Bölüm 17: En büyük şansım

42 4 4
                                    


Miran karşımda durmuş benden cevap beklerken boş boş bakıyordum sadece.Söylediği şey imkansızdı.Kağıt üzerinde bile olsa böyle bir şey yaparak ona yük olmak istemiyordum.Hayır yani yük olmayı geçtim, ailesi ne diyecekti bu işe.Oğulları bir kaç haftadır tanıdığı bir kızla aniden evlenme kararı alıyor.Anne baba olarak ne tepki vereceklerini tahmin bile edemiyorum.

Ben sadece üniversiteyi okuyup kendi ayakları üzerinde dura bilen bir genç kız olmak istiyordum ama annem bu şansı bana tanımadı malesef.Ne kadar zengin olsak bile, annem Zehra Aksoy koskoca Yıldız Holding'de çalışıyor olsa bile artık ondan gelecek hiç bir şeyi kabul edemezdim.Kendi başımın çaresine bakmalıydım ama nasıl?

Benden hiç bir cevap gelmeyince Miran sabırsızca konuşmaya başladı.

"Tamam kalk hadi.Vereceğin kararı evde düşünürsün" diyerek bir eliyle belimden desteklerken bir eliyle de elimden tutmuşdu kalkmam için.

"Verilecek bir karar falan yok.Öyle bir şey olmayacak" dedim yavaşca oturduğum yerden doğrulurken.

"Bak, öylece kestirip atmanı anlıyorum.Hemen kabul edilecek bir şey değil zaten ama şu an aklıma gelen tek çözüm bu.Eğer şimdi benimle gelirsen belki birlikte başka çözümler de ürete biliriz."

"Seninle gelemem.Bundan sonra kendi başımın çaresine bakmak zorundayım" dedikten bir kaç saniye sonra gözlerimi kömür siyahı harelerden çekip gitmek için bir kaç adım attım ama dizlerim hala sızladığı için aksıyordum.
Güçlükle adımlarken ayak bileğimin acıdığını farkettim.
Sanırım düşerken burkmuştum.
Miranı arkamda bırakarak ilerlemeye devam ediyordum.En doğrusu buydu.Anneme bile benden kurtulmak isteyecek kadar yük olurken bir de başkasının evinde davetsiz misafir gibi kalamazdım.Yanımda sadece telefonum vardı.Keşke sırt çantamı götürseydim.En azından çantamdaki cüzdanımda beni idare edecek kartlar vardı.Hiç olmazsa kalacak bir yer kiralardım.Ama o kartlar bile beni bir yere kadar idare edebilirdi değil mi?

Mirandan yaklaşık 10 adım falan uzaklaşmıştım.Ya da ben öyle sanıyordum.Arkadan bir elin belimi sarmasıyla ayaklarım yerden kesilirken şok içerisinde kaldım.Miran beni kucağına almış siyah arabasına doğru yürüyordu.

"Miran ne yapıyorsun?" derken yüzüme bakma zahmetine bile girmedi beyefendi.Bu çocuk neden benim söylediklerimi ciddiye almıyor acaba?

Arabaya ulaştığımızda beni indirmeden ön koltuğu açarak başımı çarpmamaya dikkat ederek arabaya bindirdi.Ehliyet kemerimi bile kendisi bağladı.Şöför koltuğuna otururken yüzünde kazanmışlık ifadesi vardı.Tabi o tüm bunları yaparken benim çaresiz çırpınışlarımı umursamıyordu bile.Sorduğum her soruyu cevapsız bırakıyor hiç bir açıklama yapmıyordu.

"Konuşsana artık!Duymuyor musun beni?Sana gelmek istemediğimi söyledim ama ben" diye söylenirken araba tahminen 5 dakikadır hareket ediyordu.Ve ben bu 5 dakika boyunca hiç durmadan konuşmuştum ama beyefendinin umrundamıydı? Tabi ki hayır! Son sorduğum soruyla gözlerini yoldan çekip dudaklarını aralayınca sustum.Hele şükür!

"Sen hep bu kadar çok mu konuşursun?" Söylediği şey gözlerimi devirmeme sebep olmuştu. Hiç bir tepki vermezse ben de bu kadar çok konuşurum tabi.

"Sorularıma cevap verseydin 5 dakika boyunca sesime tahammül etmek zorunda kalmazdın!"

"Tahammül olunamayacak bir sesin yok.Aksine...Huzurverici"

Evet utançtan kızarma seansına başlaya biliriz.

"Keşke yaşadıklarım da öyle olsaydı" dedim iç çekerek.

Huzur hissini tam anlamıyla hissedememiştim hiç bir zaman.
İçimde anlam veremediğim bir şekilde hep bi endişe hep bi telaş olmuştu.Hani derler ya hayatı akışına bırakmak gerek.İşte ben onu şu yaşıma kadar hiç yapmamıştım.Hep planlı programlı hareket etmiştim.Hayatımın kontrolünü elimde tutmaya çalışırken aslında tüm kontrolümü kaybettiğimi farketmemiştim.

SİYAH İLE BEYAZHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin