Önceki Bölümden
"Merhaba," dedim yüzüne bakarak. "Tanışmadık sanırım, ben Hazal." Elimi uzatırken çoktan bana odaklanan gözlerine bakıyordum.
Bir elime bir de gözlerime baktıktan sonra nazikçe tuttu. Büyük, nasırlı ellerinden beklemediğim naziklikle hareket ediyordu.
Hep böyle mi diye merak ettim.
"Kaya Doğan."
Bakışlarımız kart, yüzümüz donuktu. Onun da her zamanki ifadesi gibiydi. Benim de öyleydi.
Bir anda gülümsediğimde gözlerindeki şaşkınlığı yakaladım. Ellerimiz hala birbirini sarıyordu. Yaşanmışlıkların izlerini kendi avucuma kazıyormuş gibi hissetmiştim.
"Memnun oldum Komutan," dedim gülümsemeye devam ederken.
Şaşkınlık gözlerini terk etmiş, yüz ifadesi yumuşamıştı. Hoşuna gitmiş gibi dudağının kenarı kıvrıldı.
"Ben de öyle Hazal Hanım."
Ben ona nasıl 'Komutan' diye hitap ediyorsam o da bana aynı şekilde 'Hazal Hanım' diyordu.
"Bir an geldiğimi görmediğinizi sanmıştım."
Elini ilk çeken o olmuştu.
"Sizi fark etmemek mümkün mü?"
Sesindeki kinayeyi duymasam söylediğini farklı şekilde yorumlayabilirdim."Bu da ne demek?" diye sordum.
"İlgiyi üzerinize almakta zorlanmıyorsunuz demek." Bakışları bende değil, etini kesmekle meşgul olduğu tabağındaydı.
Hiçbir zaman ilgiyi seven biri olmamıştım. Çocukken çok fazla ilgi beklerdim. Beklediğim ilgiyi, istediğim kişiden görmeyince kimseden ilgi istemez olmuştum.
"Kaba yorumunuz için teşekkürler. Belki de birbirimizi görmezden gelmeye devam etmeliyiz." Görmezden gelmeye devam etmek en iyi seçeneğim değildi. İstediğim de değildi zaten ama yine de hareketleri sinir bozucuydu.
Elimi ileriye, onun tabağının yanında duran rakı şişesine uzattım ve onu alırken yanlışlıkla tuzluğa çarparak tuzun yemeğine dökülmesine sebep oldum.
"Ah," dedim yalandan bir üzüntüyle. Onun dışında kimsenin yalan olduğunu anlamayacağını biliyordum, bir de Ezgi vardı tabi. "Özür dilerim yanlışlıkla oldu."
Eti kesmek için uzanan eli durdu. Dişlerini sıktığını yeni kesilmiş sakallarının açıkta bıraktığı çenesinin kasılmasından anladım.
"Sorun değil, Hazal Hanım."
Başını kaldırıp bana bakmamıştı. "Eğer yenmeyecek durumdaysa benimkini paylaşabiliriz," dedim iyi niyet göstermek adına. Elbette fazladan bir sürü et olduğunu biliyordum.
Orkun ayaklandı. "Sıkıntı yok Hazal, rahat ol lütfen. Bir sürü yemek var."
Kaya'nın tabağını önünden alıp yenisini koymaya gitmeden önce ona mahcup gülümsememden gönderdim. Başımı eğdiğimde Kaya bana bakıyordu.
Alaycı bakışı yüzümdeki mahcup ifadedeydi. Bakışına sırıtarak karşılık verdiğimde başını iki yana salladı ve Orkun'un getirdiği yeni tabağa döndü.
"Komutanım sınav sonuçları ne zaman açıklanıyormuş? Daha ne kadar bekleyeceğiz ya!" Kazım, bizim masada yarattığımız gergin sessizliği sorduğu soruyla bozdu.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kızıl Mektup
Acción"Sizin de var mı bekleyemem diyeniniz?" Kaşları çatıldı ve bir süre yüzüme baktı. Tok sesiyle konuştu. "Bizde tek yol, vatan yoludur. Beklemek istiyorsa buyursun, vatan yolu beklesin. Bekleyemeyen zaten benim olmaz." Gözlerimi kırpıştırarak yüzünü...