Zayn'in mesajıyla apartmanın merdivenlerini sekerek indim. Günün ilk saatlerinde Zayn'i görmeyi seviyorum. Bunu ona henüz söylememiştim fakat tüm günüm güzel geçiyordu işte.
Ağır kapıyı çekip yarattığım boşluktan kendimi dışarı attım. Kayan botlarım yüzünden neredeyse düşecekken kendimi son anda toparlamayı başarmıştım. Sikeyim. Üstelik hava düşündüğümden daha soğuktu.
Temkinli ve ağır adımlarla tanıdık arabaya ilerlemeye başladım.
"Yardım etmemi ister misin?"
Yerdeki bakışlarımı, aralık camdan beni izleyen Zayn'e çevirdim. Yüzünde alaylı bir gülümseme vardı. Sakat bir leylek gibi göründüğüme eminim. Tanrım. Rezil olmuştum.
"Geliyorum."
Yürüyüşüme düzelterek -ben öyle düşünüyorum- arabaya ulaştığımda ön koltuğa yerleştim.
"Selam. Günaydın."
Kollarını hızla bana sardı. Kalın montum aramıza giriyordu fakat yine de sıcaklığını hissedebilmiştim. Sanki dün gece saatlerce beraber değilmişiz gibi sıkıca sarılarak ona karşılık verdim. Kolları arasında olmak iyiydi. Fazlasıyla iyi hissettiriyordu.
"Günaydın."
Kollarını geri çekip gözlerime inen bereyi yukarı çekti. "Nereye gidiyoruz?"
"Poka?" dedim onayını almak istercesine.
"Tamam." Ve sürmeye başladı.
Saçları her zaman ki gibi özenle yapmış, siyah montunun içine yine siyah fakat yeşil çizgileri olan bir gömlek giymiş, bacaklarını saran pantolonu ise her zamanki mükemmelliğiyle üzerine yapışmıştı. O...fazla iyiydi. Gerçekten. Bana çok fazlaydı.
"Gidene kadar beni mi inceleyeceksin?"
"Hayır!" Bakışlarımı kaçırdım. "Sadece... iyi görünüyorsun."
"Teşekkür ederim." Güldü. "Sende güzelsin."
Üzerimdekilere baktım. Kalın bir mont, uzun bir şal ve bere haricinde görünmüyordum.
"Yalan söyleme."
"Montunu sevdim. Gerçekten."
"Bu montu giydiğim zamanlarda Felix, içerisinde kalorifer olduğunu idda ediyor. Tanrım. Hatta sadece kalorifer değil bu kadar kalın montun içersinde her şey olabilirmiş."
Kahkahası arabaya yayılırken gülümsedim.
"Felix...asla şaşırtmıyor."
"Acaba nasıl oldu? Hiç konuştun mu?"
Kafasını hayır anlamında salladı. "Aradım fakat açmadı. Bir kaç gün yataktan çıkamaz."
Onaylarcasına kafamı salladım. "Evet. Tabi."
"Bu gün için planın var mı?"
Her zamanki gibi yoktu. "Hayır."
"Benimle derse gelsene."
Salı günü olan dersini kaçırmıştım. Bir sonraki salı zaten gidecektim. Her zaman derslerine gidip onu rahatsız etmek istemiyordum.
"Bilmiyorum. Düzenini bozmak istemem."
Yoldaki bakışlarını bana çevirdi. "Saçmalama. Daha önce bu konuyu konuşmuştuk. İstediğin zaman gelebilirsin."
"Tamam. Kahvaltı yaptıktan sonra konuşuruz."
"Tamam."
Poka'ya gidene kadar radyodan yükselen şarkı bize eşlik etmişti.
Yalnızken kahvaltı yapmayı sevmezdim. Kahve ve bir kaç dal sigara yeterliydi. Zayn ve çocuklar sayesinde bu rutinim yavaş yavaş silinmeye başlıyordu. Aç uyandığım günler oluyordu ve bu gün de onlardan biriydi. Kahvaltı etmek için oldukça hevesliydim. Ta ki Poka'ya girdiğimde Felicia'yı görene kadar. Kaltak göğüslerini tezgaha sergileyerek çalışıyordu ve Elle'nin onun hakkında söyledikleri zihnimde yankılanmıştı.