12. Bölüm

33 5 25
                                    

Beste,

Eve annemin beklediğinden baya erken geldiğim için kısa bir sorguya çekmişti.

"Bir şey mi oldu? Neden erken geldin? Eşyaların nerde?" gibi şeyler sormuştu ama hepsini geçiştirmiş ve adımlarımı banyoya yöneltmiştim.

Artık cidden kalbim kırılıyordu. Herkes herkesi istediği şekilde yargılıyor gerçeği öğrenince de pişman olup yanlarına gidiyor ve özür diliyorlardı. Ama hayır beklenen özür beklendiği zaman gelmediğinde tren çoktan kaçmış, gitmiş oluyordu.

Üzerimdeki köpükleri iyice duruladıktan sonra bornozumu alıp kurulandım. Aynada kendime baktığımda sadece solmuş ten rengimi görüyordum. Sadece bir saat içinde bütün moralim bozulmuştu. Bütün enerjim gitmişti.

"Kızım, Deniz geldi aşağıda seni bekliyor!" annem bunu diyince kalbim istemsiz bir şekilde hızlandı ve aynada kendime bakan gözlerim bir süre oyalandı. Deniz ne diye bize gelmişti ki? Daha bana ne diyebilirdi ki?

Sakinliğimi koruyarak banyodan çıktım ve odamda üzerime giymek için bir şeyler bakındım. Altıma bir eşofman üstüme de kısa beyaz bir tişört giydim. Odamda telefondan hiç bildirim var mı diye telefonumu aramaya başlamıştım ki aklıma Melisa'nın evinde unuttuğum geldi. Çok güzel. Artık Deniz'e gitmesi için de mesaj atamazdım. İllaha görecektim kendisini.

Tarakla saçlarımı düzelttim. Aynada tekrardan kendime bakınca en azından eski dağılmış halimden eser kalmadığı için biraz da olsun kendime gelmiştim.

Yavaş adımlarla yanlarına gittim. Deniz ve annem birlikte ayaküstü sohbet edip gülüyorlardı. Kendi arkadaşlarınla bu kadar gülmüyorsun.

"Hele şükür Beste, çocuk ağaç oldu." annem ayıplar bir şekilde yüzüme baktı. Olsun anne ağaç olsun, en azından çenesiyle insanları bunaltmaz.

"Duştaydım." diye geveledim.

"Neyse siz ne konuşacaksanız konuşun. Benim ocakta yemeğim vardı. Yarın bekliyorum Denizcim." Deniz gülümseyerek başını salladı ve annem de aceleyle bahçeden eve girdi. Ocakta yemeği falan yoktu. Ama klasik anne yalanı buydu.

"Saçını kurutup öyle gel istersen hasta olma." saçları alnına düşmüştü.

"Bütün gün ıslak geziyorum zaten bir şey olmaz. Çok uzatma da ne söylemeye geldiysen söyle."

Elini cebine soktu ve bir telefon çıkardı. Benim telefonumdu.

"Bunu vermek için geldim. Unutmuşsun." elinden çekip kendi cebime koydum. Kollarımı kendime sardım. Çeşme, akşamları cidden esen bir yerdi ve duştan yeni çıktığım için de üşüyordum.

"Başka bir şey yoksa gidebilirsin, saol." arkamı dönecekken kolumdan tuttu.

"Bir şey daha var aslında." Bu sefer de elini diğer cebine soktu ve marketlerde satılan sürpriz bir yumurtayı çıkardı.

"Sever misin bilmiyorum ama en azından aramızdaki bu kötü durumu biraz olsun yumuşatır diye düşündüm." almam için uzattı. Gözleri almamı ümit ediyordu. Kalbim al diyordu ama beynim alma diyordu ve ben kalbimi seçtim. Deniz gülümsedi. Onun gülümsemesini çok nadir görürdüm. Kendini hep saklıyordu.

"Gerçekten yumuşayacak mı? Çünkü bir gün bana iyiyken diğer gün ne bileyim garip davranıyorsun." Deniz bana bir adım daha attı ve aramızdaki mesafeyi kapattı.

"Farkındayım. Sana biraz kötü davrandım ve seni kırdım. İnan bana aramız yumuşayacak. Ama benim de aklımda oturmayan şeyler vardı. O olay yüzünden seni onunla görmeye dayanamıyordum. Sen de beni anla." Elini koluma koyduğu an tüylerim diken diken oldu. Gözlerimi kapatıp nefesimi verdim.

Yaz Rüzgarı Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin