''Her şey göründüğü gibi olsaydı elimize aldığımız deniz suyu mavi olurdu''
George OrwellHayatım boyunca bu cümlenin doğruluğuna inandım. Bunu beni değersiz bir eşya gibi gören annemden öğrenmiştim.Dışarıdan bakıldığında ciddi bir iş kadını aynı zamanda sevecen bir anne gibiydi.
Göründüğü gibi olmadı hiç.Ben annemin sevencenliğini hiç bir zaman hissetmedim. Çocukluğumdan beri hep küçük bir sevgi kırıntısı bekledim ondan.Hep sordum kendime neden diye.Bir anne çocuğunu neden sevmez ki? Ben ne yaptım da annem beni sevmiyor?Sonra bir gün hasta oldu.İyi gelir diye meyve tabağı götürdüğümde sarılmasını beklediğim halde beni azarladı.Dayanamayıp geçtim karşısına,sordum."Anne beni neden sevmiyorsun?Ben sana ne yaptım?" diye.
Verdiği cevap çocukluğumun bitmesinin sebebiydi.O an bitti benim çocukluğum.O andan sonra büyüdüm ben ve çoğu zaman kendimi suçladım.
"Sen benim kocamı öldürdün.
Kocam senin yüzünden öldü"Babam...Babam benim doğduğum gün ölmüştü.Annemin erken doğum yaptığı haberini aldığı zaman iş için gittiği şehirden gelirken trafik kazası geçirmişti.
Annem beni bu yüzden suçluyormuş meğerse.Babamın ölümüne benim sebep olduğumu düşündüğü için nefret ediyormuş benden.Bazen annemin haklı olduğunu düşünüyordum.Bu lanet olası dünyaya erken geldiğim için, vaktinde gelemediğim için ölmüştü babam.Herhalde o yüzdendi zaman takıntım.Her şeyi zamanında yapmak istememin sebebi buydu belki de.
Bu hayat hançerini doğduğum gün saplamıştı kalbime.
Önce babamın kaybı, sonra annemin sevgisizliği....Sabah Yaseminle teyzem okula gitmemem için ne kadar ısrar etseler de onları dinlememiştim.
Dün kötü şeyler olmuştu ama şimdi iyiydim.Mide ağrısı, baş dönmesi tüm ağrılar kaybolmuştu.Şu an tek sorun Yaseminin soruları.Otobüse bindiğimizden beri dün yaşananları sorup duruyordu.Yani aslında dünden beri sorup duruyor da hiç bir cevap alamıyordu.
Tamam hak veriyorum ama anlatmak istemiyordum.Dün o kadar saçma bir olay yaşadım ki, hatırlamak bile istemiyordum.
Zaten anlatsam hem ağrım olduğunu ona söylemediğim için kızacak hem de yine saçma bir olayı bir mıknatıs gibi kendime çekdim diye gülecekti.Ama malesef kaçış yoktu.Takmıştı bi kere.Ne olur olsun öğrenecekti.Bu yüzden anlatıp kurtulmayı seçtim.Otobüs okulun karşısında durana kadar anlattım.Tepkisi tam tahmin ettiğim gibi oldu.Hem kızdı,hem dalga geçti."Sen bana nasıl söylemezsin ağrın olduğunu ya?" dedi kızarak.
"Ben geçer sandım." dedim mahçup sesimle.
"Ben sana sordum ama."
"Tamam dün dünde kaldı sonuçta."
"Bak Narin, bir daha böyle bir şey olursa ve sen bunu bana söylemezsen gerçekten bozuşacağız."
"Tamam, söyleyeceğim"
Kısa bir sessizlik.
"Ee demek ki, sandığın kadar kötü biri değilmiş bu Miran Arslan."
"Ben kötü dememiştim zaten.Ukala sadece.Ya da ne bileyim belki daha fazla.Bilmiyorum, tanımıyorum onu.Ama ne olursa olsun dün bana yardım etti.Eve kadar getirdi resmen.Yani benim ona bir teşekkür borcum var."
"Hmm...Peki nasıl ödeyeceksin bu borcunu?"
Bu soruyu bir şey ima eder gibi sormuştu nedense.
Otobüs durduğu için Yaseminin sorusunu cevaplayamadan otobüsden indik.Kapıdan girdiğimizde Miranın da siyah arabayla okul otoparkına doğru gittiğini gördüm.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
SİYAH İLE BEYAZ
Novela JuvenilSiyah ve beyaz...Bir birine en çok yakışan ve bir birine en çok zıt olan iki renk.İşte biz de böyleydik onunla.Bir birine ait ve bir birine en çok yabancı olan iki insan.