10. 'Sadece Sen'

38 1 0
                                    









Kapının girişinde sabırsızca salladığı bacağıyla beni bekliyordu. Üstünde siyah bir tişört, logosu olmasa sıradan diyebileceğimiz bir gömlek ve eskitilmiş bir kot vardı. Ayakkabıları da beyazdı ama parasıyla sıradanlıktan kesinlikle uzaktı. Bu çocuk zengindi. Aşağılık kompleksi defol git başımdan. Alt tarafı birkaç hanecik ödenmişti o ayakkabılara. İnsan basmaya kıyamazdı onlara. Şahsen ben giysem onları ayaklarım havada yürürdüm. Hayaldi işte.

"Neden ayaklarıma bakıyorsun?"

Elimle işaret ettim. "Sen bunları nasıl giyiyorsun?"

"Nasıl, nasıl giyiyorum? Bağcığını gevşetiyorum genişletip ayağımı sokuyorum. Sonra düğüm atar gibi bağlıyorum. Herkes gibi..."

"Düğüm mü atıyorsun bir de bunlara?" Önünden önünden yürümeye başlarken "Vicdansız!" diye mırıldandım. Bu ekonomide bunları giymiş bir de konuşuyor. "Galoş giy bari!"

"Anlamıyorum, Nil. Ne diyorsun?"

Dur bir saniye. Bu çoçuk iki senedir camış gibi yatıyor. Hayal aleminde ordan oraya gezip duruyor. Ne dünyadan ne ekonomiden ne de başka bir şeyden haberi var. Acıdım bak şimdi. Sudan çıkmış balık gibi olur bu burada! Keşke uyandırmasaydım. Günümüzün yaşamına uyum sağlasın diye hızlı bir kurs vermeyi aklımdan geçirirken kolumu tutup beni çektiği yere gittim dalgın dalgın. Ama dalgınlığım önünde durduğumuz son model spor arabayla uçtu gitti.

"Bu ne?"

"Araba."

"Onu görüyoruz." Boydan boya inceledim. Tertemizdi bir de. Boyası parıl parıl parlıyordu. Buna bir çizik atarlardı, çok sokakta tutmamak lazımdı. "Benzin, mazot ne kadar senin haberin var mı?"

"Ne diyorsun Allah aşkına Nil?"

"Diyorum ki, benzine dün akşam zam geldi. Pompacılar halay çekiyor."

Ben onu uyarıyordum sadece. Ziyan olmasın parası durduk yere.

"Yani?"

"Yanisi cebine zarar. Ayrıca bunu çok sokakta tutma. Hırlısı var hırsızı var." Atıverirler bir çizik ağlarsın sonra hüngür hüngür. Sonuncuyu söylemedim, Allahtan. Tutmak zordu ama görmemişliğimi de bu kadar belli etmemeliydim canım. Ama görmemiştim! Neredeyse, sen niye bunu hiç hayal etmedin be vicdansız diyip yakasına yapışacaktım. İki tur atardık çok mu?

"Saçmalama da bin hadi."

Gözlerimi devirerek oturuverdim ön koltuğa. Uyaranda kabahat işte. Yaşasın da görsün. Kimse atmazsa da ben atacaktım o çiziği şöyle boydan boya. Ders olsun!

Rahat koltuğun tadını çıkarmak ister gibi yayılırken yan gözle baktım suratına. Onun da gözleri bana dönerken kısa bir an üstümde gezindi. "Çantanı bırakıp kemerini taksana." Gözleri kısıldı hinlikle. "Yoksa benim takmamı mı istiyorsun?"

O an farkettim kucağımda sıkı sıkı tuttuğum çantayı. Yere fırlatıverdim hemen. Acımamıştım. Sonuçta pahalı bir yere düşmüştü. Elim emniyet kemerine gitti lakin üstüne benimkilerden daha büyük kemikli bir el kapandı. Al işte o klasik sahne! Şimdi dönersem dudaklarımız sürtüşecek falan. Eee, döndüm ben de. Ne yapayım? Klasik candır gerisi heyecan.

Ama umduğum olmamıştı. Kemeri yuvasına yerleştirdikten sonra geri çekildi. Öyle yüzüme de bakmadı uzun uzun. Hayal kırıklığına uğradığımdan değil de yani garip gelmedi diyemem.

SANRI Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin