Önceki Bölümden
"İletişimde kalacağız," dedi kapıya yürümeden.
"Nasıl? Numaranızı bilmiyorum."
Başını sallayarak odadan çıktığında peşimden gittim. "Ben sana ulaşacağım."
Kaya dosyalarla birlikte evden çıkarken kapıda durup izlemekle yetindim.
***
"Muhammet Bey? Hayırdır inşallah."
Odamdan çıkmış duruşma salonuna ilerlerken kenarda oturan Muhammet Ağa'yı gördüğümde adımlarıma engel olamamıştım.
"Hâkime Hanım, merhaba." Beni gördüğünde yüzünde beliren mutluluğa neredeyse gülecektim.
"Merhaba," dedim cevap beklediğimi belli edercesine kaşlarımı kaldırarak.
"Aman yok bir şey. Bizim oğlanı sorguluyor sizin şu Deniz bayan." Kıkır kıkır güldü. "Onu bekliyorum."
Normalde komik değildi ama bu adamın espri yapmayı deniyor olması bile tuhaf geliyordu. Gülmemeye çalıştım.
"Oğlunuz kaç yaşında adam Muhammet Bey, niye geldiniz peşinden."
Omuz silkti. "Hepsinin her şeyiyle ilgileniyorum. Geldik işte itin arkasını toplamaya. Tek de gezdirmiyoruz zaten artık."
Başımı sallamakla yetindim. "Anladım. Tekrar geçmiş olsun." Gitmek için sağa adımladığımda önüme geçti.
"Yahu duraydın az daha. Daha oğlanın işi var." Adam koskoca hâkime, sıkıldım az otur, diyordu resmen.
"Duruşmam var Muhammet Bey. Gün boyu top sektirmiyoruz ya. Belki başka zaman."
Kenara yaslanıp onayladı. "Tabi tabi, haklısın. Tutmayayım ben seni, ama madem başka zaman akşam bize çaya gel. Hanımın iyi günü bugün. Kendi elleriyle kadayıf dolması açacaktı."
Duraksadım. "Kadayıf dolması mı?" Neden ağzımdan dökülenin bu olduğunu bilmiyordum.
"He ya, kadayıf dolması. Çaya bekleriz seni."
Dudaklarımı yalayıp başını salladım. "Olur o halde. Akşam gelirim."
"Gel gel seni bizim hanımla tanıştırayım. Bayılır sana." İki saat oturur kalkarım diye düşündüğümde gayet mantıklı gelmişti. Üstelik davada işime de yarayabilirdi.
"Şimdi gitmem gerek. Dikkat edin kendinize."
Saati fark ettiğim gibi koştura koştura duruşma salonuna ilerledim. Duruşma boyunca da, sonrasında da aklımdan Abdurrahman Balçık ismini çıkartmadım. Aklımın bir köşesindeydi hep ama bunca zaman gündeme getirmemiştim. Muhammet Ağa ile karşılaştığımız gün dosyada benim adımın yazmasına ne kadar şaşırdığımı hatırlıyordum. Tıpkı Dursun Balçık davası gibi.
Duruşmanın bitmesinin ardından odama gidip bulduğum dosyaları incelemeye başladığımda verilen ifadelerin tutarsız ve büyük ihtimalle yalan olduğunu gördüm.
Çatışmanın karşı tarafından sadece iki kişi yakalanabilmişti. Kalan 4 kişi kayıptı. Verdikleri ifadelerde rahatlıkla 'kafamız attı, yanlış yaptılar biz de sıktık' modundalardı.
Bu taraftan ise sadece bir kişinin ifadesi vardı; Abdurrahman Balçık. Amcasının oğlu da yanındaydı ancak o, çıkan kurşunlardan biriyle hayatını kaybetmişti.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kızıl Mektup
Action"Sizin de var mı bekleyemem diyeniniz?" Kaşları çatıldı ve bir süre yüzüme baktı. Tok sesiyle konuştu. "Bizde tek yol, vatan yoludur. Beklemek istiyorsa buyursun, vatan yolu beklesin. Bekleyemeyen zaten benim olmaz." Gözlerimi kırpıştırarak yüzünü...