20. Bölüm

14 2 2
                                    

Üç gün, on iki saat, yedi dakika. Tam tamına Deniz'in olmadığı bu kadar gün geçmişti. Dördüncü güne girmiştik ve ondan hiçbir haber alamamıştım. Ne telefonlarımı açıyordu ne de mesajlarıma cevap veriyordu. Bu da yetmezmiş gibi Ece de onunla aynı süredir ortalıkta yoktu. Sırtımı şezlongta dik bir konuma getirmiş gruptakilerin ne dediğini umursamadan sadece düşünüyordum. Onca olan şeyden sonra bana haber vermeye hakkı vardı. Biz artık arkadaş değildik sevgili olmuştuk. Ya da bilmiyorum belki de artık değildik. Gözlerim kapalıydı çünkü ağladığımı gruptakilere belli etmek istemiyordum. Uyudum sanıp beni ellemezlerdi. Yani öyle düşünmüştüm.

"Ege uğraşma kızla, uyuyo." dedi Melisa. Kolumda sanki böcek varmış gibi bir his yaratıyordu Ege ama gözümü şimdi açamazdım. Onun yerine kaşınan kolumu kaşıdım.

"Geldiğinden beri uyuyor kalksın biraz da denize girelim." elinde her ne ile gıdıklıyorsa bu sefer de onu yüzüme sürünce tepki vermemek için kendimi kastım.

"Yapma gerizekalı." çat diye bir ses geldi. Muhtemelen Melisa, Ege'nin bileğine vurmuştu çünkü o ses gelince yüzümdeki şey de gitmişti.

"Bestede bir şey var ben size söyleyeyim. O yüzden ellemeyin." dedi Berke. Ne olduğunu bilmese de haklıydı.

"Nerden bildin?" diye sordu Melisa.

"Bir kaç gündür durgun. Hastadır belki de. Bırakın biraz kendi halinde." diyince yanımdan ayrıldıklarını duydum. Tek başıma kaldığım için rahatlıkla nefesimi verdim ve elimle gözlerimi ovuşturdum.

"Neler oluyor bakalım?" gelen sesle gözlerimdeki ellerim durdu. Ses Berkeye ait olduğu için hiç çekinmeden gözlerimi açtım ve surat ifadesi ciddileşti.

"Ne oldu sana, sorun ne?" dudaklarımı büzdüm.

"Gittiler mi?" diye sordum boğazım yanarken. Berke başını salladı.
"Berke ben iyi değilim. Bir kaç gün önce çok iyiyken birden alt üst oldum. Sanki çok sağlam bir evde oturduğumu sanarken depremle o ev başıma yıkıldı gibi. Sanmakla kaldım yani." Ayaklarımı kendime çektim. Berke elini omuzuma koyup sıvazladı.

"Deniz yüzünden mi?" başımı yavaşça salladım.

"Bunu kimseye söylemedim ama biz birbirimize duygularımızı itiraf etmiştik. Her şey çok güzeldi. Sonra apar topar bir yere gitti hem de Eceyle. Gözümün önünde telefonumu açmadı meşgule attı. Günlerdir ortalıkta yok ve Ece de yok." Berke kaşlarını çattı. Biliyordum ki o da Ece'nin yokluğunu düşünmüştü.

"Deniz ortalıktan kaybolursa babasının yanına gider. Ama yanında kimseyi istemez ve götürmez de. Başka bir şey olmuş olabilir ama eminim ki Ece ile sana ihanet etmez." Şezlongta yanıma oturdu. "Deniz'i bu zamana kadar tanıdıysam sevdiğine ihanet edecek karakteri yok. Ben öğrenip sana anlatıcam." Denizden hoşlanmamasına rağmen onu böyle savunuyorsa Berkeye tabiki de güvenecektim. Konu ihanet olmasa bile onunla gidip bana tek bir kelime bile etmemesi canımı çok yakmıştı.

"Teşekkür ederim. Bana yardımcı olduğun için." Berke omuz silkti.

"Ne demek, hep sen mi yardım edeceksin?" bu sefer ben de güldüm ve artık ağlamadığımı fark ettim.

Deniz,

"Teşekkür ederim." Ece'nin hastane kolidorunda elime uzattığı bininci bardaktaki kahveyi almıştım.

"Rica ederim, daha iyi misin? Beni endişelendiriyorsun artık." elini koluma koydu. Kendimi geri çektim. Kolumda olması gereken el onun eliydi. Ece'nin değil.

"Pardon. Sadece-" lafını kestim.

"Biliyorum Ece yardım etmek istedin ama artık evine dön. Annemle yanımda olduğun için ne kadar teşekkür etsem az ama yorma kendini artık." kahveden bir yudum aldım. Acıydı. Günlerdir uyumamıştım ve bu acı kahvelerle ayık kalmaya çalışıyordum. En son onunla uyuduğum günü hatırlayıp gülümsemek istesem de bunu yapamadım.

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Jun 25 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

Yaz Rüzgarı Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin