Hastaneye ulaştığımızda Mirandan dışarıda beklemesi için rica ettim.Yine karşı karşıya gelmelerini istemiyordum çünkü.Rüzgarın odasına girdiğimde ise çıkmak için hazırlanıyordu.Beni gördüğü için sevinmişti.Yüzü çok kötü haldeydi.Morlarla doluydu her tarafı.Burun kemiğinde bir sorun oluştuğu için küçük bir operesyon geçirmişti.Bu haliyle düzenlenen tiyatro oyununda da oynayamazdı bence.Zaten ben de oynayamayacaktım çünkü o gün benim nikahıma gitmem gerekiyordu.
Ne şans ama.Seçilsem bile Yaseminin zoruyla girmiştim bu işe.Hiç uğraşmak isteyeceğim bir şey değildi oysa ki.Bu yüzden katılamayacağım için fazla üzüldüğüm söylenemezdi.
Bir kaç dakikalık sohbetimizin ardından gitmek için ayaklandığım sırada cevabından korktuğum bir soru yönelttim ona.
“Rüzgar...Miranı şikayet edecek misin gerçekten?” diye sordum.Bunu okuldaki çocuklardan duymuştum.
Sıkıntılı bir nefes vererek “Yaptığı şeyin cezasını çekmeli” dedi yüz hatları gerilirken.
Ona haklı değilsin diyemezdim çünkü çok haklıydı.Normalde vahşice darp edilen her kes yapardı bunu.
“Haklısın” dedim. “Ama senin orada söylediklerine de hak veremem”
“Onun yaptıklarının yanında benim söylediklerim mi rahatsız etti seni Narin?” diyerek alınmış gibi baktı bana.
“Hayır.Benim demek istediğim...” diyerek durdum derin bir nefes alarak dudaklarımı araladım.
“Bak, Miran annesini küçükken çok kötü bir şekilde kaybetmiş.Bunun acısını da hala kalbinde taşıyor.Çocukluk travması gibi bir şey ve sen dün onun kapanmamış yarasına dokundun”dedim açıklayarak.”Elbette senden affetmeni isteyemem ama o sözlerden sonra kendini kontrol edmediği için onu bu şekilde cezalandırma, lütfen.İnan bana tüm bunların olmasını o da istemezdi”
“Sen bunları nereden biliyorsun?Ne kadar tanıyorsun ki o çocuğu?” diye sordu ve ikna olmuşa benzemiyordu.
“Ben-...” kapının açılmasıyla sözüm yarım kalmıştı.
Arkamı döndüğümde içeri girenin Miran olduğunu gördüm.O kadar da söylemiştim dışarıda beklemesini ama şaşırmışmıydık? Tabi ki hayır.Miran bey ne zaman benim sözümü dinlemişti sanki?Rüzgar kaşlarını çatmış Mirana bakarken ne olduğunu anlamaya çalışıyordu.
Her zamanki sert yüz ifadesiyle “Hasta ziyaretinin kısası makbül” dedi.
Ah bu olana inanamıyorum ya.Ben deminden beri onun iyiliği için dil döküyorum burada, o da gelmiş her şeyi mahvediyor.
Söylediğinin ardından Rüzgar gözlerini bana çevirdi. “Buraya onunla mı geldin?Gerçekten mi?” diye sordu alaycı tavırla.Sanki ona ihanet etmişim gibi bakıyordu.Onun tarafında değilmişim, Miranı korumaya çalışıyormuşum gibi görünüyordu galiba.
”Şikayet etmemem için de o mu gönderdi seni?” diye sorduğunda ben daha dudaklarımı aralamadan Miran kaşlarını çatarak “Ne şikayeti?” dedi.
Sanırım her şeyi elime yüzüme bulaştırmıştım.
Rüzgara dönerek “Hayır sandığın gibi değil.Ben senin için geldim buraya” diyerek açıklamaya çalıştığım sırada ayaklanarak karşımda durdu.Bir kaç saniye boş gözlerle bana baktıktan sonra odadan çıktı.Ne kadar seslensem de durduramadım.Her şeyi yanlış anlamıştı ve tüm bunlar beni asla dinlemeyen Miranın yüzünden olmuştu.
“Sana dışarıda beklemeni söylemiştim” dedim sinir bozukluğuyla.
“Ben de 20 dakikadan fazla beklemem demiştim” diyerek üste çıkmaya çalıştı.”Ayrıca şu şikayet meselesi neymiş? Ne anlatıyordu yine o gerizekalı” diye sorduğunda gözlerimi devirdim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SİYAH İLE BEYAZ
Novela JuvenilSiyah ve beyaz...Bir birine en çok yakışan ve bir birine en çok zıt olan iki renk.İşte biz de böyleydik onunla.Bir birine ait ve bir birine en çok yabancı olan iki insan.