12* lost on you

84 24 26
                                    

(lp- lost on you)

Bir çift gözdü zamanı durduran, bir çift ela göz.

Az önce aldığım karanfil kokusunu hatırladım, demek ki kaynağı özlemini duyduğum kişiydi. Burukça gülümsedim. Niye gülümsediğime anlam verememiş olacak ki şaşkınca bakıyordu koyu kahve gözlerime.

Gerçek olamazdı.

Başımı iki yana sallarken, "Gerçek değil ki bu." dedim kendime. "Koridorlarımdan bir tanesi bu da. Aslında hiç sahilde bayılmadım, hiç hastaneye getirilmedim, kalp yetmezliğim olduğunu öğrenmedim, yalnızca birkaç ayımın kaldığını... Hiç öğrenmedim."

Buğra'ya döndüm, ne diyeceğini bilemiyor gibiydi. Az önce uzattığı su şişesini kenarına bıraktı. Yutkundu, adem elması kıpırdadı. "Ve sen... Hiç buraya gelmedin." İki elimi de sertçe kapattığım gözlerime sürttüm. Amacım, hem gözyaşlarımı temizlemek hem de bir ihtimal uyanmayı sağlamaktı. "Bunların hiçbiri yaşanmadı. Şu an duyduğum koku da gerçek değil, almıyorum karanfil kokusu falan." dedim bu sefer de.

Delirmişçesine kendi kendime söyleniyordum ve o... Susuyordu. Gözlerimi tekrar elalarına çevirdim. İki gözünü de aynı anda kapatmıştı, derin bir nefes alırken tekrar yutkundu. Tekrar hareket etti adem elması... Bir gözünden bir damla yaş kaçmayı başarmıştı o göz hapsinden. Göz kapakları yavaşça aralandı, o an gözlerinin ne kadar kötü halde olduğunu farkettim. Kızarmıştı, yorgun bakıyordu. Eskiden böyle olmazdı, tertemiz bakardı gözlerime.

Yanına adımladım ve gözlerimi gözlerine diktim. Sağ elimi uzatıp yanağının kenarına koydum. Sıcacıktı, eskisi gibi... Gözlerini yumdu ve yüzünü elime doğru yasladı, hafifçe sürttü yanağını avucuma. "Ben sana 'elalarına iyi bak' demedim mi?" diye sordum azarlarcasına. Dudaklarını araladı, tam cevap verecekti ki lafını başlamadan böldüm.

"Madem bunlar gerçek değil, istediğimi yaparım. Ben seni çok özledim ela gözlü çocuk." dediğim gibi yüzlerimiz arasındaki mesafeyi kapatmam bir oldu. Nefeslerimiz birbirine karışıyordu.

İlk birkaç saniye duraksasa da kendine gelmesi uzun sürmedi, dudaklarını benimkilerden daha istekli bir şekilde gezdirdi dudaklarımda.

Nefeslerimizi birbirinden ayırmadan oturduğu yerden kalktı ve bir eli eskiden olduğu gibi boğazımı kavradı yavaşça. Yüzünü bir sağa bir sola hareket ettirirdi, yaptığımız şeyi uzatmak istercesine. O bunları yaparken bir adım geriye attığımı, hatta onun da bir adım ileri attığını farketmemiştim. Birkaç kere daha adımladık.

Ben geriye, o ileriye, ben geriye, o ileriye...

En sonunda sırtım duvarla buluştuğunda dudaklarımızı ayırdı. Alınlarımız birbirine kavuşurken, tadını 2. kez aldığım dudakların özlemini bu denli hissettiğimi yeni yeni idrak ediyordum.

Derin derin nefesler alıp verirken aslında her şeyin gerçek olduğuna en nihayetinde inanabilmiştim. Cılız, güçten düşmüş kollarımı sıkı beline sardım. Alınlarımızı ayırıp yüzümü iki eliyle avuçladı ve gözlerimin en içine baktı elalarıyla... Gözleri biraz da olsa yorgunluktan arınmış, dinlenmiş gibiydi sanki.

"Her şey gerçek bilgem." Sıkıntılı bir nefes verdi ve devam etti, "Keşke bazı şeyler gerçek olmasaydı. Ama gerçek işte." Gözleri doluyordu geçen her saniyede. Alnıma küçük ama uzun bir öpücük bıraktıktan sonra omuzlarımı kavradı ve sarıldı.

Kulağım kalbinin üstüne denk geliyordu, ritmik kalp atışlarını duyuyordum. O kadar huzurlu, o kadar mutluydum ki şu an. Altı ay sonra, öleceğim zaman ona böyle sarılmayı planladım. Böyle sarılıp bu şekilde ölmeyi...

elfida/yarı textingHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin