Aradan 4 gün geçmiş payitahta gitme vakti gelmişti. Sabahın ilk saatlerinde yola çıkacaktık. Şehzade Mustafa önlem almak için önden askerlerini göndermişti. Belli ki şehzade eskiden yaşadığı olayları tekrar yaşamak istemiyordu.
Bana verilen daireye belki de son kez baktım. Buraya hiç dönemeyebilirdim. Geleli bir haftayı bile geçmemiş olsa da ben burayı benimsemiştim. Sanki yıllardır burada yaşamış, burada doğmuş gibi hissediyordum. Böyle hissettiğim yeri şimdi nasıl sonsuza dek terk edecektim ki?
Daireden çıkmadan önce Nilüfer ile de vedalaşmıştım. Eğer burada kalmaya devam edersem ilk işim Nilüfer'i yanıma almak olucaktı. Çok küçük yaşına ve saflığına rağmen zekiydi ve de çalışkandı. Eli de becerikliydi. Ayrıca diğer cariyeler gibi aklı belden aşağıya çalışmıyordu.
Arabaya binmek için sarayın dışına çıktım. Raziye Sultan, Şehzade Mustafa, birkaç hizmetli ve birkaç asker sarayın dışında bekliyorlardı. At arabaları hazırdı. Geriye kalan tek şey veda etmekti. Beni en çok zorlayan kısımda buydu. Bu saraya ilk ve son vedam olabilirdi. Kaderin ne getireceğini bilemezdik.
Güvenlik önlemlerinden dolayı Şehzade ile ben aynı arabada gidecektik. Bunu saçma bulsam da sebebini sorgulamadım. Sonuçta Valideleri de bu şekilde öldürülmüştü, aynı şeyi tekrar yaşamak istemiyorlardı. Lakin yapmak isteyen her şekilde yapardı. Bu değişmezdi.
Bana en zor gelen kısım, vedalaşma vakti de gelmişti. Raziye Sultan abisi ile sarılıp vedalaşırken sarayın dışına son kezmiş gibi baktım. Bu bakışımı fark eden Raziye yanıma doğru geldi.
"Sanki bir daha dönmemek üzere bakıyorsunuz?"
"Kaderin ne getireceğini bilemeyiz" dedim acı bir gülümsemeyle
"Lakin kader her zaman kötüyü getirmez" dedi ve gülümsememe karşılık olarak oda gülümsedi
"Kısa bir süreliğine olsa da sizi misafirimiz etmekten çok memnun oldum Olca Hatun. Yolunuz açık olsun"
"Bende öyle sultanım. Umarım bir kez daha görüşme fırsatımız olur.."
Vedalaşma faslı bitince arabaya bindik ve yola çıkmaya başladık.
...
Topkapı Sarayına varmamıza çok az kalmıştı. Yol tahminimce 6-7 saat sürmüştü. Sabahın ilk ışıkları ile çıktığımız için öğleden sonra varmamız gerekirdi. Yol boyunca yaptığım şey camdan öyle aval aval bakmaktı. Sadece bir kere içim geçmiş uyumuştum.
Şehzade ile de çok fazla konuşmamıştım. Havadan sudan sohbet etmiştik zaten. Bazen arada sırada bana bakıp birşey söylemek istediğini hissediyordum ama bir şey yapmıyordum. Çok istiyorsa ağzını açıp söyleyebilirdi zaten?
Şehzadenin tekrar bana baktığını hissetmen ile en nihayetinde konuşmaya başladı.
"Sizi uyarmam gereken bir konu var Olca Hatun"
Kafamı çevirip sordum
"Ne hakkında?""Hürrem Sultan hakkında. Belki duymuşsunuzdur yada belki Raziye anlatmıştır."
Raziye Sultan anlattı diyemeyeceğim için konuşmasını bekledim. Beklediğimi anlamasıyla devam etmeye başladı.
"Sizin ne yapacağınıza karar veremem, bu beni ilgilendirmez. Lakin sadece dikkatli olmanızı istiyorum."
"Anlayamadım Şehzadem?"
"Sadece dikkatli olmanızı ve kolay kolay güvenmemenizi istiyorum. O kadın sevdiğim bir kişiyi aldı, diğerlerini de almasını istemem."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
CİHÂN
Historical FictionTaht uğruna yıllarını feda eden, Osmanlı İmparatorluğuna sığınan bir Han kızıydı. Sığındığı ülkenin Şehzadesine meftun olacağından kendisi bile beklemezken, Asil kanından gelen cesareti ile Şehzade Mustafa'sı için gerekirse o asil kanını dökmeye yem...