7 YIL SONRA
Bugün Ulaş ve benim evlilik yıldönümümüz olduğu için, işten erken çıkıp hazırlanmak için evimize doğru yola çıktım. Son yıllarda spor, ev, iş ve Ulaş sayesinde gayet hoş bir fiziğe sahip olmuştum.
Evet, Ulaş sayesinde...
Beni her gün oldukça yoruyordu, hergün işten geldiğim gibi rutinimiz olan spor odamızda alıyorduk soluğu. Kendimi savunmam ve güçlenmem için aralıksız hergün beni çalıştırıyordu.
Onun bu takıntısı sayesinde şu an altılı baklava paketine sahip olmuştum, yüzümdeki yuvarlak hatlar sertleşmişti. Aynı kalan tek şey gözlerimdi galiba.
Arada sırada Ulaş kıskançlık krizlerine girip işyerimdeki arkadaşlarıma sinir krizleri geçirtiyordu ama olsun. Bugün sırtıma, tam sol kürek kemiğimin üstüne dövme yaptırmıştım. Sevdiğimin ismini nakış nakış işlemişlerdi tenime.
İlkokul yazısı gibi bir yazı fontu seçmiştim, dövmeyi yapan sanatçı bile şaşırmıştı ama bunun benim için anlamı büyüktü. Ben Ulaş'ı tıpkı birinci sınıfa giden bir çocuğun kalbi gibi tertemiz seviyordum.
Gördüğünde vereceği tepkiyi merak ediyordum, normalde yazı siyah olup tenin üstüne yazılırdı. Ben siyah bir alana, ismi açıkta kalacak şekilde işlem yaptırmıştım. Uzun süren bir işlem olduğu için erken çıkmıştım, sırtımdaki yanmayı göz ardı edip direksiyonu evimizin sokağına kırdım.
Ulaş mekanı kontrol etmeye gittiği için rahattım, güzel bir masa hazırladım ikimiz için. Mumlar falan yoktu tabi, en sevdiği yemeği pişirdim ama.
Güzel bir tatlı, rakıyı buza oturttum. Tabaklarımızı doldururken kapı çaldı, ben evdeyken asla anahtarla girmezdi içeriye. Kapıda karşılayıp yakalarını kavradım, dudaklarına sıkı bir öpücük kondurdum her zaman ki gibi.
Elindeki büyük gül buketine gülümseyerek baktım, hiç unutmazdı, bir kez bile unutmamıştı. Onlarca beyaz gülün içinde yedi adet kırmızı gül vardı, her yıl bir adet artıyordu. Tüm buket kırmızı güllerle dolana kadar birlikte olmamızı diliyordum sadece.
El ele geçtik soframızın başına, yan yana oturduk. Rakılarımızı içtik göz gözeyken. Yemeklerimizi bile bu şekilde yedik, dudaklarımız da buluştu ara ara.
Yatak odamıza ilerlerken heyecanlıydım, ne tepki vereceğini tahmin edemiyordum. Kıyafetlerimiz öpücüklerimizin arasında birer birer yeri boyladı. Dudaklarımız ayrıldığında tekrar birleşmeden hemen konuştum.
"Ulaş, sana bir hediyem var." Kaşları çatıldı hemen, çünkü hediye almamak konusunda anlaşmıştık yıllar önce.
"Yavrum, almasaydın bir şey. Zaten sana sahibim, bana başka ne gerek."
Bir öpücük daha kondurdu dudağıma, gözlerine bakıp dudağımı ısırdım. Tepkisini ölçmek için aynaya doğru yürüdüm, sırtım aynaya dönüktü. Aslında baksa fark ederdi çünkü avuç içi kadar büyüktü dövme.
Gözleri gözlerimde beni takip ediyordu, ona sırtımı döndüğümde şeffaf koruyucunun altındaki dövmeyi gördü. Güzel gözleri aynadan gözlerimi bulduğunda yaşlarla parlıyordu, kollarını belime sarıp omzuma masum bir öpücük kondurdu.
"Bu ömrümde aldığım en anlamlı hediye, ömrümüzü birlikte geçirmeye söz verdiğimizi biliyorum ama şimdi seni öpmezsem ölebilirim."
Gözlerinden akan yaşlarla dudaklarıma yapıştığında hızla karşılık verdim, biz iki deli aşık birbirimizi her an aynı ilk öpücüğümüzdeki o baş döndürücü hisle öperken kalplerimiz bile aynı ritimde atıyordu sanki.
Yıllarca aynı ritimde kalıp, aynı anda durması ise tek dileğimizdi....
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SEFER TASI
General FictionMahalledeki kilolu gence yanık olan kıro ağır abi Ulaş Kiloları yüzünden alay konusu olduğunu düşünüp depresyona giren Sefer