"Saçmalık! Delirmişsiniz siz! Böyle bir şeyi asla kabul edemezsin!"
Bahçedeki pergolada oturmuş sabahın ilk ışıklarıyla yanıma gelen Yasemini sakinleştirmeye çalışıyordum.Mesajımı gördükten sonra bir kaç kez aramıştı ama telefonum sessizde olduğu için duymamıştım.Zaten başımı yastığa koyduğum an uykuya dalmıştım.Bu yüzden de dayanamayıp sabahın altısında kapıya dikilmişti.Ona Miranın ettiği teklifi söylediğimde ise resmen çıldırmıştı.
"Yasemin sakin olur musun artık.Ben teklifini kabul ettim demedim zaten."
"Bu etmeyeceğin anlamına gelmiyor ama değil mi?"
"Bilmiyorum.Şuan için hiç bir şey bilmiyorum.Ayakta bir oraya bir buraya dolanmak yerine otur sakinleş de düşünelim istersen"
Söylediklerimin ardından Yasemin karşıma oturmuştu.Tırnaklarıyla oynuyor bir ayağını hızlıca sallıyordu.Bir kaç dakika sakinleşmesini bekledim.Onu bu kadar tedirgin eden şey benim için korkuyor olmasıydı.Tamam bazen ben ve Miran hakkında bazı imalarda bulunduğu doğruydu ama bu, evliliğe karşı çıkmayacağı anlamına gelmiyordu.Evlilik dediğin çocuk oyuncağı değildi sonuçta.Ne kadar kağıt üzerinde olsa da insan tereddüt ediyor.
Nihayetinde Miranı daha bir kaç haftadır tanıyordum.Yasemin de öyle.Ayrıca teyzemin bundan haberi bile yoktu.Sadece dün olanları biliyordu.Attığım mesajı teyzem de görmüştü.Yaseminin söylediğine göre anneme çok kızmış yaptıkları için."Sakinleştiysen konuşalım mı artık?"söylediklerimle gözlerini dikdiği yerden çekip bana baktı.
"Konuşalım"dedi."Ne yapmayı düşünüyorsun?Kabul edecek misin?"
"Başka çarem var mı?" diye sordum içimdeki burukluk hissiyle.
"Var"dediğinde kaşlarımı çattım."Kaç tane çiftlik eviniz var.İlla ki eve dönmeyeceğim diyorsan onlardan birinde kalırsın işte.Bunun için biriyle evlenmek zorunda değilsin.Ayrıca annem demedi mi sen evlenmek istemezsen seni kimse zorlayamaz diye."
"Mesele bu değil ki Yasemin.Mesele annemin beni zorladığı şey değil.
Ben istemezsem beni kimseyle evlendiremeyeceğini, teyzemin buna müsade etmeyeceğini de biliyorum.Mesele...." diyerek bir kaç saniye sustum."Öz annemin benden kurtulmak isteyecek kadar nefret etmesi" dedim gözlerim hafiften dolarken."O çiftlik evleri de onun zaten.Yani eğer ben oraya gidersem yine onun evine gitmiş olurum.Özel şöför tutabilecek durumda olmamıza rağmen neden her gün okula otobüsle gidiyorum sanıyorsun? "Kaşları çatılmış şekilde "Neden?"
diye sorduğunda derin bir nefes aldım."Çünkü 2 yıl önce anneme okula yürüyerek gitmek istediğimi söylediğimde bana, "Hayır olmaz öyle şey.Hem kim bilir belki kocamın nasıl vebali olduysan aynı şekilde geberip gidersin" dedi."
Yanağıma düşen bir damla yaşı elimin tersiyle silerken Yasemin söylediklerimin gerçekten yaşanıp yaşanmadığını sorguluyordu sanki.İlk duyduğumda bende bunun gerçekliğini sorgulamıştım zaten.Fazla şaşırtıcı değil mi?Sonuçta anne dediğin öz kızına böyle bir şeyi nasıl söylerdi?
Ama eğer ki bir anne kocasının ölümünde evladını suçluyorsa işte o zaman bu mümkün olurdu.Babam nasıl trafik kazasında,bir arabanın içerisinde öldüyse annem de benim aynı şekilde ölmemi diliyordu.Yasemin yutkunup dudaklarını araladı.
"Neden yürüyerek gitmek istedin peki?" dedi hüzünlü ve merak eden sesiyle.
"Çünkü okula giderken geçtiğim sokaklarda çok sayıda sokak hayvanı vardı.Her sabah okula gittiğimde onlara mama vermek istiyordum.10 dakikalık yol zaten.Erken çıkacaktım evden okula da geç kalmayacaktım.
Öyle de yaptım.Her gün erkenden kalkıp sokak hayvanlarına mama dağıtarak gidiyordum okula.Ama bu sadece 1 hafta devam etti.1 haftanın sonunda her zaman geçtiğim o sokaklar bomboştu.
Bir tane bile sokak hayvanı yoktu.Çünkü Zehra Aksoy beslediğim tüm sokak hayvanlarını toplatmışdı." diyerek bir kaç saniye sustum, hala kalbim kaldırmıyordu o kadının yaptıklarını."Teyzem gerçekten yaptı mı bunu?Neden peki?" derken teyzesini yeni yeni tanımaya başlayan ve tanıdıkça ondan nefret eden bir kız oturuyordu karşımda.
"Ona boyun eymedim diye...
Tedirgin oldu tabi.Koskoca Zehra Aksoyun kızıyım ben sonuçta.Her kes okula özel araba ve ya şöförle giderken onun kızı yürüyerek mi gidecekti?" dediğimde yüzümde acı ve buruk bir gülümseme oluştu.Ne garip insan acısına ağlamak yerine gülebiliyordu bazen. Ne demiş Yanılgı; en büyük kalp yaraları bile bir acı gülümsemeye sığar."Ben çok yalvardım anneme.
İstediğini yapacağım ama yeter ki onları geri getir dedim.Ama beni dinlemedi.Hayvanları aldırıp ormanlık bir araziye bırakmış.O günden sonra da hiç bir zaman onun söylediklerine boyun eymedim, ona ait hiç bir şeyi de istemedim.Buna özel şöför de dahil.Zaten ne zaman bir arabaya binsem söyledikleri gelir aklıma...Annem benim ölmemi istedi, Yasemin"dediğimde yutkundu.Sesim titrek çıkıyordu artık."Ve ben bunu bilerek onun hayatında daha fazla kalamam, kalmam."dedim içim burkulurken.
"Çocukken teyzem izin vermediği için beni bırakamadı ama artık büyüdüm ve gitmemi istiyor.Onun bana nefret dolu bakışlarına, her haraketimde zehrini kusmasına, beni aşağılamasına yeterince dayandım.Ben artık bunların hiç birine dayanmak filan istemiyorum."Söylediklerimin ardından ikimizde bir süre sustuk.Yasemin bir yandan anlattıklarımı sorguluyor bir yandan da benim için bir şeyler yapmak istiyordu.Bir yol bulmak için çabalıyordu ama bulamadıkca daha çok tedirginleşiyordu.Biz bir birimizin kuzeni değil kardeşiydik.
Ve Yasemin kardeşini bırakmak istemiyordu.Daha yeni bir birimizi bulmuşken yeniden ayrılmak ikimizi de üzüyordu.Ben de istemezdim ondan kopmayı ama buna mecburdum.Ben bir daha o eve dönemem.Ben bir daha Zehra Aksoyla yüzleşmek bile istemiyordum.Öz annemin bana bakan nefret dolu gözlerinden uzak kalmak istiyordum artık.Yasemin masadaki elimi sıkıca tutarak dudaklarını usulca araladığında bakışlarımı ona çevirdim.
"Narin" dedi dolu dolu olan gözlerime bakarak."Bil ki sen ne karar verirsen ver ben senin yanında olacağım." Şu an dejavu denilen şeyi yaşıyordum sanırım.
Çünkü dün gece Miran da buna benzer bir şey söylemişti.
"Eğer mutlu olacaksan..." diyerek bir kaç saniye sustu."At o imzayı, evlen onunla"dedi.Mutlu olmak mı? Sahi neydi mutluluk? Ben o duyguyu hiç doyasıya tatmadım ki.Gerek annem gerek de babamdan ötürü hep bir tarafım yarım, eksikti.Ben doğduğum gün yarım başlamıştım bu hayata.İnsanın annesi ve ya babası yoksa bir yanı hep yarım kalırdı.Kuş gibi düşünün.Bir kanat anne bir diğeri ise baba.Ben de ikisi de yoktu.Annem güya vardı ama aslında yoktu.Hiç olmadı ki.Benim iki kanadımda kırıktı.Peki o kırıklar zamanla iyleşir miydi? Birileri sararmıydı aldığım tüm yaraları? İyleştirebilirmiydi ruhuma batarak acı veren kırıklarımı? Ben iyleşmeyi çok kez denedim ama yapamadım.Ne yaralarımı sara bildim ne kırıklarımı tamamen iyleştire bildim.Bu yüzden birinin yardımına ihtiyac duydum hep.Elimden tutup beni düştüğüm yerden kaldırmasına ihtiyac duydum.Peki o biri gerçekten olacak mıydı?Belki de yaralarımı sarmak için sadece mutluluk yeterdi bana.
İçimdeki anlam veremediğim bir şey beni her defasında buraya itiyordu.İlk defa kaçtığım o gece de tesadüfle buralara kadar gelmiştim.
Ve nasıl olduysa yine buradaydım.
Sanki evren mesaj gönderiyordu burada kalmam için.Ve ben içimdeki o hissten mi yoksa başka çaremin olmamasından mı bilmem ama...Tam şu an Miranın teklifini kabul etmiş bulunuyordum.Ne olacak, nasıl olacak bilmiyordum.
Sadece bana sunulan teklifi kabul ediyordum.Bi kere de şu hayatı akışına bırakalım.Olmaz mı? Bence olur.Yasemin benden bir şey söylememi beklerken dudaklarımı araladım.
"Kabul edeceğim" dedim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SİYAH İLE BEYAZ
Genç KurguSiyah ve beyaz...Bir birine en çok yakışan ve bir birine en çok zıt olan iki renk.İşte biz de böyleydik onunla.Bir birine ait ve bir birine en çok yabancı olan iki insan.