Gördüğümüz ilk an nasıl anlardık karşımızdakinin aslında kim olduğunu?Karşımızdaki insanın cani ya da bir melek misali iyi biri olduğunu anlaya bilirmiydik gerçekten?Tutmadığımı görünce uzattığı elini indiren adam ilk baktığında 15 yıl hapis yatmış birine benzemiyordu.Bir çocuğun hayatını mahveden birine de benzemiyordu.Oğlunun gözleri önünde karısını öldürecek birine desen hiç benzemiyordu.Takım elbiseli, saçları özenle taranmış, bakımlı gözüken adama sanki hayatında hiç acı, mutsuzluk,keder uğramamış gibiydi.Hani derler ya insan hayatı boyunca ne kadar gülerse göz kenarları da o kadar çok kırışır.Daha bir kaç gün önce hapisten çıkmış bu adamın göz kenarları kırışlarla doluydu resmen.Karşımda duran adam kendi çocuğunun çocukluğunu ve tüm hayatını cehenneme çeviren bir caniydi aslında.Ama ne kadar da iyi saklıyordu bunu, değil mi?Neden buraya gelmişti bilmiyorum.
Acaba Miranla daha önceden karşılaşmışmıydı yoksa Miran için mi buradaydı?Ayrıca bu adam benim adımı nereden biliyordu?Sağ tarafdan birinin hızlı adımlarla bize doğru yaklaştığını hissedince düşüncelerimden sıyrılıp bakışlarımı yana çevirdim.Miranın gözlerinden adeta ateş fışkırırken yumuruk yaptığı elini her an bir yere geçirecekmiş gibiydi.Yüz hatları daha çok belirginleşmiş, hızlı adımlarıyla bize doğru yaklaşırken babası olacak cani de ona doğru dönmüştü.Yanımıza ulaşmasına sadece iki üç adım kalmış dudaklarını aralayıp konuştuğunda adeta kükremişti.
"Senin ne işin var burada?"
dediğinde benim yanımda ve babasının tam karşısında durmuştu.Gözleri buz gibi ve kızgın bakıyordu.Miran bu şekilde kimin üzerine yürüse korkudan arkasına bile bakmadan kaçabilirdi.Öyle ki Miranın gözlerine baktığımda ben bile ürkmüştüm bir an.Ama karşısındaki adam umursamaz ve sakin bir tavırla Miranı inceliyordu.
"Oğlumu görmek için geldim" Yüzüne küçük yapmacık bir gülümseme kondurarak söylemişdi.
Annesini çocuğunun gözleri önünde öldürdüğünde oğlu değildi sanki.Oğlu olduğu şimdi aklına gelmişti sanırım.
"Ben senin oğlun falan değilim!Anladın mı? Şimdi geldiğin gibi çık git buradan.Bir daha da sakın ayağını bu okulun kapsından içeri atma" söylediği sırada yumuruk yaptığı elini o kadar sıkmıştı ki üzerindeki damarlar patlayacakmış gibi şişmişti.
Karşısındaki adama saldırmamak için epey bi çaba sarf ediyordu sanki."Niye öyle diyorsun yavrum?Hem bu gün tiyatro provası da olacakmış okulunuzda, izlemeyi çok isterim" dedi yumuşatmaya çalışan sesiyle.
"Eğer 5 saniye içerisinde kendi isteğinle gitmezsen,seni zorla attırırım buradan"
Miranın onun dediklerini umursamaz şekilde sabırsızca söylediklerinin ardından adamın yüzündeki yapmacık gülümseme solmuştu.
"Tamam, öyle olsun."
Aldığı nefesi bıkkınlıkla burunundan verirken gözleri bana kaydı, ardından Miranın ona verdiği 5 saniye daha dolmadan son kez Mirana bakıp arakasını dönerek gitti.
Miran baba bile diyemediği babasını okul kapısından çıkana kadar izledi.Ona baktığında gözlerinde daha önce görmediğim nefret duygusunu görmüştüm.Belki bu kadar ürkmeme sebep olan da buydu.Gördüğüm şey sadece kızgınlık değildi,büyük bir nefretdi gözlerindeki.Öyle bir nefret ki tüm dünyayı yakıp kavuracak kadar güçlüydü.Babasına olan nefretini dile getirse de şimdiye kadar o nefreti bu kadar yoğun hissetmemiştim.Okuduğum bir kitapta; hayatınız nefret içinde geçmişse mutluluğu hiç yaşamadınız demektir çünkü nefret ve mutluluğun bir arada olması mümkün değil.Birinin olduğu yerde diğeri yaşayamaz yazıyordu.Miranın hayatı nefret içinde geçmişti.Eminim kalbinde taşıdığı o büyük nefret gerçek mutluluğu tatmasına da izin vermemişti.Babasını görmek ise içindeki nefret ateşini harlıyordu.
Tüm bunları nasıl anladın diye soracak olursanız,gözlerinden derim.O kömür siyahı hareler her şeyi anlatıyordu zaten.Kızgınlık ve nefret gözlerinden akarken aslında derinde bir yerlerde acı çektiği de belliydi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SİYAH İLE BEYAZ
Novela JuvenilSiyah ve beyaz...Bir birine en çok yakışan ve bir birine en çok zıt olan iki renk.İşte biz de böyleydik onunla.Bir birine ait ve bir birine en çok yabancı olan iki insan.