7. Bölüm

33 4 2
                                    

Deniz'in beni havuzdan boğulduğumu sanarak kurtarmasının üzerinden iki gün geçmişti. O günden beri onu ne kendi yazlıklarında ne de bizim grupla birlikte görmüştüm. Bazen Ece de yanımıza gelmiyordu. Geldiği zaman ise sürekli telefonuyla ilgileniyor kulağına telefonu götürüp yüzünü asarak geri çekiyordu. Kesinlikle Deniz'i aradığına emindim ve telefonu açmadığına.

"Baban on beş dakikaya burada olucakmış. Gelmeden önce markete de uğrayacakmış. İstediğin bir şey varsa söyle de gelirken alsın." annem ile mutfakta bugün babamın gelme günü olduğu için ona yemek hazırlamıştık. Biz aylarca burada olurken babamın sadece haftasonları gelebilmesine üzülüyordum. Sürekli çalışmak zorunda kalıyordu.

"Yok ya canım bir şey istemiyor." mutfak masasına tabak çatalları yerleştirdim ve kendimi koltuğa attım. Annem de yemek için son dokunuşları hallediyordu.

Berke : Yarın öğlen başka bir plaja gidicem. İstersen benimle gelebilirsin.

Berke'den gelen mesaja gülümsedim. Beni ilk arkadaş olarak kabul eden o olmuştu. Bu zamanlarda da keyfi Ece yüzünden bozuk olduğu için teklifini geri çeviremezdim.

Ben : Tamam. Sahilde buluşuruz.

Yazdım ve o sırada da elinde poşetlerle babamı bahçede gördüm. Anneme haber vererek babama yardım etmek için yanına gittim.

"Hoş geldin baba." ikimiz birbirimize sarıldık.

"Hoş buldum güzel kızım. Nasılsın görmeyeli?" diyerek poşetlerden birazını elime uzattı.

"Buraya biraz alıştım gibi o yüzden iyi. Anlatırım yemek yerken detaylı." babam başını salladı ve gülümsedi.

"Poşetlerden birinde sevdiğin bir şey var." evin içine girdiğimizde poşetlerin hepsini tek tek açıp baktım.  Tam da babamın dediği gibi sevdiğim çikolatayı görünce gülümsedim.

"Teşekkürler."

"Rica ederim." bunu derken annem ile sarılıyorlardı. Babam her zaman nazik ve ailesini düşünen birisi olmuştu. Onun gibi bir babaya sahip olduğum için çok şanslıydım.

Poşetlerdeki eşyaları yerlerine güzelce yerleştirdim ve yemek masasına oturduk. Çoğunlukla annem ile babam konuşuyor ben de onları dinliyordum. Babama olanları daha sonra da anlatabilirdim.

"Ben müsaadenizle kalkıyorum. Biraz bahçede oturup müzik dinleyecem." tabağımı mutfak tezgahına koydum.

"Tamam, olanları bir ara anlat bana. Merak ediyorum yeni arkadaşların var mı, varsa neler yaptınız, falan." babam tabağındaki salatayı ağzına attı.

"Var. Muhtemelen onlar olmasa buraya hemen alışamazdım." annem ile babama afiyet olsun dedikten sonra da odamdan kulaklığımı aldım ve ön bahçeye çıktım. Arka bahçe çok göz önü geliyordu. Göz önünde olmayı pek seven bir insan değildim. Ön bahçe akşamları daha karanlık oluyordu. Sokaktaki sokak lambaları evlere fazla vurmuyordu.

Bluetooth kulaklığımı telefonuma bağladım ve daylight dinlemeye başladım. Türkçe sözlerini ağzımdan mırıldanıyordum. Bazı yabancı müziklerin anlamı bizim türkçe müziklerini anlamlarından daha güzeldi.

"Oh, I love it and I hate it at the same time
– Oh, onu seviyorum ve aynı zamanda nefret ediyorum"

Şarkının bu kısmı en sevdiğim kısmıydı. Devamını mırıldanırken yanımdan tanıdık bir ses duyunca irkildim.

"You and I drink the poison from the same vine
– Sen ve ben zehri aynı asmadan içiyoruz"

"Benim de sevdiğim şarkılardan biri." ilk başta bu kişiyi Deniz sanmıştım ama hayır Sarptan başkası değildi. Üstelik diğer evde oturan yani diğer komşum da oydu.

Yaz Rüzgarı Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin