10. Bölüm

43 4 8
                                    

Öğrendiklerimi sindiremiyordum. Bir insanın hayatının suçsuz yere tükenmesini kaldıramıyordum. Evet, Sarp yaptığı hata yüzünden sonucuna katlanmaktan korkuyordu ama masum bir insanın hayatını da daha fazla karartamazdı.

Deniz'i şimdi daha iyi anlıyorum. Neden ona karşı bu kadar öfkeli olduğunu, neden onunla konuşanlarla yani benim gibilerle muhattab olmak istemediğin şimdi anlıyordum. Tek sorun bu konuları bilmeyen insanlara karşı bir önyargısının olmasıydı. Olan şeyi anlatmıyor ve karşı tarafı suçluyordu. Tabiki de anlatmak zorunda değildi ama madem anlatmıyordu bilmeyen insanlara da ona göre davranmalıydı.

Odamda tavana boş boş bakarak bunları düşünüyordum. Dün akşam olanlardan sonra direkt eve gelmiş ve Sarp'ın dediklerini tek tek kafamda düşünmüştüm. Ama düşündükçe daha da içim sıkılmıştı. Artık düşünmek istemiyor ve Deniz ile konuşmak istiyordum.

Yattığım yataktan kalkıp giysi dolabımın yanına gittim. Bugün hava biraz estiği için gri bir eşofman ve üzerine de beyaz bir tişört giydim. Ellerim benden izinsiz seçmişti bu giysileri. Anlaşılan ruhum depresyona giriyordu.

Elime telefonumu alıp whatsapp da kızların, kızlar grubuna attıkları mesajları okudum.

Melisa : Kızlar sözleştiğimiz gibi akşam bizim evde toplanıyoruz değil mi?

Güneş : Evett, şimdiden yemekler hazır bile

Ece : Zehirlenmeyelim de *_*

Güneş : Bunu demeseydin zehirlenme ihtimalin olmazdı ama artık var :)

Ece : Yemeğime zehir mi koyacaksın ben mi yanlış anlıyorum??

Güneş : Bilemiyorum □_□

Bir de kızlar gecesi vardı tabii. Bazen hayatta hem kötü hem de iyi şeyler üst üste geliyordu ve idare etmeniz gerekiyordu. Muhtemelen ben de akşam kızların yanında dün hiçbir şey yaşanmamış, olmamış gibi davranacak ve kendimi idare etmeye çalışacaktım.

Odamdan çıkıp merdivenlerden aşağıya indim ve annemi her zamanki gibi mutfakta oyalanıyorken gördüm.

"Hele şükür kalktın Beste." saate baktığımda daha sabahın on biriydi.

"Bence bu saat erken bile." Masanın üstünde duran sepetten bir üzüm salkımı aldım ve yemeye başladım. Annem ise elleri belinde beni izliyordu.

"Dışarıya masa hazırladım. Şu çatal kaşıkları götür bende geliyorum birazdan." annemin mutfak masasına önceden koyduğu çatal kaşıkları ve meyve sepetini de alarak bahçeye çıktım.

Hava bugün ters esiyordu. Muhtemelen denizde dalga çıkmıştı. Dalgalı denize girmek en sevdiğim şeydi. Bazı insanlar dalgalardan korkardı. Ben ise aksine o dalgaların içinde savrulmayı severdim.

Masaya çatal kaşıkları güzelce dizdikten ve meyve sepetini de masanın üstüne koyduktan sonra ayak sesleri yüzünden kafamı kaldırdım ve onu gördüm.

Deniz bahçe kapısının önünde durmuş bana bakıyordu. Elimle önüme gelen saçımı arkaya attım ve bir şey söylemesini bekledim. En azından dün o söylediklerinden sonra bir şey demesini bekledim. Ama insanlar beklenileni hiçbir zaman gerçekleştirmezdi. Sanki deminden beri o bana bakmıyormuş gibi kafasını çevirdi ve yürümeye devam etti. Benimle bir daha konuşacağını hiç sanmıyordum. En azından ben onunla öğrendiğim şeyler hakkında konuşanadek.

"Nereye bakıyorsun sen?" annem elindeki ekmek poşetini birden masaya koydu.

"Dalmışım ya."

"Sen kolay kolay dalmazsın, bir şey mi oldu?" anneler hissederdi. Ama çocukları olan şeyleri kendi içinde saklarlardı.

Yaz Rüzgarı Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin