Yiğit Efe Demirci'den
Davadan yeni çıkmıştım. Kazanmıştım ama mutlu hissettiğim söylenemezdi çünkü karşı tarafın avukatı karımdı.
Güzel karım. Benim karım. Efsar'ım.
Kazandığım için benden çok sevinmişti çünkü müvekkilinin haksız olduğunu biliyordu. Yine de ona kaybetmeyi severdim ben. Kazandığım tek şeyin kalbi olmasını isterdim.
Dışarıda onu bekliyordum. Neyse ki çıkması uzun sürmedi. Yaşam kaynağım olan gözleri beni aradı. Gördüğünde ise dünyamı aydınlatan gülüşüyle bana ilerledi. Nefes aldığımı hissettim.
''Tebrik ederim sevgilim.''
Müvekkiline en az cezayı aldırtmayı başarmıştı.
''Ama sen kazandın. Benim tebrik etmem gerekir?''
''Hmm, mesela nasıl tebrik edersin?'' deyip göz kırptım. Seneler ilerledikçe bazı şeyleri aşmıştık. Utanmam da buna dahildi.
''Sen çok terbiyesiz bir koca oldun.'' dedi elini onun için atan kalbime koyarak. Söylediğinin aksine sırıttı. ''Terbiye edilmen gerekiyor bence.''
''Karım nasıl isterse.''
''Karın aç. Önce yemek yiyelim sonra da kızımızı alalım olur mu?''
Elini tuttum. Ona temas etmek, su gibiydi, oksijen gibiydi. Olmazsa olmazdı. Bu dünyada ondan daha fazla seveceğim biri olduğunu düşünmüyordum.
Kızımız doğana kadar.
Bir efsaneye göre ilişkide kim eşini daha fazla severse ilerde çocuğu sevilen kişiye benzermiş. Belki de bu yüzden Hilal, Efsar'ın kopyası gibiydi. Altın sarısı saçları ve bal gözleri vardı.
Karımla yemek yedikten sonra okula gittik. Kızımızı en az Efsar'ımı özlediğim kadar özlüyor, hatta bazen işimi gücümü bırakıp hayatımı ona adayasım, sürekli onu sevesim geliyordu. Gerçekten çok zeki bir kızdı. 4. sınıfa yeni geçmişti ama kafası çok farklı çalışıyordu.
Zil çaldığında bir süre sonra çıktı. Servisine yönelecekken arabadan çıktım ve kızıma seslendim.
''Aa, babacığım.'' Koşarak yanıma gelip kucağıma atladı. Kollarımı ona sararak yanağını öptüm ve kokladım. 10 yaşında olabilirdi ama hala bebek gibi kokuyordu.
''İyi ki geldin babacığım. Çok sıkıcıydı bugün biliyor musun? Matematikten nefret ediyorum.''
''Matematik hayatın her yerinde karşına çıkabilir ama güzelim.''
''Ama matematik çok zor babacığım. Mesela şekillerin açıları benim ne işime yarayacak ki? Çok saçma."
"Mimar olmak istersen mesela?"
"O zaman mimar okullarında öğretilsin."
"Hilal."
"Ama baba."
Sanırım matematiği hiçbir zaman sevmeyecekti. Ne zaman ödev başına otursa diğer derslerini keyifle yapıyor, matematiği görmek bile istemiyordu. Biz de üstüne gitmiyorduk.
''Hem ben ressam olacağım. Matematiğe ihtiyacım yok ki.''
Tabii, geçen hafta da astronot olmak istiyordu. Ondan önceki hafta doktor..
''Ressam olmaya mı karar verdin? Neden?''
''Öğretmenim çok yetenekli olduğumu söyledi baba. Ressam olabilir miyim?''
''İstediği her şeyi yapar benim kızım.''
Nihayet kucağımdan indi ve arka koltuğa geçti. Efsar ön koltukta uyuyakalmıştı. Bu sıralar çok sık uyukluyordu. Güzel yavrum, çok yoruluyor olmalıydı. Hilal, öğrettiğimiz gibi kemerini bağlarken ben de koltuğuma geçtim. Efsar'ımın yana düşmüş yüzü ve yüzünü kapatmış saçlarına baktım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Soğuk Baklava | Texting
Novela JuvenilBilinmeyen: Çok çirkinsin. Efsar: *aynaya karşı*