Can'ın ağzından...
Eve kucağımda Meriç ile vardığım için yorgunluktan ölmüştüm. Onu yatağına götürüp loş ışığı olan koridordan salona geçip en rahat koltuğuma uzandım. Ceyda Teyze bizi annemler merak eder diye evimize gönderdi. Olmayan annemler... Ama yokluklarına alışmış, hatta gayet iyi de bir düzen kurmuştuk.
Annem ve babam ben 13 yaşındayken trafik kazasında öldüler. O zaman kardeşim annemin karnındaydı. Zor geçen bir ameliyatla Meriç doğdu. Hayatta hep birbirimizin yaşam kaynağı olduk. Meriç herşeyi idrak edebilecek yaşa geldiğinde olanları anlattım ve o günden beri bu evde üzülmeyi, ağlamayı birbirimize yasakladık. Bu evde ve hayatta sadece gülmek vardı artık bizim için... Ailemden kalan mirasla da orta halli bir ev, çokta lüks olmayan bir araba aldık.
Şu yeni tanıştığım Helin'i cidden çözemedim. Bir insan nasıl bu kadar somurtkan olur? Ayrıca nasıl yaşamın kıymetini bilmez? Bence zaten çocukken bile kaydıraktan hiç kaymadı. Arkadaşlarıyla su savaşı yapmadı. Tabii arkadaşı olduğu da muamma ama... Ece'nin kolu alçıya alınana kadar ağladı. Arada bir benim omzumda da ağladı ama sanırım omzumda ağladığının farkında değildi.
Ben bu kızla arkadaş olsam ve dışarıya çıksak sanırım sürekli somurttuğu ve konuşmadığı için kafayı yerdim ve yol boyunca kendi kendime konuşurdum. Ya da bir yere gideceksek olsak ben lunaparka oysa... Nereye gitmek isterdi ki? Hastaneye falan herhalde, ağlayıp zırlamak ve insanların o herşeye muhtaç halini görüp ona rağmen haline şükretmemek için diye düşündüm ve sırıttım.
Hayat güzeldi, eğlenceli... Hayatı seviyorum, çok seviyorum. Sanırım Helin bunun tam tersini düşünüyor. Ve sanırım onunla tek ortak noktamız kardeşlerimize olan düşkünlüğümüz. Helin hayatını güzelleştirdiği için kardeşine tutunuyor bense hayatta tek yaşam kaynağım o olduğu için, yaşamın tadını çok güzel bir şekilde çıkarabilmek için...
***
Alarmımla birlikte kalktım. Öyle ergenler gibi ertele tuşuna hiç basmazdım. Ne kadar erken kalkarsak gün o kadar bize kalır diye düşünürdüm hep.
"Meriç! Kalktın mı birtanem?" diye sordum aynı zamanda da birkaç esneme hareketi ile koltuğumdan kalkıp odasına yavaş adımlarla giderek. Bazıları sözlerimin vücut yapıma yakışmadığını söyler. Kaslı bir tipim olması kro olmam anlamına gelmez ama değil mi?
Meriç'in odasına girdiğimde fosur fosur uyuduğunu gördüm. Ama Nermin teyzenin geleceğini söyleyince ayaklanacağına eminim. Yatağına doğru bayağı hızlıca bir uçuş yapıp onu uyandırmayı başarmıştım.
"Ya abi ya! Uyuyacağım ben daha. Saat daha çok erken"
"Evet, Meriççik ama ben okula erken gidiyorum ve bugün bil bakalım kim gelecek eve!"
Biraz düşündü, gerildi, yataktan kalktı ve:
"Nermin teyze!" dedi. "Yaşasın onu çok özledim!"
"Daha cuma günü geldi oğlum nasıl özledin iki günde ya?"
"Özledim işte ya!" dedi kaşlarını çatarak ve aynı zamanda da yatağında zıplayarak.
Nermin teyze Meriç'in bakıcısı. Ve dünyanın en iyi insanlarından benim için. Bizim annemiz de oluyor babamız da oluyor. Meriç'i öpüp yatağından kalktım ve odamdan sürgülü gardırobumu açıp okul kıyafetlerimi hazırladım. Onları hızlıca götürüp banyoya koydum.
Meriç'te o sırada yatağını topluyordu. Öğretene kadar canım çıkmıştı bunu ona ama sonunda öğrendi. Salonumuzu da havalandırdıktan sonra banyoya girip kısa bir duş alıp çıktım. Hazırladığım kıyafetleri üzerime geçirdim: Gömlek, kravat, okul pantolonu ve üzerime de ince ceketimi giydim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gökkuşağı
Roman pour Adolescentsİnsanların karakterleri birbirinden farklıdır fakat bazı insanların mıknatısın zıt kutupları misali tamamen farklıdır. Bu milyonlarca özel kişiden sadece ikisinin karakterleri de birbirinden tamamen farklı... Can sabah doğan güneş gibi gül...