17. Bölüm

21 1 0
                                    

Beste,

"Bir karamelli frappuccino siparişiniz vardı değil mi?" yanıma ikinci kere aynı garson gelip bunu sormuştu.

"Aynen. Bir de yanında su da alırsam çok sevinirim." garson gülümseyerek yanımdan ayrıldı. Deniz kenarında olan bir kafede tek başıma oturuyordum. Öğle saatlerindeydik ve burası tepedeki vuran güneşin sıcaklığına rağmen fazlasıyla kalabalıktı. Garsonlar oradan oraya koşuşturup duruyordu. Aynı garson üçüncü kere de gelse hiç şaşırmazdım.

Telefonumdaki saati kontrol ettim ve buraya oturalı henüz yedi dakika olmuştu.

Yaklaşık bir aydır falan Çeşmedeydim fakat Dalyan köye yeni gelmiştim. Neredeyse tüm restoranlar deniz kenarındaydı ve muhtemelen insanlar geceleri buraya gelip rakı balık yapıyorlardı.

Garson kızlardan birisi gelip siparişimi önüme bırakınca teşekkür ettim ve frappuccinomdan büyük  bir yudum aldım. Açık söylemek gerekirse güneşin anlık avağında burada oturmuş Demir'i bekliyordum.

Dünkü olan olaydan sonra Demir'in beni aramasını hiç beklemiyordum çünkü bir şey demeden çekip gitmişti. Sabahında da beni arayıp buluşmak ve bir şey konuşmak istediğini söylemişti. Kırgın olsam da tabii ki kabul etmiştim.

Onu beklerken aklıma da dün Deniz'in tatlı yeme bahanesiyle bize geldiği gelmişti. Annem başta Deniz'i yanımda görünce şaşırmıştı ama onun da tatlıyı tatması için bir tabak koymuştu. Deniz kendi tatlısını yemekle kalmayıp benimkini de bir kaç saniyede midesine indirmişti. Tatlıyı yerken yüzüme bakıp gülümsemişti. Bu da kızarmama sebep olmuştu. Annem Didem teyze için de bir tabağa tatlı koyup Deniz ile beraber bizim yazlıktan onu yolcu etmiş ve beni de soru yağmuruna tutmuştu. Hiçbirine cevap vermeyip odama çıkıp aptal aptal sırıtmıştım.

"Beklettim özür dilerim." omuzuma dokunan elle ağızımdan pipeti çıkardım ve düşüncelerime ara verdim. İçeceğin çoktan yarısını mideme indirmiştim bile.

"Sorun değil, hoş geldin." dedim ve Demir de karşıma oturdu. Belki de beni hâlâ Kuşadasına gelmem için ikna etmeye çalışacaktı. Ama hayır, cevabım değişmeyecekti.

"Hoş buldum." diyip duraksadı. "Aslında direkt konuya girsem iyi olucak." midemde bir ağrı oluştu. Ne zaman birisi bir şey açıklayacak olsa stres olurdum. Konuşması için başımı salladım.

"Seni orada öylece bırakıp gitmemeliydim. Sen sonuçta bana kendi kararını söylemiştin çok fevri davrandım. Ben çok özür dilerim Beste." gözlerine hüzün çöktü.

"Önemli değil diyemem çünkü önemliydi. Beni orada bırakıp giden rastgele birisi değildi Demir, sendin." konuşmak zor gelmeye başlamıştı. Boğazım düğümleniyordu.

"Senin için önemliyim yani?" Tabii ki de benim için önemliydi. Bunu sorması bile saçmalıktı.

"Evet Demir sen benim için çok önemli bir arkadaşsın. Seninle yıllarımız geçti." bunu dediğim gibi yüzünü başka bir yere çevirdi.

"Ona da değer veriyorsun değil mi?" diye sordu donuk bir ifadeyle. Konudan konuya sıçrıyorduk.

"Kime?" Aklıma gelen kişinin olma ihtimali çok yüksekti ama yine de sordum.

"Mavişe işte." ona böyle demesi az da olsa beni güldürdü.

"Sanırım bunu ilk defa birine itiraf ediyorum ama ona değer vermekten de fazlası var içimde." dudağımı büzdüm. Eski yazlıktan olan yakın bir arkadaşıma bunları söylemek içimi rahatlatmıştı.

"Biliyordum. Gözlerinden anlaşılıyordu." utanıp kafamı eğdim. Demir ise bu halime güldü. Karşımda oturmaktansa yanımda otursaydı omuzuna bir tane vururdum.

Yaz Rüzgarı Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin