teselli etmek için sırtını sıvazladım. Kapı açılma sesi geldiğinde geri dönememiştim ama Ulaş'ın sert sesini duydum.

"Kürşat, Cemre hanımı odadan çıkart. Yoksa kendimi dizginlemem daha da zorlaşacak." Kürşat aceleyle Cemre'yi benden ayırıp odadan çıkarttı, diz çöktüğüm yerden kalkıp hayretle Ulaş'a baktım.

"Kucağıma gel." Diyerek iki kişilik koltuğa oturdu. Hala ona baktığımı gördüğünde elini dizine sertçe vurup sert sesiyle, 'acele et' dedi.

Bu Ulaş daha önce tanımadığım bir Ulaş'tı. Hafif ürksem bile kucağına bacaklarımı iyice ayırarak oturdum, beni sertçe kendine çekip kafasını boynuma gömdü. Kokumu içine çekerken kolları bedenime dolanmıştı, sinirden titreyen bedeni aldığı nefeslerle yavaş yavaş sakinleşiyordu.

SEFER TASIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin