12. bölüm

6.9K 414 41
                                    

Gözlerimi açtığımda parlak florasan ışığı beynime vurmuştu, anında geri kapattım gözlerimi. Tekrar daha yavaş bir şekilde açıp etrafa baktım, yanımdaki sandalyede uyuyan ve elimi tutan Cemre perişan görünüyordu.

Hareketlerimle anında uyanıp panikle yüzüme baktı, anında gözleri dolarken yandaki bir düğmeye bastı ve eğilip dudaklarını alnıma bastırdı. Kapıdan orta yaşlı bir doktor gülümseyerek girdi, arkasından da hemşire.

"Uyanmışsınız Sefer bey, aramıza tekrar hoş geldiniz. Kendinizi nasıl hissediyorsunuz bakalım?" Gülümseyerek sorduğu soruyla karnımdaki sargıyı hissettim, henüz büyük bir ağrım yoktu.

"İyiyim, bana ne oldu?" Doktor eline ayak ucumda asılı çizelgeyi alıp yanımdaki ekranlara bakarken sorumu cevapladı.

"Buraya midenizden birden çok kez bıçaklanmış olarak geldiniz, başarısız bir soygun girişimi olduğu söylendi. Parçalanan midenizin bir kısmını almak zorunda kaldık, bir kaç hafta sadece sıvıyla beslenmek zorunda kalacağınızı üzülerek belirtmem gerek."

Yanımdan gelen hıçkırık sesiyle arkadaşıma döndüm, elini ağzına kapatmış ağlıyordu. Güven verircesine elini sıktığımda bana baktı ve karşılık olarak elimi sıktı.

"Sorun değil, idare ederim. Depomda bir yıl yetecek kadar stoğum var sonuçta." Söylediklerimle odadaki herkes gülerken ben sadece hafifçe tebessüm ettim. Doktor bir kaç konuyu daha açıklayıp odadan çıktığında Cemre'ye döndüm.

"Ulaş nerede?" Tekrar ağlamaya başladığında başını iki yana sallıyordu.

"Çok korkunçtu, bebeğim Ulaş, o tutuklandı. Adamı o kadar kötü dövdü ki, Kürşat onu durdurmak istediğinde onu itti ve ona da zarar verdi. Polisler onu çok zor etkisiz hale getirebildi. Tamamen delirmiş gibiydi."

Gözlerim yaşarırken kendimi ağlamamak için zor tutuyordum. Benim için neler yapabileceğini biliyordum, onun aşkından gözünün nasıl karardığına şahit olmuştum. Nasıl oradan kurtulacaktı şimdi.

Gözlerimden yaşlar birer birer süzülmeye başlarken odanın kapısı hafifçe aralandı. Kürşat kolunda alçı ve kafasındaki bandajla içeri girdi. Gözlerindeki muzip ışıltıyla ikimize bakarken benim ağlayan yüzüme bakınca suratı değişti.

"Oooo, eniştem uyanmış. Merak etme sana abimden haber getirdim, sinirini attı biraz. Şu an tutuklu ama 'kısa sürede yanında olurum, benim için üzülmesin iyileşmeye odaklansın' dedi."

Ben daha çok ağlarken gözleri ne yapacağını bilemiyormuş gibi etrafta geziniyordu. Cemre'nin yanına çektiği sandalyeye otururken alçıdaki kolunu hafifçe öne getirdi.

"Tamam enişte, abim alışık merak etme. En iyi avukat bizde, en fazla pazartesiye çıkar içerden. Ağlayacaksan yine ağla tabi ama abimin yanında ağlarsan gidip bu sefer öldürür o piçi. Kesin iki yıl yer sonra."

Ben daha çok ağlarken Cemre Kürşat'ı bacağına bir tokat yapıştırdı. Arkadaşımın eli oldukça ağır olduğu için Kürşat'ın ağzından tıslar gibi bir ses çıktı. Bir süre sadece ağlayıp orada yapayalnız kalan Ulaş'ı düşündüm, benim Ulaş'ım orada tek başınaydı.

Onu o kadar çabuk benimsemiştim ki, o artık benimdi. Hep benim yanımda kalacakmış gibi hissediyordum ve şuan yanımda olmasına ihtiyacım vardı. Kollarımı boynuna sarıp, kokusunu içime çekmek istiyordum.

"Abine söyle, orada hiç bir problem çıkartmadan en kısa sürede yanıma gelsin. Sefer tasının sana ihtiyacı varmış, kokundan mahrum etmişsin onu, o yüzden sana kızgın de." Ağlayarak söylediğim şeylere karşı Kürşat sadece kafa salladı.

Dört koca gün boyunca Ulaş'ı hiç görmedim, iyice alıştığım kokusunu içime çekemedim. Sonra beni tekerlekli sandalye ile mahkeme salonuna götürmek için iki polis memuru geldi. Onu uzun bir aradan sonra ilk kez adliyede ve kelepçeli gördüm.

Beni o halde görünce yaşaran gözlerini olduğum yerden görebiliyordum. Dudak hareketlerimle 'ben iyiyim' dediğimde gözlerinden bir yaş kayıp gitti. Onun ağladığını görmek beni mahvediyordu.

Bana karşılık olarak 'özür dilerim' dediğinde yutkundum, özür dilenecek bir şey yapmamıştı. 'Uslu dur ve bana geri dön' dediğimde dudakları kıvrıldı. Başıyla onayladığında onu tutan jandarmalar kollarından tutup duruşma salonuna ilerlettiler.

Ulaş için gelen üç kişilik avukat grubuna baktım, hararetli bir şekilde tartışıyorlardı. Mahkemenin başlayacağının belirtilmesiyle beni getiren polislerde içeri girdi. Hakime hanım herkesi ayağa davet ettiğinde yanımdaki polislerden yardım istedim, iki yanımdaki polislerin yardımıyla gereken süre boyunca ayakta kaldım.

Ulaş'ı gördüğümde dişlerini sıkıyordu, ona güven verici bir şekilde gülümsediğimde sert ifadesi dağıldı ve dudaklarında ufak bir tebessüm oluştu.

Beni bıçaklayan adama devletin atadığı oldukça suratsız olan avukat konuşmaya başladığında sesi zihnime ulaşamamıştı bile, tüm odağım Ulaş'ta idi. Hakime hanım bizlere de sorular sordu, bana Ulaş'ı nereden tanıdığımı sorduğunda hiç bir tepkiden korkmadan açıkça söyledim içimdekini.

"Sevgilim, hakime hanım." Kadın bir süre ikimize baktı ve Ulaş'a döndü. Ulaş her soruyu gözlerime bakarak cevaplıyordu.

Avukatlar devreye girdiğinde beklediğimin aksine olayı para cezasına dönüştürmeyi, bunun Ulaş'ın ilk suçu olduğu için tutuksuz yargılanmasını istediklerini belirttiler. Yaklaşık bir saatin sonunda Ulaş sonunda özgür kalmıştı, ben kelepçeleri çözüp salmalarını beklerken onu tutuklu olduğu hapishaneye geri götürdüler.

İmzalanacak beraat evrakları gelene kadar orada kalması gerektiğini öğrendiğimde yüzüm düşmüştü. Polisler ve jandarma Ulaş'ın isteğiyle kısa bir süre sarılmamıza izin vermişti.

İkimize de yetmese de kokusunu içime çeke çeke önümde diz çöken adama sarılmıştım. Ellerindeki yaralara bakarken yine gözlerim dolmuştu, benim yüzümden burada olduğu gerçeği beni mahvediyordu.

Ellerini yüzüme götürüp okşadığında jandarma artık gitmeleri gerektiğini söyleyerek onu benden uzaklaştırdı. Geri dönüp dönüp bana bakıyordu giderken, ona ufak bir gülümsemeyle el salladım.

Polis eşliğinde tekrar hastaneye girdiğimde bir çok baş bize döndü, beni hemen doktorun odasına alıp tekrar muayene ettiler. Herşeyin yolunda olduğunu söyleyip taburcu ettiklerinde derin bir nefes alabildim sonunda.

SEFER TASIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin