8

29 2 0
                                    

Esteban

Kris ve Jasmin'i beraber bıraktıktan sonra ormanda keyifle dolaşıyordum. Öyle ki oyunda olduğumuzu bile unutmuştum. Tanrım... hayat varmış. Jasmin'in ağlamasından beynim şişmişti. Şimdi ise sanki bunlar yaşanmamış gibi, kollarımı kaldırmış başımın arkasında birleştirmiştim, kafamı geriye yaslamış güneşin tadını çıkarıyordum. Yakıcı bir güneş değildi, askine soğuk havada sıcak güneş huzur veriyordu.

Aniden bir çıtırtı duydum. Kesinlikle ağaçların arkasında bir şey vardı. Kollarımı indirip silahımı doğrulttum. Ağaçlara doğru yürümeye koyuldum, ama önüme çıkan manzara bir tavşanla oynayan Amelia'ydı. Şaşkın halde onları izlemeye devam ediyordum. Bu geri zekâlı kız ne yaptığını sanıyordu. Burada kolayca fark edilebilirdi.

Aniden aklıma gelen fikirle sırıttım. Ona sürpriz yapabilirdim, mesela güzel bir şaka gibi? O eğlenmeyecekti, ama ben kesinlikle eğlenecektim.

Yavaş adımlala ona doğru yaklaştım. Tavşan benim geldiğimi fark etmiş olmalı ki hemen koşmaya başladı. Amelia da aniden çömeldiği yerden ayağa kalktı ve tavşanın peşinden gitmeye başladı.

Bu aptal kadın yüzünden sonunda oyunu kaybedecektik. Ben de peşine düşmüştüm. Ses çıkarmıyordum ve zaten Amelia da tavşana o kadar odaklanmıştı ki peşinde birilerinin olduğunu anlamamıştı.

Sonunda uçurum benzeri bir yerde durdu, ama yer yapraklarla boyanmıştı. Tavşanı kaybettiği için üzülmüş olmalıydı. Ona yaklaştım, şimdi şakanın tam sırasıydı!

Aniden yüzümü sinsi bir gülümseme hapsetti. Silahımı onun omuzuna bastırdım. Bedeni kaskatı kesilmişti. Bu halini keyifle izliyordum.

Sabahtan -Karen diğerleri ile gittiği andan- bu saçma yere geldiğim için kendime küfürler yağdırıyordum. Ama şimdi düşündüm de iyi ki gelmişim. Amelia'yı bu halde görmeye değerdi.

Nefes hızı gitgide artıyordu. "Hadi vursana..." Sesi titremişti.

Yüzüm düştü. Onu vuramazdım, çünkü kendi takımımdan birini vursam oyundan atılırdım. Ya da neden atılmayayım? Tek kaşımı kaldırdım. Takım falan umurumda değildi, sadece Amelia'yı boyamak istiyordum. İçimde alevlenen bu duyguya boyun eğdiremedim.

Birkaç adım geri gittim ve muhtemelen gözlerini kapatmış olan Amelia'yı -yüzünü göremiyordum, sadece sırtına bakıyordum- vurdum. Birkaç defa silahla vurduğumda sırtı boya yüzünden Dante'nin cehennem tablosuna dönmüştü.

"Ya yeter! Acıtıyor! Ne alıp veremediğin var?!" Bağırıyordu. Umursamayıp vurmaya devam ettim. Fazla acıtmadığını biliyordum. Kahretsin ki boyam bitti. Amelia saçı ve üzeri boyanmış halde, bana doğru yavaşça döndü. Beni görür görmez, gözlerini kocaman açtı. "Seni şerefsiz!"

Üzerime öyle atlamıştı ki kendimi kurtaramadan saçımın çekilmesinden acıyla inlemeye koyuldum. "Bırak, lanet şey, bırak!"

"Bırakmayacağım! Seni gebertmeden olmaz!" Saçımı çekmeye devam ediyordu, arada da omuzlarıma vuruyordu.

Onu engellemeye çalıştığım anda o uçurum gibi yerden yuvarlanarak düşmeye koyulduk. Kafamın etrafında eller hissettim, gözlerimi açamıyordum ama o ellerin Amelia'ya ait olduğunu biliyordum. Kafam çarpmasın diye elleri ile kafamı tutuyordu. Ben de aynısını ona yaptım, ellerimi kafasının etrafına doladım. Sonunda göle falan düşmemek için dua ediyordum.

Sonunda durmuştuk. Nefes nefeseydik. Gözlerimi açtığımda Amelia benim altındaydı, lakin hâlâ gözleri kapalıydı. Kaşlarını çatmıştı, belli ki hâlâ korkuyordu. Bir süre sonra yavaşça gözlerini açtı. Ellerimiz hâlâ birbirimizin kafalarındaydı. Ben hâlâ Amelia'nın kafası yere çarpmasın diye ellerimi ona sarmıştım. Tuhaf yani zaten durmuştuk, buna ihtiyaç yoktu.

Yalanlar, Kaçışlar İçinHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin