Bütün gece tuhaf rüyalar görmüştüm, ailem ve önceki hayatımla ilgili ama artık önceki hayatım çok fazla aklıma gelmiyordu, o hayatı yaşadığımı biliyordum ancak kafam o kadar doluydu ki düşünmek için zamanım bile olmuyordu.
Güneş doğmadan önce gözlerimi hızla açtım ve handa ki odamda olduğumu onaylamak istercesine etrafa bakındım. Evet doğru yerdeydim, Weiss yanımda kıvrılmış uyuyordu. Ayağa kalktım ve camın kenarında duran masada ki suyu elime alıp içtim o kadar susamıştım ki sanki yüzyıllardır su içmemiş gibi hissediyordum. Bardağı masaya bıraktıktan sonra kafamı cama çevirdim güneşin yavaş yavaş doğuşu gökyüzünü kızıla çevirmişti.
Odanın balkonuna çıktım biraz hava almak istedim ve bu güzel manzarayı daha rahat izlemek. O sırada kafamı yanımda ki odanın balkonuna çevirdim ve onu gördüm, sinsi tilkiyi.
"Günaydın"
Dediğin de sesi çok derin duyuluyordu, cidden güzel olmayan hiç bir yanı yokmuş gibi.
"Günaydın, sende mi manzarayı izlemeye çıktın?"
"Sayılır, biraz nefes almak istedim"
Güneş ışığı mavi gözlerine vurduğunda o maviler okyanuslara dönüştü ve içimde dalgalar yarattı. Kendime gelemem gerek o Dük Rias bu kitabın kahramanı ve eminim ki ilk kitapta çıkmasa bile sonra ki kitaplar da ruh eşi ortaya çıkacaktır. Benim gibi Lanetli bir prensesle birlikte olması imkansız. Ne zamandır böyleyim acaba? Belki de sadece yanımda olduğu içindir, sadece o ve ben kaldığımız için...
"Rias yanımda sen olduğun için şanslıyım tek başıma olsaydım çökerdim"
"Emin ol benim için de öyle Lilith, seninle birlikte olduğum için gerçekten ama gerçekten şanslıyım"
Gülümsedim, Rias ben olmasam bile ülkeyi ve ailesini kurtarma konusunda başarılı olacaktı. Gözlerimi doğan güneş ve hafifçe dalgalanan denizin olduğu manzaraya çevirdim.
"Çok güzel"
Dediğim de o da konuştu.
"Evet çok güzel"
Ona baktığım da gözlerinin bende olduğunu gördüm...
Theo ile buluşmamız gereken yere gelmiştik, burası ticaret gemilerinin hazırlandığı bir yerdi. Savaş için uygun bir gemi bakmaya gelmiştik ve tabiki de bu konulardan anlamadığım için kenarda sessizce izlemekle yetindim Yuli ve Theo anlamadığım bir dilde konuşuyorlardı sanki. Rias ise gemilere bakıyordu, aralarında bir karara vardıklarında, Theo diğer askerleri bilgilendirmek için ayrıldı. Bizde atlarımızı handan alıp Cesar'ın en yüksek yamacına gittik.
"Bir şey görüyor musun Yuli?"
Rias ve ben arkada dururken Yuli korsan gemisini izliyordu.
"Hiç bir hareket yok Rias, büyük olasılıkla ticaret gemisinin hareket etmesini bekliyorlar"
Weiss kartal formunda yanımdaydı. Gidip gözlemlenmesi kolay olurdu ancak şu an fark edilmesini göze alamazdım. Beyaz bir kartal kolayca gözlerine ilişebilirdi o sebeple Weiss saldırı gününde onların konumu belirlemek için harekete geçmeliydi.
"Sizce tuzak olduğunu fark ederler mi?"
Diye sorduğumda Yuli kafasını iki yana salladı.
"Sanmıyorum, bu bilgiyi alabilmek onlar için imkansıza yakın karaya çok nadiren çıkıyorlar ve saldırı da büyük bir gizlilik içinde planlanıyor"
"Yuli bir şeyler oluyor gibi"
Rias'ın sözleriyle birlikte Yuli gemiye baktı, bende bir şeyler görmek için biraz daha ona yaklaştım. Başka bir korsan gemisi ile aralarına köprü kurmuşlardı ve sekiz tane büyük tahta kutuyu bir gemiden diğerine aktarıyorlardı. Daha sonra gördüğümüz şeyle olduğumuz yerde donduk ve aklımdan tek bir düşünce geçti.
Bu zamana kadar kaç tane getirmişlerdi?
Bu pislikler sadece ticaret gemilerinden elde ettikleri malları kaçırmıyor aynı zamanda benim krallığıma şeytani canavarları getiriyorlardı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Lanetli Prenses Oldum
FantasyÖldüğüm zaman uzun bir karanlıkta bekledim , ışığı tekrar gördüğüm zaman bir bebek olmuştum ben ve ikiz kardeşim Orian, Yullisteria Krallığının Prensi ve prensesiydik . Bir dakika bu biraz tanıdık çocukken okuduğum kitabın içine mi girdim !!!