ÖZEL BÖLÜM - 3

4.3K 305 27
                                    

Bana bir sürprizi olduğunu söyleyen Ulaş ailemi de görüntülü arayarak beni şaşırtmıştı. Köydeki geniş evimizde rahat kıyafetlerle gülümseyen ailemle benim de yüzümde bir gülümseme oluştu istemsizce.

Son beş ayda yaklaşık otuz kilo vermiştim. Artık daha fit olsam da yine aynı bendim aslında, Ulaş bu zayıflamadan biraz şikayetçiydi. Kıskançlık damarı daha fazla tutuyordu çünkü.

Ailemden tatil için izin istediğinde biraz şaşırsalar bile kabul etmişlerdi sonunda. Benim haberim bile olmadan yurtdışı tatili ayarlamasına sevinsem mi, yoksa tüm masrafları tek başına karşılamasına kızsam mı bilemedim.

Arkadaşlarımızla bir haftalık Fransa tatili ve turu ayarlamıştı bizim için. Beni şaşırtan Cemre ve Kürşat'ın da geliyor olmasıydı. Yaklaşık on gün sonra elimizde ufacık bir valizle hava alanındaydık.

Cemre ve Kürşatın iki ayrı valizi olsa da biz tek valize sığdırmıştık eşyalarımızı. Uçak yolculuğumuz boyunca Ulaş bir saniye olsun elimi bırakmamıştı, Cemre makyajsız bebek suratıyla uyku gözlüklerini takmış uyuyordu. Kürşat eline aldığı Cemre'nin parmaklarına bakıyordu boş boş.

Kalacağımız otele geldiğimizde şaşırmıştım, o kadar sevimliydi ki. En fazla onbeş odası olan bir butik oteldi. Ama antika görünümlü eşyalarıyla tam bir şaheserdi, Ulaş'tan daha azını bekleyemezdim zaten.

Tatilimizin son gününe kadar gezip tozduk, her yeni şeyde kalbimiz kıpır kıpır oluyordu. Son gün buraya geliş sebebimizi öğrenmiş oldum.

Üstümüzde beyaz gömlek ve siyah pantolonlarla şapele girerken Ulaş elimi dudaklarına götürüp öpmüştü. Arkamızdan Cemre ve Kürşat geliyordu, Cemre'nin yüzü makyajına rağmen solgundu.

Biz büyük sunak benzeri yere yaklaşınca o şapelin din görevlisi yanımıza geldi, elinde büyük ve resmi bir defter vardı. Kafamı çevirip Ulaş'a baktığımda eğilip saçlarıma bir öpücük kondurdu.

Çevirmen gelip adamın arkasında yerini aldı, adam konuşmaya başladığında çevirmen tercüme etmeye başladı. Benim ismimi söylediğinde kalbim durmak üzereydi, başımla onaylarken sözlü onay da verdim.

"Ediyorum." Tercüman bana bakıp söylemem gereken kelimeleri söyledi bende tekrar ettim.

Sıra Ulaş'a geldiğinde gözleri dolmuş neredeyse ağlayacaktı. Elimi tutup destek alırcasına sıktığında benim de gözlerim dolmuştu.

Aynı şeyleri söyledikten sonra gerekli yerlere imzalarımızı attık. Ulaş beni öpmek için döndüğünde gözlerinden yaşlar süzüldü ve dudaklarıma yoğun bir öpücük kondurdu. Tanımadığımız insanlar bizi alkışlarken hem utanmış hem de çok mutlu olmuştum.

Ağlayan bir diğer kişi Cemre idi, ama o elindeki bir kutuya bakarak ağlıyordu. Kürşat Cemre'ye aldığı yüzüğü uzatmıştı, Cemre'nin elini çantasına attığını gördüm. Kürşat yüzüğü parmağına geçirdiği gibi minik kağıdı görmesiyle kalakalmıştı.

Minik kağıtta ufak bir bebeğin silik hatları vardı, Kürşat arkadaşımı öylece izlerken biz de yanlarına vardık. Dayı oluyordum anlaşılan.

"Bir şey söylemeyecek misin?" Bu sözler Kürşat'ı çözmüştü işte.

"Ben dünyanın en şanslı adamıyım." Diyerek arkadaşımı kollarına alıp sarıldı, ikisini izlemek o kadar güzeldi ki. Kollarımı kendi sevdiğime sarmış, en sevdiğim arkadaşımın mutluluğunu izliyordum. Daha güzel bir an daha düşünemiyordum ama eminim ki ilerleyen yıllar boyunca birbirinden güzel anlar yaşayacaktık hep birlikte...

SEFER TASIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin