"Neden buradasın sen?"Tanıdık ses içime bir sıcaklık doldurdu adeta. Garip hissettim. Bu tüyler ürpertici yere çok aykırıydı. Zar zor yerimde doğruldum.
"Gelmiyordun..." mırıltım ona ulaştı mı bilmiyorum ama benim bile içim acıdı bu halime. Nefes nefeseydim. Etrafta öyle boğucu bir hava vardı ki insanın ruhunu kemiriyordu sanki. "Bu-burası da ne böyle?" diye fısıldadım kekeleyerek.
"Burası benim," Gözleri üzerimde dolandı. Benim aksime gayet rahat ve akıcıydı konuşması. Bir adım daha attı. Ve bir adım daha. "Hapishanem." Tek dizi üzerine çökerken tek eli yüzüme doğru uzandı, bir tutam saçı kulak arkama sıkıştırdı. "Nasıl geldin bilmiyorum ama iyiki geldin."
Yüzüne can alıcı gülümsemelerinden biri konmuştu. Yine tuzağına düşüyordum onun. Bile isteye. Mecburen.
"Çok boğucu..."
"Biliyorum." Çevresine şöyle bir bakındı. "Korkma, karanlık sana zarar vermez. O boğucu hisse de bir süre sonra alışacaksın. Zorlanmayı kesince fena değil aslında. Hatta güzel bile bulabilirsin."
Dalgaya alıyordu. Kötücül hisleri hissetmesem inanacaktım. Hapishanem demişti ama burası onun bilinçaltıydı. Bilinçaltına mı hapsolmuştu? Uzun süredir uyanmadığını öğrenmiştim hemşireden, yani sürekli buradaydı. Peki ben onu nasıl görebiliyordum? Benim bilinçaltıma kaynak mı yapıyordu?
"Bana yaşadığını neden söylemedin?"
Sorum üzerine bir süre duraksadı. "Aslında yaşamadığımı da söylemedim."
"Ne yani beni kuşkuya düşürmekten zevk mi alıyordun?"
"Belki yüz ifadelerin biraz hoşuma gidiyor olabilir," Dayak istiyordu kesinlikle. "Fakat sen benden hiçbir zaman doğruları duymak istemedin, Nil."
"Ne? Ne yani yalan dinlemek mi istedim ben?"
"Sana hiçbir zaman yalan söylemedim,"
Lafını kestim. "Ama hissettirdin. Ne kadar süredir ben deli gibi hissediyorum biliyor musun? İliğimle kemiğimle kendimden nefret ettim. Gerçeklikten tek tek koptum, resmen bir sanrı olduğuna inandım. Şimdi senin bedenini görmek bana nasıl hissettiyor, nasıl hissettirmeli, onu bile bilmiyorum."
Kusmak istediğim daha bir ton şey vardı. Sözcük, his, ifade... Ne bileyim, kör düğümden hallice bir durumdaydık. O ve ben. Kolayımız yoktu, kalmamıştı.
"Ne zaman buraya hapsolduğumu unutacak kadar uzun bir süredir buradayım ben, Nil. Kimsecikler yok burada. En çok kaçmak istediğim şey insanlardı, ve hiçbiri burada değil. Ben istemediğim sürece de olamazlar."
Gözleri gözlerime ilişti. İfadesizdi. Bacakları yerde sürünerek benimkine benzer bir şekil aldı. Artık her zaman yaptığımız gibi bağdaş kurmuş karşı karşıya oturuyorduk.
"İlk başlarda burada olmaktan mutluydum. Yalnız kalmak en çok istediğim şeydi. Ama bir süre sonra acı bir işkenceye döndü. Yalnızlığın, yalnız olmak isteyenler için güzel bir rüya, gerçekten yalnız olanlar içinse koca bir ıstırap olduğunu öğrendim." Elleri saçlarımda geziniyordu. Belli bir kısmı üç tutama ayırdı ve örmeye başladı. "Canım çok sıkılıyordu. Bir şeyler denemeye başladım. Sonra farkettim ki insanların bilinçaltına sızabiliyordum. Hatta rüyalarına hükmedebiliyordum. Bir süre başkalarının hayatlarında kendimi aradım. Düşlerini düşledim, hislerini hissettim. Sonra bu da beni sıkmaya başladı. Gerçek dünyaya dönme zamanımın geldiğini düşündüm. Ama ne kadar denersem deneyeyim olmadı. Buradan çıkamadım."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SANRI
Roman pour AdolescentsHer şey onu görmemle başladı. "Hayal et." O, biriydi. Zihnimin kuytu köşelerinde bile kendi krallığını kurmuş her gözümü kapatışımda karşıma çıkan, biriydi. Felaketim. Umudum. Nefesim. Aynı anda birçok şey olmuştu. Beni iyileştirdi. Sonra ise...