Saçlarının arasından giren ince güneş ışığıyla sabah olduğunu anlamış, hafifçe gözlerini açmıştı. Elini yanındaki masaya atarak telefonunu almış, saate bakmıştı "6.27... sabahın köründe güneş bile uyumama izin vermiyor" hafifçe mırıldandı yatağında dönerken. Telefonunu yastığının altına bırakırken yeniden sırt üstü döndü ve gözlerini açtı. Sinirle elini saçları arasında gezdirirken gelen bildirimle dikkatini yastığın altında titreşen telefonuna verdi.
"Küçük Bey bugün bekliyorum. Belki unutmuşsunuzdur diye hatırlatayım dedim: Park Otel / Kat 29 / Oda no 290"
Bir de bu yaşlı adam çıkmıştı ortaya, sabahın köründe hangi insan uyanık olurdu ki? Gerçi onlar insan değildi bu yüzden oflayarak gelen bildirimi sildi.
Bir süre boş bir şekilde yatağında tavana bakarak uzandı ardından yatağında oturarak perdenin aralık kısmından dışarıya baktı. Bir süre de öyle durdu ama hazırlanması gerektiğini hatırlaması çok uzun sürmedi.
Hızla yataktan kalkarken önce aynaya baktı. Kırmızı saçları dağılmış bazı tutamları ise yüzüne düşmüştü. Yüzünü ovuşturduktan sonra banyoya doğru isteksizce ilerledi. Her ne kadar gitmek istemese de abisiyle olan bağlantılarını merak ediyordu. Abisi öldüğünde ailesi ona çok bilgi vermemişti, tek söyledikleri şey abisinin bir vampir tarafından ısırılarak öldürüldüğüydü. Bu yüzden içinde bir yerlerde hala kapatamadığı belki de abisine olan özlemin tetiklediği bir histi bu.
Soğuk su tüm vücudunu ıslatıyordu şimdi. Uzun sürmeyen duşun ardından giyinmek için dolabın karşısına geçti. Hala ıslak olan saçlarından çıplak göğsüne düşen su damlaları arasında kıyafet seçmeye çalışıyordu.
En son karar verdiği kombinini hızlıca giyerken masasının üstündeki takı kutusundan küçük bir halka küpe çıkartıp kulağına taktı. Hazır hissediyordu şimdi. Telefonunu alarak aşağıya inmişti.
"Ah Hey Won-ahh! Nereye gidiyorsun bu saatte? Bugün işin olmadığını sanıyordum." Mutfakta ona seslenen annesini duyunca durmuştu ve annesine doğru dönmüştü. Kahvaltı hazırlayan kadın şaşkınlıkla oğluna bakarken bir yandan da yanmaması için pişirdiği yemeği çeviriyordu. "Hm büroda bir işim yok. Arkadaşlarla takılacağız biraz" oğlunu onaylayan kadın yemeği yavaşça tabağa katıyordu. Yemek dolu tabağı masaya götürürken oğluna en sevdiği atıştırmalığı uzatıyordu "En azından bunu ye, senin için yaptım hem sen bunu çok seviyorsun" Tatlı sesiyle oğlan gülümsedi ve annesinin uzattığı atıştırmalığı alarak ağzına attı. "Hmm" beğendiğine dair sesler çıkartırken kadının ise yüzünde mutlu bir ifade vardı. Oğlunun yemekleri beğenmesi onun için her şeydi. "Çok güzel olmuş anne, eline sağlık" annesinin yanağına minik bir öpücük kondururken dışarı çıktı.
Kapıyı kapattıktan sonra arkasını döndüğünde önünde gördüğü bedenle irkilmişti
"Hay ananı- Jake sabahın köründe burada ne yapıyorsun lan?!" Önünde duran sarışın çocuğa bağırıyordu.
"Mesaj attın ya olum. Eğer annem sizi ararsa birlikte takıldığımızı söyleyin diye. Kadına yalan mı söyleyelim şimdi?"
Önünde duran çocuğun söylediklerine karşı Jungwon derin bir 'off' çekmişti.
"Jake salak mısın yoksa salak numarası mı yapıyorsun?" Sinirle soruyordu bunu kırmızı saçlı olan.
"Salak değilim" dedi sarışın olan trip atarcasına "Ama Niki olabilir bir sormanı öneririm" dedi gülerek giden çocuğa karşı.
"Sadece dediklerimi yap Jake söz sonra sizi barbeküye götüreceğim." 'Barbekü' kelimesini duyan çocuğun anında gözü parladı. "Söz fazla konuşmayacağım Won" gülerek restorana doğru ilerlerken kırmızı saçlı çocuğa seslendi "Artık kiminle oynaşacaksan Yang" dedi yüksek sesle gülerken "Herkese ısmarlayacağım ama sen yediklerini kendin ödeyeceksin Jake" dedi sinirle Jungwon.
"Şaka lan şaka gül diye" dedi sinirlenen çocuğun arkasından Jake. ardından ikisi de gitmişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Red Moon Light // Jaywon
Vampireİnsanların vampirlerden korkulduğu hatta vampir olduğunu düşündükleri kişileri öldürdüğü bir zamanda Seul'ün soylu ailelerinden birinin çocuğuydu Jay. Ama insanların bu soylu aile hakkında bilmedikleri ufak bir sır vardı. (...) Ailesinin düzenlediği...