Saat 02:42.Yatağımda uzanmış tavanı izliyorum.Düşünmekten uyuyamıyordum.Miranın anlattıkları o kadar ağır gelmişti ki, kalbime...O anlatırken bile kalbim acıyla dolmuştu sanki.Miran onları yaşamış.5 yaşındaki bir çocuğun yaşaya bileceği en kötü şeyi yaşamış.Gözlerinin önünde annesi son nefesini vermiş, babasına nefret ederek büyümüş ve ona nefreti yüzünden kendine zarar vermek istemiş.Hayatından vazgeçmiş.Hıncını kavgaya karışarak başkalarından çıkarmaya çalışmış ama içindeki nefret kendine zarar vermiş hep.Neden öyle buz gibi baktığını anlamıştım artık....Ve size yemin ederim ki gözlerindeki o acıyı hücrelerime kadar hissettim.
Böyle davrandığı için onu kendini beyenmiş sanan kendimden utanıyordum.Meğer ne yaraları varmış içinde.
Bir yerde okumuştum; insanları kırmayın, kalbindeki kırgınlıkları bilemeden.Ben onu kalbindeki yaraları görmeden yargılamıştım.
Ukala, işe yaramaz, gıcık biri olduğunu sanmıştım.
Şimdi keşke elimde olsa da tüm yaralarını iyileştire bilsem diyorum.Keşke yardım edebilsem...Diğer yandan da kütüphanenin kapısını kimin kilitlediğini sorguluyordum.Kütüphanede kaldığımız son 30 dakika boyunca susmuştuk sadece.
Konuştuklarımız ikimize de ağır gelmişti.Çıktığımızda okulda kimse yoktu.Çocuklar gitmişti.Neden beni aramak için geri dönmediler anlamıyordum.Eve geldiğimde aldığıma ne kadar emin olsam da anahtarı aradım ama yoktu.
Gerçekten biri çantamdan anahtarı alıp kapıyı kilitlemiş olabilirmiydi? Kim, niye yapsın ki böyle bir şeyi?(Yazarın anlatımıyla)
Saat 04:26.Miran odadan çıkıp bahçeye indi.Çocuklukta dayısının onun için yaptığı büyük salıncağa oturdu.Boş boş karanlığa bakıyordu, ama aklı hep doluydu.Düşünceleri uyumasına izin vermiyordu.Geldiğinden beri kütüphanede olanları düşünüyordu.
Sorguluyordu kendini.
"Neden anlattım ona her şeyi? Neden bir kaç gündür tanıdığım bir kıza kalbimdeki acıyı gösterdim? Neden ona bu kadar yakın hissediyorum?"
Hisslerini anlamlandıramıyordu.
Hayatı boyunca kimseye içindeki acıyı, yaralarını anlatacak kadar güvenememişti.Şimdi bir kaç gün önce tanıdığı bir kıza bu kadar yakın hissedip, her şeyi anlatması garip geliyordu.Ama kalbinin derinliklerinde o da farkındaydı, aslında ona bu kadar yakın hissettiren şeyin Narinin gözlerindeki hüzün olduğunu.
Çünkü onun gözlerindeki acının aynısı Narininkinde de vardı.
Kaderleri farklı olsada aynı acıyla yanıyordu ikisinin de kalbi.En yakınını, sevdiğini kaybetmişlerdi.
Bu yüzdendi bu kadar yakın hissetmesi.İnsanı sevgiden daha çok acıları bağlar ya bir birine...Öyle düşüncelere dalarken, bir kaç adım öteden gelen sesle irkildi.
"Miran?"
"Dayı?
"Ne yapıyorsun burada?"
"Uyku tutmadı.Oturuyordum öyle.Bir şey mi oldu?"
"Yok,su almaya kalkmıştım, odanda olmadığını görünce merak ettim."
Cihan geçip Miranın yanına oturdu.Bir kaç saniye yüzüne baktıktan sonra konuşmaya başladı.
"Yine kabus mu gördün?"
Annesi gözlerinin öndünde öldükten sonra 2 yıl her gece kabuslardan sıçrayarak uyanmıştı Miran.Piskatrise gittikten sonra her gece olmasa da,bazen kabuslar yüzünden uyuyamıyordu.
"Hayır, uyuyamadım sadece"
"Uykularını kaçıran ne peki?" diye sordu Cihan ilgiyle.
"Düşündüğün gibi bir sorun yok, dayı.İyiyim, merak etme"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SİYAH İLE BEYAZ
Novela JuvenilSiyah ve beyaz...Bir birine en çok yakışan ve bir birine en çok zıt olan iki renk.İşte biz de böyleydik onunla.Bir birine ait ve bir birine en çok yabancı olan iki insan.