1.7 (Ne oldu ben de anlamadım...)

38 7 32
                                    

Seungmin'in koluna girmiş birlikte yürüyorduk. Bana eskiden yaşadığı komik şeyleri anlatıyor, bense gülerek karşılık veriyordum. Tabii eskiden beraber yaşadığımız komik şeyleri saymazsak.

"Seungmin!"

"Ne, ne oldu?"

"Seungmin, he-hediyeyi unuttum!"

"Ne hediyesi?"

"Götüme hediye aldım da onu takman için sana vercem."

"Ne?"

"Gerizekalı mısın acaba? Hediye diyorum?"

"Götüne?"

"Aynen."

"Ne saçmalıyorsun?"

"Seungmin, yol yakınken bekle beni. Hediyeni alıp geleyim lütfennn."

"Acele et!"

"Hatta sen beni bekleme, git sen otur ben dönerim yanına, bulurum seni."

"Ya ne gerek var, beklerim işte."

"Yok git git. Romantikçe vereyim. Sanki böyle habersiz gelip de vermiş gibi."

"Ehh peki tamam. Neresi olduğunu biliyorsun?"

"Evet, evet biliyorum."

"Tamam, geç kalma ama. Seninle çokca vakit geçirmek istiyorum."

"Tamam, kalmam."

Seungmin'e gülümseyip hızlı adımlarla eve doğru yürüdüm. Anahtarı cebimden çıkartıp hane fertlerini uyandırmamak için kapıyı açtım ve sessizce odama gittim. "Pekâlâ, bakalım nereye koydum?" Dolapların her birini açıp kapatırlen bana engel olan sırtımdaki çantayı çıkartıp aramama devam ettim. Bulduğumda zaferle gülümsedim ve çantamı da alıp kapıyı çekerek yavaşça evden çıktım.

Seungmin'e yetişmeye çalışayım derken fark ettim ki o çoktan gitmişti. Saate baktığımdayse aradan tam yarım saat geçmişti?! Hangi ara be?! Wow, demek ki o kadar uzun süre aramışım KDİAÜQPMĞWMDW.

Neyse.

Koşar adımlarımla Seungmin'in akşam atmış olduğu konuma doğru ilerledim. Geldiğim sıra telefondan kontrol etmek için kafenin ismine baktım. Doğru olduğunda içeriye doğru göz attım. Seungmin'in bana el sallamasıyla gülümseyip kapıyı ileri ittim.

İttiğim sıra kulağa hoş gelen tiz bir zil sesiyle kafamı hafifçe yukarı kaldırdım. Bunu görüp Seungmin'e baktığımda bana gülümsediğini görmemle ben de ona gülümsedim. Adımlarımı oturduğu masaya yönlendirirken hediyeyi de çok nazik şekilde taşıyordum. Kırılmasını istemem;)

Sandalyeyi çekip çantamı masanın yanına bıraktım. Oturduğumdaysa Seungmin bakmış olduğu telefonu bırakıp bana döndü. "Eehh hallettin mi prenses?" Kafa salladım gülerek. Sonrasında hediyeyi ona uzattım. "Bu senin Oh Seungmin." Bilmemiş gibi 'woow' edasında bir yüz hareketi yaparken bu haline güldüm. Minikçe de çığlıklar atmasına karşılık gülüşüm arttığını görünce o da güldü. Hediyeyi daha sonra açacağını söyledi. Pek de ısrar etmedim, ne zaman isterse o zaman açabilir yanii.
Beden onun, karar onun, istek onun.

Kısa bir teşekkürün ardından ne içeveğimi sorduğunda cebabımla birlikte masadan kalkıp siparişi vermek için kasanın oraya ilerledi. Bense o sıra dün olanları düşünmeyi bir kenara bırakıp, kafeyi inceliyordum.

Has bir kokusu vardı, duvarları tamamen bebek mavisiydi sadece tavan toz pembe görünüyordu. Soft bir vibeı vardı ayrıca. Kafenin giriş katı, minik sehpaların ya da masaların üzerlerinde duran bolca lavantalardı. -Levander:,)- Tüm masalara hangi çeşitten insanlar var diye göz gezdiriyordum. Takii, simsiyah giyinen ve devamlı bizim bulunduğumuz masayı izleyen bir beden görene dek.

Hayırdır??/Odehan Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin