Kitapta gerçekleşen olayların,
kişilerin, kurumların ve kuruluşların gerçeklikle bir ilgisi yoktu. Kurgu ürünüdür.Dayanamadım ve ilk bölümü atmak istedim. Bu bölümde Hazal'ın çocukluğundan bir anı okuyacağız. Umarım seversiniz.
Başlama tarihlerini alalım
-14 Haziran 2000/ İstanbul-
"Beşiktaş'ta 12 kişinin hayatını kaybettiği, 96 kişinin de yaralandığı terör saldırısının üçüncü gününde, Sayın Cumhurbaşkanı bugün akşam saat altı da yaptığı açıklamayla hain saldırının terör örgütü tarafından gerçekleştirildiğini bildirdi. Bununla ilgili Türk Silahlı Kuvvetleri, Millî İstihbarat Teşkilatı ve Emniyetin birlikte çalıştığını söyleyen Cumhurbaşkanı, halkın sükunetini koruması gerektiğini, birimlerin kontrolü ele aldığını duyurarak hayatlarını kaybeden vatandaşların ailelerine başsağlığı diledi, yaralan vatandaşlara ise geçmiş olsun dileklerini iletti."
Hazal babasının gözlerinden akan yaşlara odaklandığı için haberin tamamını dinleyememişti. Tek bildiği babasının birkaç gündür ağladığı ve annesinin eve gelmediğiydi. Teyzesi, dayısı, amcaları eve girip çıkıyordu ancak annesi gelmiyordu. Gördüğü herkese annesini sorsa da alabildiği tek cevap daha fazla gözyaşı oluyordu.
Annesinin kısa süreli yokluğu herkesi mahvetmeye yetmişti. Halbuki o burada olsaydı babası ağlamayı bırakır, gülümserdi.
Küçük kız farkındaydı ki babası ona gülümsemediği kadar annesine gülerdi.
Belki annesi pastanedeydi ve işleri yoğundu. Belki de ona doğum günü pastası hazırlamak için fazladan birkaç güne ihtiyacı olmuştu çünkü bugün doğum günüydü. Annesinden pembe, büyük bir pasta istediği için pişman olmaya başlıyordu. Arkadaşı Zelda'nın doğum gününde görmüş ve çok sevmişti, üzerinde birlikte izledikleri çizgi film karakterlerinden biri vardı. Bunun, annesini kaybettireceğini bilseydi sevmesine rağmen istemezdi.
Küçük, pembe pullu sırt çantasına eşyalarını koyup koridorda ilerledi. Evdekilerin sesi oturma odasından geliyordu. Yine kapıyı kapatmışlardı ve kendi aralarında konuşuyorlardı. Üç gündür olan buydu. Eğer konuşurken yanlarına çağırmıyorlarsa Hazal'da onları rahatsız etmeyecekti. Kapıyı sessizce açtı ve duvardan tutunarak ayakkabılarını giydi. Kimse pastaneye bakmayı akıl edememiş miydi? Gidip annesini getirecek ve herkese sürpriz yapacaktı. Kapıyı ardından çekti ve annesiyle her gün izledikleri yolu takip etmeye başladı.
Geçtiği yolda insanlar ona meraklı gözlerle bakıyor Hazal ise neden baktıklarını anlamayıp herkese gülümsüyordu. Annesiyle pastaneye gittiği günlerden hatırladığı kadarıyla metro denen yere gidecekti. Düz yürüyorlar ve marketlerin olduğu sokaktan sağa dönüyorlardı. Yoksa sola mı? Bunu marketlere geldikten sonra düşünmeye karar verip ilerlemeye devam etti.
O anlarda, Aslan ailesinin evinin salonunda kriz hakimdi. Terör saldırısı; kardeşlerini, yengelerini ve eşini almış, 6 yaşındaki bir kız çocuğunu ise öksüz bırakmıştı. Bir yandan kardeşlerinin acısını yaşamaya çalışıyorlar bir yandan da bunu küçük kıza nasıl anlatacaklarını düşünüyorlardı. Günlerdir Hazal'la yüz yüze gelmekten kaçsalar da bu, sonsuza dek süremezdi.
"Çocuk büyütmek nedir bilmem ki ben. Şimdi Bade de yok. Nasıl edeceğim, nasıl büyüteceğim onu. İşim var, çalışıyorum ben nasıl bakayım? Allahım neden? Madem öyle, bana bir yol göster. Ciğerim yanıyor benim. Şimdi kızımızla tek başıma kaldım. Bade yıllarca hasretinden ağladığı çocuğunu büyütemeyecek. Hazal büyüyecek ama Bade onu göremeyecek."

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kızıl Mektup
Action"Sizin de var mı bekleyemem diyeniniz?" Kaşları çatıldı ve bir süre yüzüme baktı. Tok sesiyle konuştu. "Bizde tek yol, vatan yoludur. Beklemek istiyorsa buyursun, vatan yolu beklesin. Bekleyemeyen zaten benim olmaz." Gözlerimi kırpıştırarak yüzünü...