mors alphabet

181 18 2
                                    

Dürbünden baktıktan sonra omuzlarımı düşürerek kapıyı yarım açtım.

"Neden geldin?"dedim buz gibi sesimle. Dün gece beni ekmiş üstelik mesajlarımın hiç birine de geri dönmemişti.

"Neden mi geldim? Sevgilim?"

Yüzüne bakmadım. "Zayn. Neden geldin diye soruyorum."

"Seni merak ettim."

"Beni merak etseydin, sikik mesajlara bakardın."

Kapıyı kapatacakken araya soktuğu ayağı ve elleriyle bana engel oldu ve içeriye girdi. Onu arkamda bırakarak salona döndüm.

"Sana yazacaktım fakat telefonum kırıldı."

Normalde bu kadar aşırı olmazdım fakat hem bana ilk buluşmamızdan sonraki kayboluşunu hatırlatmış hemde ona hakkımda bir şeyler anlattığım günün sabahı hiç bir şey söylemeden planımızı iptal etmesine üzülmüştüm. Beni istemediğini bile düşünmüştüm.

"Akşam tiyatroya gidecektik. Evime uğrayıp planı iptal ettiğini söyleseydin keşke." dedim sitemle.

"Siktir. Ben. Özür dilerim, Adela. Tiyatro tamamen aklımdan çıkmış. Telefonumda kırılınca seni görmek için geldim."

Gözlerimi devirdim. "Boş ver."

Dizlerinin üzerinde tam önüme çöktüğünde bakışlarımı kaçırdım fakat elleriyle çenemi tutup yüzümü ona çevirdiğinde panikle ayağı kalktım. Elmacık kemiğinin üzeri mosmordu.

"Zayn! Sana ne oldu? Kavga mı ettin? Ne oldu?"

Benimle birlikte ayağı kalkmıştı. "Sakin ol. Bir şey olmadı."

"Kapı çarptı falan demeyeceksin değil mi?" Kafasındaki şapkayı çıkarttım ve elimi yanağına koydum. Yüzünü buruşturmuştu. Abartmıyorum.

"Kavga ettim. Telefonumda bu yüzden kırıldı zaten."

"Kimle kavga ettin?"

"Kurstan çıktıktan sonra bir kaç çocukla işte."

Bakışlarım morluktayken "Yalan söyleme." dedim. Yalan söylüyordu. O kavga etmeyi sevmezdi ki.

"Bradford'da yaşıyoruz, Adela. Alkolik iki genç. Laf attı ve daha sonra...şey- saldırdılar."

"Özür dilerim." dedim hüzünle.

"Neden özür diliyorsun ki? Asıl ben özür dilerim. Tiyatroyu unuttum."

Tiyatro umrumda değildi. Beni bıraktığını düşündüğüm için aşırı tepki vermiştim. Sikeyim. İyi ki ölmedin, Zayn.

"Tiyatro umrumda değil."

Parmak ucunda yükselerek kollarımı ona sardım. "Başka bir şey yok değil mi? Sadece yanağın."

"Bir şey yok."

Bir süre salonun ortasında sessiz bir şekilde ayakta sarıldık. Daha sonra bundan yoruldum ve elinden tutarak koltuğa geçtik.

"Krem sürelim."

"Gerek yok."

Güzel yüzünde iz kalmamalı.

"Hayır. Krem sürelim. İz kalmaz değil mi?"

Alayla güldü. "Sadece biraz morluk. Kanlı bıçaklı bir savaştan çıkmadım."

Onu umursamadan koltuktan kalktım ve odama yöneldim. Yatağım yanında bulunan komodinin ikinci çekmecesi ecza dolabı gibiydi. Ağrı kesiciler, kremler, farklı boyutlarda bandaj ve antidepresan...yüzündeki morluk için onarıcı kremi alarak oturma odasına geri döndüm. Annesi tarafından tembihlenmiş küçük bir çocuk gibi koltukta oturuyordu.

serendipity •zmHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin