Yaklaşık iki hafta görmediğim Ulaş'ın kokusu burnumda tütüyordu, midemin ameliyatlı olması ve sıvı beslenmem yüzünden on kilodan fazla vermiştim. Bu hafta püre yemeye başlayacaktım, bir süre eski beslenmeme dönmem mümkün görünmüyordu.
Okula gidip sunumumu yapmış, tam not alarak bu dersi de vermiştim. Tüm sınıf arkadaşlarım sunumuma hayran kalmışlardı. Ulaş çıkmadan okulla işim bitsin istiyordum, ona tüm ilgimi vermek, kokusuyla uyumak istiyordum.
Otobüsten indiğim an belime dolanan kollar ve aldığım kokuyla gözlerim yaşlarla doldu. Ben kendimi bırakıp hıçkırarak ağlarken, teselli edici cümleler kurarak saçlarımı okşayan elleriyle rahatlamaya başladım.
"Ağlama güzelim, buradayım artık." Beni elimden tutup arabasına götürdü.
"Ulaş, ne zaman çıktın?" Gözlerimi silerek sorduğum soruyla dişlerini sıktı.
"Bir saat kadar önce yavrum, kara sevdayı alıp seni bekledim burada." Ona döndüğümde üstünde buruşmuş bir gömlek ve lekeli bir pantolon olduğunu gördüm. Sakalları ve saçları uzamıştı, elimi kendime engel olamayarak saçlarına attım. Parmaklarımın arasından kayan siyah tutamlar hayaldeymişim gibi hissettiriyordu.
"Yavrum, kilo mu verdin sen? Yemiyor musun yemeklerini?" Çenesini sıkarak sorduğu soruyla dudaklarımı ısırdım.
"O olaydan dolayı midemin birazını aldıkları için sıvı beslenmek zorunda kaldım. Bu aralar püreye geçtim, iki hafta sonra katı gıda deneyebileceğim. Midem kabul ederse devam edeceğiz böyle." Çenesi sıkmaktan kırılacak gibi sesler çıkartırken elimi koluna atıp hafifçe okşadım.
"Gebertmem lazımdı o orospu çocuğunu, benim kıyamadığıma dokunmak neymiş göstermeliydim." Elini sertçe direksiyona vurduğunda alnımı omzuna yasladım.
"Sonra da hapse girseydin, bende burada sensiz kalsaydım değil mi? Ben sana bu kadar bağlanmışken beni sensiz bırakman çok acımasızca Ulaş."
Gözlerim yeniden dolduğunda ağlamamak için kendimi çok zor tutuyordum. Kürşat en az iki yıl yatar demişti, Ulaş olmadan iki ay bile dayanamamışken iki yıl beni kesin mahvederdi.
El frenini çekip aniden dururken yüzümü tek eliyle tutup dudaklarıma yapıştı, mahallenin ortasında olmamız pek umurunda değil gibiydi. Beni özlemle öperken onu istemeyerek kendimden uzaklaştırdım.
"Ulaş, sokak ortasındayız. Eve gidelim." Son bir kez öperek uzaklaştı ve yutkunarak gözlerime baktı.
"Bana gidelim, Kürşat evi temizletmiş çıkacağımın haberini alınca. Olur mu yavrum?" Başımla onayladığımda derin bir nefes alıp el frenini indirip yola devam etti.
İlk kez evine gidiyordum, nerede oturduğunu bile bilmediğim aklıma o an geldi. Hep bize geldiği için belki de evinin nerede olduğunu merak etmemiştim. Bundan sonra arada onun evine gelmeyi aklımın bir köşesine yazdım.
Gri boyalı, iki katlı ve bahçeli bir evin önünde durduğunda ikimizde indik arabadan. Midem tamamen düzelmişti, hiç ağrım yoktu. Dış kapıyı açtığında bizi bir portmanto olan giriş kısmı karşıladı, Ulaş ayakkabılarını çıkartıp dolabın içine yerleştirdiğinde bende aynısını yaptım.
Dolabın içinde Adidas sporlarını gördüğümde dudaklarım kıvrıldı. Beni belimden tutup içeri yönlendiren Ulaş'a uyum sağlayarak amerikan mutfaklı geniş salona girdim. Ev oldukça modern şekilde elden geçirilmişti.
Beni geniş ve buradan bile yumuşacık duran, puf minderli köşe takımına yönlendirdi. Oturduğumda gerçekten yumuşacık olduğunu gördüm, evin yeni temizlendiği ferah kokusundan belli oluyordu.
"Yavrum sen biraz otur, ben duş alıp geleyim. Olur mu?" Başımı kaldırıp yüzüne bakarken başımı olumsuz anlamda sallayıp ayağa geri kalktım.
"Bende geliyorum, seni gözümün önünden ayırmak istemiyorum bir süre."
Elini saçlarına atıp parmaklarının arasından geçmesini sağlarken kararsız gibi görünüyordu. Sonunda pes etmiş şekilde beni elimden tutup ilerideki merdivenlere yürümem için yönlendirdi.
Büyük bir yatak odasına girdiğimizde, etraftaki tüm boş duvarlarda benim habersiz çekilmiş fotoğraflarım olduğunu gördüm. Gülerken, dudağımı ısırarak telefona bakarken, otobüse binerken, elimle saçlarımı düzeltirken, yağmurda yüzümü yukarıya çevirmiş gözüm kapalı gülümserken.
Ulaş'a döndüğümde pür dikkat beni izliyordu, tepkimden korktuğu belli oluyordu. Büyük elbise dolabına yönelip kapaklarını açmaya başladım, onun için kıyafetler çıkartarak yatağa koydum. İç çamaşırları şifonyerdeydi, onların içinden de hoşuma giden bir tanesini çıkarttım.
Yanına ilerlediğimde yüzü buruk bir tebessümle aydınlanmıştı, elimi tutup beni kendisiyle birlikte banyoya soktu. Önce gömleğini çıkartıp sepete attı, sonra pantolonunu. Gri boxerla kaldığında çekmeceden traş makinasını alıp önce saçlarını traş etti, sakallarını traş etmek için ucunu değiştirmişti.
Yüzü eski haline dönerken gülümsememi fark etti, sonra gözlerime bakarak çoraplarını ve çamaşırını da çıkartıp duşa girdi. Arsızca onu izliyordum, yıkanırken bile gözlerini bir an olsun gözlerimden çekmemişti.
Sonunda tamamen temizlendiğine kanâat getirip duştan çıktığında dolaptan havlu alıp beline sardı. Vücudundan süzülen damlaları tek tek dilimle yakalamak istiyordum.
Nasıl baktığımı bilmiyorum ama çenemi kaldırıp gözlerime baktığında kararan gözlerini gördüm. Çenesini sıkmıştı yine, bana öyle bir bakıyordu ki; sanki o çok açmış bende en sevdiği yemekmişim gibi.
"Sefer tasım, o gözlerini biraz daha vücudumda gezdirirsen seni altıma alırım ve sana doyana kadar durmam."
Normalde bu sözlerinden sonra utanmam yada sinirlenmem gerekirdi, aksine nefesim sıklaşmış ve heyecanlanmıştım. Uzanıp göğsünden süzülen su damlalarından birini dudaklarımla yakaladım. Nefesini sertçe içine çektiğinde dilimi hafifçe tenine sürttüm, Ulaş'ın elleri iki yanında yumruk olmuştu.
Uzanıp sıktığı çenesine bir öpücük kondurdum, ensesinden tutup aşağı çekerken dudaklarına kapandım. İnleyerek öpüşüme karşılık verirken tüm vücudu titriyordu, ellerini yüzümün iki yanına koyduğunda başımı hafif sağa eğdi. Kendisi de diğer yöne eğilip öpüşünü iyice derinleştirdiğinde omuzlarına tutunmak zorunda kaldım.
Heyecandan dizlerim titriyordu, yanımda olduğuna emin olmak ister gibi tüm vücudunda ellerimi gezdirip hafifçe sıkıyordum onu. Dillerimiz dans ederken ellerini kalçama indirip iyice sıktı, inlemem banyonun duvarlarında yankılanıp kulaklarıma dolduğunda ben daha fazla dayanamaz hale gelmiştim.
Dudaklarımızı ayırıp kulağına ismiyle inledim, boynuna ıslak öpücükler kondururken beni tek hareketle kucağına aldı. Uzanıp havluyu belinden çözüp yere düşmesini sağladım, kalçamda hissettiğim sertlik tekrar inlememi sağladı.
İyi ki okula giderken ince keten bir pantolon seçmiştim, Ulaş titrek adımlarla yatağa doğru yürürken ben hala boynunu öpüp emiyordum. Sırtım yatakla buluştuğunda bacaklarımı belinden çözdüm, çırılçıplak halde bana tepeden bakıp yutkunurken harika görünüyordu. Yine benim Ulaş'ım olmuştu, bakışları hariç aynı görünüyordu.
Titreyen elleriyle üstümdeki krem rengi gömleğin düğmelerini çözerken dudaklarını ısırıyordu. Bu hali oldukça ateşliydi ve ben bu ateşe kendi isteğimle yürüyordum.
Pantolonumu açıp tek hamlede çıkartıp attım ve su yeşili boxerla karşısında dururken onu kendime çektim. Dudaklarına atılıp hasretle öperken aklıma onu göremediğim günler geldi, bende tek bir fotoğrafı bile yoktu. Sadece zihnimdeki anılar vardı elimde, onlara tutunarak sabretmiştim bunca zaman.
Gözlerimden yaşlar süzülürken daha da hırsla öptüm onu, benden ayrılıp gözyaşlarımı dudaklarıyla karşılarken arkası arkasına yutkunuyordu. Kollarımı boynuna sarıp sımsıkı sarıldım, kulağına fısıldarken omzumu öpmeye devam ediyordu...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SEFER TASI
General FictionMahalledeki kilolu gence yanık olan kıro ağır abi Ulaş Kiloları yüzünden alay konusu olduğunu düşünüp depresyona giren Sefer